AH SAİD ERTÜRK HOCAM
AH SAİD HOCAM…
(Sayın Ahmet Ertürk'ün Babası'nın hatırasına)
Erdem ŞENTÜRK
Erdem ŞENTÜRK
Senden bahsetmek güzel, seni konuşmak hoş, çünkü sen güzeldin, sen hoştun, şahitliğe gerek kalırsa yaz hocam, benim adımı da yaz. Yaz da bari, gördüğüm bildiğim doğruları zamanı gelince konuşayım, anlatayım.
Bugün aramızda yoksun. Lakin eserlerin var, koskoca bir geçmişin var bizlerin yanında. Eserlerin dedim, pırlanta iki delikanlı “Ne delikanlısı?...O çağları çoktan geçmiş, baba olmuş, olgunluğa adım
Bugün aramızda yoksun. Lakin eserlerin var, koskoca bir geçmişin var bizlerin yanında. Eserlerin dedim, pırlanta iki delikanlı “Ne delikanlısı?...O çağları çoktan geçmiş, baba olmuş, olgunluğa adım
adım ilerleyen arkadaşlar ve ayrıca mümine kerimelerin, yarım asra yakın tanıyanların, birlikte olanların var, unutulur mu hocam unutulur mu zaman içinde mahfuz olan birliktelikler, dost birliktelikleri, kardeş birliktelikleri, hele ben unutur muyum bazı anlattıklarınızı ve müştereken yaşadıklarımızı?
Bir gün size başvuran bir hasta velisinin “Hocam kızım hasta, günlerdir başı ağrıyor bir hamayli “Muska” yaz da iyi olsun” laf anlatamayacağınızı bildiğiniz için “Behey zalim, gafil vatandaş, hamayli yazdırıp boynuna asmakla hasta iyi olur mu, bunun için bana niye gelirsin? Bir doktora gitsenize, ekmek alacaksan bir fırına mı, yoksa bir bankaya veya demirciye mi gidersin? Senelerdir cami kürsüsünden sizlere İslamı dini anlatmaya çalışıyorum, böylesi davranışların İslamla hiçbir alakası yok, ne cahil insanlarsınız, Kur’an’ı Kerim’in gerçek ve kesin şifa oluşu onu anlamak ve yaşamakla olur” manasını o güzel ve usta hattınızla özenerek yazıp sonra da kağıt ne kadar katlanabiliyorsa o kadar katlayıp muhatabınıza “Al bunu evin tavanındaki tahta arasına sıkıca yerleştir senden başka kimsenin eli değmesin, açmaktan zinhar sakın” diye tenbihle yolladığınızı unutur muyum? Uzun bir zamandan sonra adamla karşılaştığınızda, hastan nasıl oldu iyileşti mi, kağıdı okudun mu sorunuza (Evet hocam, Allah razı olsun, bana iyi bir ders verdiniz, yazdığını hamayliyi birisine okutunca hatamı anladım ve yıllardır hutbelerinizde demek istediklerinizi biraz kavrar gibi oldum” demesi sizi çok sevindirmişti.
Unutur muyum hiç, sizin berrak İslami yaşantınızı anlayamayan, dar idraklerine sığdıramayan hurafe yüklü insanlara yerine göre sert ve acı çıkışlarınızı ve bundan dolayı fikren ezildikleri için de “Ah…. Şu üç Said’den “terzi Said”, “tamirci Said” ve “topal Said yani siz” nedir çektiğimiz, bunlardan ne zaman kurtulacağız” diye yakındıklarını? İşte kurtuldular nihayet, önce tamirci Saidden, sonra topla Saidden, terzi Saidden de ne zaman kurtulacaklar Rabbimiz bilir. Eğer kurtuluş ise bu? Oysa bu Saidler onları Allah resulunun tebliğlerini doğru anlamaya, onu yaşamaya teşvik eden, çırpınan gayretli mümin ve muvahhit birer insandılar.
