BİLGİÇ ABİLER
BİLGİÇ ABİLER
Ercan Arslaner
Said, Emin ve Saadettin Bilgiç kardeşler çok muhterem Adnan Menderes zamanlarında paralel ekonomik ve siyasi görüşlere sahip olmaları sebebiyle Türk siyaseti üzerinde oldukça etken role sahip oldular. Adnan Menderes tek partililikten demokrasiye geçiş sürecinde Türkiye’nin en önemli siyasetçisi olarak ufuklarımızda parladı.
Günümüz şartlarında yol yapım çalışmaları hayli kolaylaştı. O zamanlar ise bu iş çok zordu. Bütün bunlara rağmen yılmadı, usanmadı ve şimdiki gibi mükemmel olmasa bile devrine kadar yapılmayan yol hamlesinde büyük başarılar gösterdi.
Bu arada Tayip Erdoğan’ın başarılarına övgü dışında uygunluk olamaz.
İşin garip tarafı yol, baraj, liman yapan başbakanları daima muhalif görüşteki siyasetçiler, ölümler ve ihtilallerle saf dışı etmeye çalıştılar.
İşin garip tarafı yol, baraj, liman yapan başbakanları daima muhalif görüşteki siyasetçiler, ölümler ve ihtilallerle saf dışı etmeye çalıştılar.
Said Bilgiç Bey İstanbul barosu avukatıydı ve sürekli iyi niyetli insanlarla beraberdi. Mesela Milli Türk Talebe birliğindeki çalışkan insanlarla omuz omuza idi. Onun etkenliklerini genellikle gazetelerden duyardık.
Emin Bilgiç Bey DTCF’de Sümeroloji profesörü olarak çevresindeki insanlara yardım etmekten büyük haz duyardı. Fakültedeki bürosuna uğradığım zaman anılarını, görüşlerini anlatmaktan fevkalade zevk duyardı. Dekanlığı zamanında bir hanımefendi konuşmacıya fakültede konuşmaları için büyük kolaylıklar sağlamıştı. Muhaliflerinin karşı çıkmasına hiç aldırmamış ve konuşmanın yapılması alanında elinden geleni yapmıştı. Ona koridorda, okul önünde rastlamak büyük mutluluktu. Çünkü sizi odasına davet eder, abi olmalarının her olumluluğunu onun yanında yaşayabilirdiniz.
Üçüncü Bilgiç, Saadeddin ağabeydi. O zamanlar 27 Mayıs çarpıntılarıyla ülkemiz dalgalanıp duruyordu. Adnan Menderes Beyefendi halkın seçtiği bir başbakan olarak çalışmak dışında ne yapmıştı ki?! Fakat birilerinin hışmından kurtulamadı.
Demokrasilerde her oluşuma halk karar verirken onun ve çoğu arkadaşlarının hayatları Yassıada’da son buldu. Sebep “Köpek-Bebek davası” dediler.
Bir almanca eserde rastladığıma göre küçük bir alman gemisi Sultan Abülhamid’i kaldığı köşkten alarak İstanbul’daki yerine bırakmıştır. Bunu söyleyişimin sebebi onu tahtından indirenlerden hiç kimsenin Türk olmayışı ile ülkenin içindeki olayların karanlık bir örtüye bürünmesiydi. Fakat kendisine yazık edilen 33 yılın padişahı olmadı. Daha sonra gelen Türkler onun vatanseverlik derecesini anlayarak kızıl sultanlıktan (Yeşil Sultan) “Sultan Abdülhamid Hanlığa yükselttiler. Tıpkı Adnan Menderes’e yapılan haksızlıklarla o herkesin gözünde ne kadar yüceldiyse, Anadolu’da yapılan eserlerin değerleri bilindikçe Adnan Menderes de Sultan Abdülhamit gibi yükselecektir. Fakat her iki devlet adamı zamanında yapılan eserlerin kayıt altına alınması gerekmektedir. Bu arada onlarla yarışabilecek üçüncü devlet adamı olarak Recep Tayip Erdoğan zamanında yapılan eserlerin kayıtlarını unutmamak gerekir. Adnan Menderes’le Sultan Abdülhamid arasındaki ortak nokta ikisinin de hakaretlere uğramalarıdır.İnsanları teselli eden ise zulüm çektirenlerin bilinmesiyle zalimlerin ortaya çıkmasıdır. Adnan Menderes’in anıldığı yerde Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan Beyefendileri anmamak elbette saygısızlık olur. Çünkü birisinin Türkiye’ye Kıbrıs’ı kazandırdığı, diğerinin ise 10 yıl süreyle Türk maliyesini büyük başarılarla yönettiği bilinir.
