(ÇEKMEGİL'LE) BİLGİYİ TAŞIMAK

(ÇEKMEGİL'LE) BİLGİYİ TAŞIMAK

Bilal SÜRGEÇ
Bilgiyi taşıyan en önemli vasıta yazıdır, arşivdir, koleksiyondur, kaset kaydıdır.

Otuz yıllık bir videom var. Evdeki en eski yararlı eşyamdır. Onu yirmi defa tamir ettiğimi biliyorum. Ondan ayrılmayı hiçbir zaman düşünmedim.

Televizyonun olumsuzluklarından bahsedilir, televizyonlarda düşündürücü yararlı programlar da yapılır. Bu yapımlardan bazıları binbir zahmete katlanarak çekilir. Eğer bu programlar kaydedilmiyorsa etkisi birkaç gün sonra kaybolup gider. Onca zahmet onca masraf boşa akar. İnsanın buna bakıp üzülmemesi elde mi? Bir bilgiyi öğrenmenin, hafıza da tutmanın en güzel yolu tekrar etmekten geçiyor.

Şu anda Malatya’da bir depoda günlük aldığım gazeteler paketlenmiş hali ile duruyor; onları atmaya kıyamıyorum. Bazen gidip rasgele birini çekiyorum. Nefis bir edebiyat yazısı karşıma çıkıyor. Başlıyorum düşünmeye; acaba bu yazı kitaplaşmış mı? Birileri bu yazıyı tekrar okuyacak mı?Bu makalenin yazarı bu yazıyı kim bilir ne büyük enerjiler harcayarak yazmış.Geçmişteki birikimlerini tecrübelerini yazıya aktarmış. Bu yazınının unutulmaması kitaplaşması lazımdır.

Bazen elli yıl öncenin gazetelerini çevremdekilere gösteriyorum. Merakla inceliyorlar. Bu merak insanda geçmişine duyduğu öğrenme ilgisinin bir sonucudur. Ancak insanların yaşadığı çağda olaylara ilgisi güncel kalıyor; onu kayda dönüştürmüyor. Not düşmüyor, bir gün sonra da o olayı unutuyorlar. Tarayıcınız bu resmin gösterilmesini desteklemiyor olabilir.

Bizim emektar video bir yıldır yine çalışmıyordu. Bozulmuştu. Nesli tükenmiş, emsalleri çoktan piyasadan çekilmişti. Müzeye kaldırılması gerekirken onu ameliyatlarla ayakta tutuyordum. O, babamın hatırasıydı. Babam işçi olarak 70 yılların başında Almanya'ya gidenlerdendi. Aynı zamanda Milli Görüş Camisinde imamdı. Milli görüşün hatiplerini izlememiz için bu videoyu Almanya’dan getirmişti. Milli Görüşçü olmadık da Mücadeleci olduk. Öyle olsundu fark etmez ikisi de birer ekol. Video sık sık bozulduğu için atamazdım. Hatıra eşya atılmaz. Servisine verdim. Bir güzel bakımdan geçirildi. Hedefim bir zamanlar Malatya’da suyu sert, hararetli yayınlar yapan Sena TV’de yaptığım çalışmaları, görüntüleri yeniden izlemekti. Bu TV’de de programlar yaptım. Şimdi yüzlerce her biri üç saatlik, dört saatlik kasetler var elimde. Ankara’ya yerleşince Selami Çekmegil Bey’in yanına gittim. Sena TV için onunla da söyleşi yapmıştım; ancak o söyleşiyi unutmuştu. O söyleşinin kasetini istedi. Ben de çekimini yaptığım kaseti, arkasına not düşülmediğinden, video da bozuk olduğu için bulmam mümkün olmadı. Şimdi videomu tamir ettim. Kasetleri baştan sona not alarak izlemeye başladım. Bu kasetlerde Malatya medya tarihinin bir kısmı aydınlanacak. Çünkü Türkiye’de olduğu gibi mahalli TV ve radyoların yayına başlama tarihleri ile ilgili herhangi bir yayın araştırma yayınlanmadı.