Unutur muyum 960lı yıllarda Malatya’da ilim-yayma cemiyetindeyiz. Devrin kalem üstadı “Necip Fazıl Kısakürek”de misafirimiz (günahları bağışlansın inşaAllah) verimli devam eden konferans sonrası özel sohbette konu dönüp dolaşıp tasavvuf, tarikat, efendi hazretleri ve hatta buharininde yanılmasına kadar gelmişti. İşte o anda dinleyenleri ve bilhassa özel misafirlerimizi yerinden hoplatan (Efendi hazretleri dediğiniz insanlar, geylaniler, imamı rabbaniler, gazaliler ilh… bütün bunlar insan değiller mi, siz bunlara yanılmazlığı nasıl yakıştırırsınız, kayıtsız şartsız teslimiyeti Allah’tan başka tüm yaratılmışların herhangi birine birine de atfetmek temel prensibimiz olan tevhid akidesine ters düşer) diyerek işlediğiniz tevhid mimarlığınızı?
Unutur muyum hiç, sana rastgele sual edip yapmıyacakları yapamayacakları ve bilmedikleri işlerin ardına koşan kimselere kendinize özgü şivenizle “Gidin ula hassolar, böyle laflar edeceğinize siz evdeki karılarınıza laf anlatın, İslamı yaşamalarını sağlayın, başınızdan büyük işlere bana sormayın, önce bildiklerinizin doğruluğunu kontrol edin ve onları uygulayın” diye nasihatle karışık tazirle yolladınızı?
970li yıllarda bir mezarlıktayız. Şu anda hatırlayamadığım bir kardeşimizin cenazesini defnettik. Siz kabrin tam başucundasınız, hayli kalabalık var. Sessizce bir şeyler okudunuz, duymadık bilmiyorum tabii, ama halka dönüp “Aziz Müslümanlar, ey diriler asıl telkin, asıl söz sizleredir ölülere değil, işte sizlere sesleniyorum” diye söze başlayıp bir güzel tevhid dersi de orada sunmuştunuz bizlere. O tarihte memurluğunuzda sizin amirinizin olan müftü de bir kenarda sizi dinliyordu. Oysa sizi kınayacaktılar, kızacaktılar bu konuşmalarınızdan ötürü. Lakin sizin endişeniz halkın kınaması değil, Rabbilaleminin kınamasından ileri geliyordu, evet sizin hesabınız böyleydi, teveccühü nasa değer vermemeyi şiar edinmiştiniz kendinize.
Gecenin saat onikisinde, birinde “Melekbaba” yollarını çiğneyerek kapını çalanları, o gülen yüzünle karşılayıp, sedirli ve sade döşeli odaya kabul edişin, çayla birlikte söz ikramların nasıl unutulur, mümkün mü?
Bazı sohbetlerden, kıyasıya döğüşe döğüşe yaptığımız sohbetlerden sonra yine kendinize has Türkçenizle “Yahu şu Said usta (tersi said) çok yaman düşünüyor, meselelere bakış açısı çok değişik, insanın ufkunu açıyor, önce fikirleri ters ve karışık gibi geliyor lakin düşününce doğru olduğunu anlıyorum. Bizler de güya hocayız, üstelik Arapça da biliyoruz. Tenkit turundaki konuşmalarıyla beni çok tenvir etti, Allah razı olsun, ben Malatya’ya geldiğimde İslam’ı biliyordum diyemem, bunu her geçen gün daha iyi anlıyorum, fikir sohbetlerinde çok şey öğrendim” Evet hocam…. Bu itiraf ve hakkı teslimiyet sizdeki tevazu ve büyüklüğün birleştiği nokta idi. Benim bu nakillerimin şahidi çok ve onlar henüz hayattalar.
Birgün terzihanemde oturuyoruz, misafirlerimiz çoktu hamdolsun. Komşulardan getirdiğimiz sandalyeler de dolmuş, hala ayakta kalan birkaç kişi de biçki masasının üzerine bağdaş kurup oturmuşlardı. Çaylarımızı içerken oradan birisi sordu, “Hocam burası bir ekmek kapısı, üzerine oturulan şu masa da ekmek parası kazanmak için kesimde kullanılıyor. Dolayısı ile onun üzerine oturmak, ayakla basmak günah değil mi? Soru bitince uzuna yakın bir sessizlik oldu, size sorulduğu için bizler de karışmıyor ve cevabınızı bekliyorduk tabii.