Bu naçiz yazım da benim yolumun çok sıkıntılı günlerimde Saadeddin Bey’e doğru gitmesidir. İst. Eğ. Enstüti’yi bitirerek öğretmen okulu öğretmeni olmuştum. 27 Mayıs ise her yönüyle bazı insanların varlığına izin vermek istemiyordu. Anlıyordum ki yaptığım tahsil yeterli olmamıştı ve yoluma ikinci yüksek tahsille devam etmeliydim. Ankara’ya geldim. Burada onlarla ilgi kurmam konusunda Selami Çekmegil Beyin değerli yardımlarını unutmak mümkün değildir. Bir onbeş tatilde yanımdaki o kardeşim “Gel bir de Saadeddin Bey’e gidelim!”dedi. O da diğer bir mebusa “Hocam, arkadaşlarla ilgilen!” dediler.
Bu emrin gücünü biraz sonra anladım. Kararnamemem çıktı ve bir yüksek tahsile daha devam etmek için Ankara’da göreve başladım. Bu arayışta hatırımda kalanlardan biri de onbeş günlük koşuda ayaklarımın üstüne basamayacak hale gelişimdi. Fakat bu ıstırabın bitişinde payı olan ağabey ve kardeşlere ne kadar teşekkür etsem azdır. Daha sonra DTCF-Germanistik bölümünü bitirerek Alman eğitim ve öğretimi ile Osmanlı ve Alman eğitimleri arasındaki bağlantıyı görmek imkanlarını buldum.
Bu arada Prof. Emin Bilgiç Bey’in iki eserini burada anmak isterdim. Onlardan biri “Kültür Davamız, diğeri ise Eğitim Davamız” idi. Elbette kültür konusunda sürekli onunla uğraşmak gereğini vurgulayabiliriz.
Onun kardeşi, kapı komşusu “Eğitim” içinse Almanya’daki 14 yıl öğretmenlik ve üç yıl Eğitim ataşeliği yaptıktan sonra bazı söyleyeceklerim oldu:
Almanya’da Bayern bölgesinde ilkokul öğrencisi 4 yıl okuduktan sonra öğretmeler öğrenci hakkında konuşarak liseye gidip gidemeyeceğine karar verirler. Genel olarak her sınıftan 3 veya 4 öğrenci liseye gönderilir. Liseye gidecek öğrenci nisbeti %40’tır; %60 ise meslek okullarına gönderilir. Meslek okul çeşidi 700 civarındadır. Bu suretle onlarda her öğrenci ya meslek okulunu bitirerek bir mesleğe sahip olur veya yüksek tahsil yaparak akademik, yüksek mesleklerden birine ulaşır.
İstanbul’daki tahsilim sırasında kendisini saygıyla andığım Rifat Özgüvenç adlı öğretmenim, Emrullah Efendi ve Osmanlı Eğitiminden bahsetmişlerdi. Yukarıdaki yüzdeler aynı zamanda Osmanlı Eğitim sistemine aitti. Almanya’daki meslek hayatımla anlamıştım ki Alman Eğitim sistemi bir Osmanlı sistemidir. Bunları daha geniş çapta Bakanlığımıza anlattımsa da bir cevap alamadım.
Eğitimin amacı: ister meslek eğitimiyle, ister yüksek tahsille öğrenciye bir meslek kazandırmak değil midir? Ülkemizde ise bu oran ne ölçüdedir?
Yazımın başlangıcında andığım Bilgiç ağabeylere ve sonunda bilvesile andığım Rifat Özgüvenç hocaya ve bütün diğer öğretmenlerime emekliliğimin 5. yılında yüce Mevla’nını sonsuz rahmetlerini dilerim.
(*) Almanya (Hannovver) E. Eğitim ateşemiz
(Edebiyat ve Almanca (mastırlı) öğretmeni)
(Edebiyat ve Almanca (mastırlı) öğretmeni)
Dost
Dost dediğin zor zamanlarda elinden tutandır. Ercan ağabey, zor günlerindeki dostlarını unutmamış. Selamlarımla... Sabır
VEFA DUYGUSU
Ercan Arslaner büyüğümüzün vefa duygusu ile yazdığı bu yazı bizlere de birer örnektir. Selam ve dua ile... Suphi
İki Kategori insan!..
İnsanlar değişik mizaç içinde farklı tavır gösetrirler: Şükrü ve teşekkürü bilenler ve o duygudan yoksun olanlar!.. Belli ki sayın Ataşemiz Ercan bey 1. kategori içinde, Şükrü ve teşekkürü bilenler arsında... Bu meziyetini tebrik etmemek mümkün değil...