Yayınlanması lazım. Televizyon yayınları TRT’nin tekelinde iken öyle kolay mıydı televizyonlara çıkmak! Kimin çıkıp konuşacağına, programlarıdenetleyen bir kurul vardı, onlar karar verirdi. Dini programlarda vaizi bazen emekli astsubaylar yapardı. Birçok yazar, çizerden, düşünürden özel TV’ler vasıtasıyla millet haberdar oldu.
Tarayıcınız bu resmin gösterilmesini desteklemiyor olabilir.Mahalli televizyonlar bu konuda Türkiye’nin yeteneklerini ortaya koydu. TRT’nin tekeli kırıldı.

İki yıl Sena TV ile ilgilendim. İlgili olduğum bu yıllardaki kasetlere kaydedilen çalışmaları yazıya döküyorum. Üçüncü kasette Selami Bey’le yaptığım söyleşi ile karşılaştım. Aynı kasette Sait Çekmegil ile de yaptığım bugün dahi güncelliğini koruyan enfes bir söyleşi daha var. On üç yıl önce yaptığım o söyleşi günlük siyasi bir iki siyasi soruyu hariç tutarsak tekrar tekrar yayınlanır. O ifadeler bugüne de hitap ediyor.

Sait Abi ile SENA’da yayınlanan konuşmalarımızdan akla kalan birşey var mı? Sanmıyorum. İzleyen not tutmamışsa o söyleşileri unutmuştur. Sait Çekmegil, yayınlarda çok dikkatli konuşurdu. Hazırlıksız çıkmazdı. Şimdi kayıt altına almadığım konuşmalarına, onun harcadığı gayrete, enerjiye onca araştırmaya üzülüyorum. Elimdeki kayıtlardan dolayı da Allah’a şükrediyorum. Konuşmalarımızın bir kısmı evindeki kütüphanesinde geçerdi. Her tarafı kitaplarla kaplı sade bir odaydı. Şark usulü yastıkların olduğu bir kanepe, yüzyıl önceye ait tamamı ağaçtan yapılı koltuklar, Odanın boş kalan duvarına aslı Kuranı Kerim’in tüm ayetlerinin yazılı olduğu bir levha. Üzerinde onlarca notun ve bir daktilonun olduğu çalışma masası. İşte bu oda bir fikri ve düşünceyi yayıyordu.

Bir gün çekime gittiğimde Selami Bey’le karşılaştım. Önce onunla söyleşi yaptım. Baba olarak Sait Çekmegil’in evlatları üzerindeki tesiri ile ilgili sorduğum soruya şu karşılığı vermişti:“ Mum altına ışık vermez. Bizde bunun tersi oldu. Yemek sofraları babamın evlatlarına telkinlerini içeren sohbet imkânlarını sağlıyordu. Bize fikri değerleri vermeye öncülük ediyordu.”

Sait Çekmegil, Sena TV’de ilk konuşması yayınlandıktan sonra bu programı yaptığım için bana teşekkür etti. Sonra teşekkürün nedenini izah etti: Sait Abi hakkında doğru olmayan söz ve gıybet işitenler onu televizyonda izledikten sonra “Sizin böyle nefis tespitleriniz varmış da haberimiz yokmuş. Sizi bize yanlış tanıtmışlar hakkınızı helal edin!” sözüne muhatap olmasıymış. Gerçekten televizyonda, o da Malatya’da ancak bir ile ulaşabildi.

Şimdi onun eserleri külliyat haline getirilir, fikirlerini yaşatan bir vakıf kurulursa insanımıza çok büyük bir hizmet yapılmış olur.
Bilal SÜRGEÇ
Yorum yazabilmeniz için üye girişi yapmanız gerekmektedir.