“Ey Müslüman, bu nasıl soru, siz hala buralarda mı dolaşıyorsunuz? Senin masa dediğin birkaç tahta parçasının kullanılacağı işe göre şekillendirilmiş halidir. Gün olur üzerinde oturursun, gün olur yatar uyursun yemek yersin, kumaş kesersin ve meşru olan tüm işleri yine meşru kurallar dahilinde yaptığın müddetçe de ibadet olur ve ecir alırsın. Günah bunun neresinde, günahı nasıl bu kadar çoğaltır hayatı çekilmez hale getirirsiniz? Zaten soruş tarzında da öğrenmek değil de, bilakis günahlığına inanmış ve benden ise tasdik etmemi bekleyen bir halin var adeta.
Günah öyle bir fiildir ki, yapılması ile Allah(c.c.) tarafından bir azapla karşılığı olandır. Yani haramdır, yasaktır bunun en büyüğü ise Allah (c.c) şerik (ortak) tanımaktır. Birisi de meselesini bilmemek, yani esasları öğrenmeden teferruatlarda boğulmak, lazımı elzemi anlamadan, terk edileni terk edilmeyeni ayırt etmeden yaşamaktır. İşte bu soruda olduğu gibi, ekmek kapısı ekmek parası ne demek? Burası ve her temiz yer, temiz ve meşru iş, her mümin için ibadet kapısı, bu masada kumaş kesmekten ibarettir, şu anda oturmak gerekti o da bir ibadettir. Hala bu noktada olmak müminler sıfatıyla çok ama çok gerilerde olduğumuzun delilidir. Bu nevi meselelerle oyalanıp sonra da Allah’tan (c.c) nusret ve kurtuluş bekleyip durmayalım”. Daha neler anlattınız neler hocam.
Sizinle olan beraberliğimizden nakledebileceğim daha çok olaylar, çok meseleler var, beni de beni de yaz diye beynime hücum ediyorlar fakat maksat çok uzun yazmak değil aziz hocam. Sizin ebedi aleme intikalinizi anmak ve bu vesile ile bazı doğruları, bazı mercilere tekrar duyurmaktır.
Evet… Bırakıp gittiniz bizleri teker teker. Allaaddin Kürün de öyle yaptı rahmet olsun duasındayım hep. Biliyor musun hocam, Murat Kapkınar “Yaşamayı göze almak “ tan bahisle yazmıştı ve siz öyle yapıp yaşamayı göze almıştınız, bunu ben biliyorum ve yine bunun da çok şahitleri var.
Ne çareki bir yenilme gerçek vardı ortada ve o mutlaka vuku bulacaktı, Allah’ın koyduğu ölüm gerçeğiydi bu oldu işte.
Ben de geleceğim, biz de geleceğiz hocam, mutlaka geleceğiz.
Rabbimizden kuvvetle umduğumuz saadet yurdunda beraber olalım inşaAllah.
Bilmiyorum müminlere vaat edilen o mekâna layık olacak mıyız acaba?
Görmediğimiz, tanışamadığımız fakat iman ettiğimiz Allah (c.c)’ın elçileri peygamberler hep saadet yurdunda olacaklar, onlarla birlikte olabilmek için neler feda edilmez ki neler? Rabbim sana denk kuvvet tanımadık, kabul etmedik, seni daima birledik.
Rabbim sen cümlemizi rahmetinle yarlığa.
Erdem Şentürk
Ahmet Ertürk Gül`ü anlattı
Ahmet Ertürk Cumhurbaşkanı Gül`ü anlattı http://www.ozgundurus.com/Haber/Guncel/17012011/Ahmet-Erturk-Cumhurbaskani-Gulu-anlatti.php
“GÜL HAYRÜNNİSA HANIM’IN KON
http://www.gazete5.com/haber/ahmet-erturk-abdullah-gul-un-gorev-suresi-netlesmeli-17-ocak-2011-76372.htm
İsmail Nacar Ahmet Ertürk
http://www.baktabul.net/biyografi/23363-ismail-nacar-kimdir-ismail-nacar-hayati-biyografisi.html
'TMSF Başkanı Ahmet Ertürk komando kampı
http://www.biyografi.net/kisiayrinti.asp?kisiid=3518