İzmir Şehriyle ilgili bazı tarihi malumat
“Gavur İzmir” - Müslüman İzmir
Ramazan TOPRAKLI

İZMİR’DE İLK TÜRK ÜSTÜNLÜĞÜ:[*]
1071 yılında vuku bulan Malazgirt Savaşının ardından 1075 yılında İznik başkent olmak üzere, Alparslan’ın dedesi Mikail’in kardeşi İsrail (Arslan Yabgu)’in torunu olan Süleyman Şah I, ilk Türkiye Devletini kurar.
Malazgirt fatihinin adı Muhammet olup Alparslan lakabıdır. Şayet iki isimli deyecek olursak Muhammet Alparslan şeklindedir. Hakeza babası Davut Çağrı, dedesi Mikail, amcası ise Muhammet Tuğrul’dur. Süleyman Şah I’ in babası Kutalmış, dedesi ise İsrail Arslan Yabgu’ dur. Büyük dedeleri, Büyük Selçuklu Devletinin banisi Selçuk veya Selçik Sü- başı, onun da babası Tukak (Timür- yaylı)‘dır. Timür veya Timur, Türkçe demir demektir.
“Süleyman Şah I, Marmara (ve Adalar Denizi (Bugünkü Ege adı Rumca kökenlidir)) sahillerinden Suriye’ye kadar uzayan bu yeni açılmış ülkede göçebe oğuzlar ile Hıristiyan yerliler üzerinde bir hâkimiyet kurmuştur. Süleyman Şah I, Alparslan’ın oğlu Tutuş ile Suriye hudutları içinde 1086 senesinde çarpışırlar, Süleyman Şah I ya şehit olur veya mağlubiyeti hazmedemeyerek intihar eder ve Halep Kapısına defnedilir” [1].
“Süleyman Şah’ın ölümünden sonra Anadolu’da meydana çıkan ilk müstakil beyliklerden biri de Çaka tarafından İzmir bölgesinde kurulmuştur. Çaka Türk akınları esnasında çok genç yaşta iken Bizanslılar tarafından esir edilmiş ve sarayda yetiştirilmiştir.”[2]
“1081 yılında Aleksis tahta çıkınca Çaka, İstanbul’da mevkiini kaybetmiş ve İzmir taraflarına kaçıp siyasi faaliyetlere girişmesi bu zaman olmuştur. Bu sırada İzmir havalisi Türklerin eline geçmiş ve bu tarihte Süleyman Şah ve imparatorun yaptıkları muahede ile Bizanslılar artık Anadolu’dan uzaklaşmıştı. İstanbul’dan İzmir’e kaçan Çaka, bu bölgeye yeni gelmiş olan Türkleri etrafında toplayarak süratle bir sahil beyliği kurmaya başladı. Bizans’taki tecrübesinden ve Rumlarla münasebetlerinden yararlanarak temin ettiği ustalarla bir donanma hazırladı. Birçok gemiler ve bu arada 40 adet avcı gemisi yaptırdı; içlerine de savaşçılar yerleştirdi. İlk defa İzmir körfezinde ve şimalinde Urla ve Foça şehirlerini Bizanslılar elinden aldı”[3].
T.C. Deniz Kuvvetleri’nin kuruluş tarihi olarak, bu tarih esas alınmaktadır.
Türklerin 5- 10 yıl içinde, Adalar Denizine kadar gelmelerinin sebeplerinden birisi de bence, Malazgirt zaferi ardından Romen Diyojen ile yapılan muahede olduğu gerçeği gözlerden ırak tutulmamalıdır. Arundel bu olayı, “ 1084 yılında, adı Çaka olan bir Türk korsanı kendisine bağlı yardımcılarının verdiği kral adı ile payelendi ve İzmir’de küçük bir imparatorluk kurdu”[4] şeklinde anlatmaktadır.
Gördüğünüz gibi kelimeler değişince mana da ne kadar çok fark etmektedir.
“Bizans imparatoru, kayın biraderi Con Dukas’ı kara ordularının başına geçirdi ve Amiral Kaspaks’la birleşerek İzmir’i tekrar geri aldı. Aralarındaki anlaşmaya göre Çaka ve arkadaşları öldürülecektir. Kaspaks İzmir’e vali oldu ve Anna Komnena kendisine Dük unvanı verdi. Fakat bu sıralarda Kaspaks bir Türk tarafından öldürülünce şeflerinin öcünü almak isteyen filodaki denizciler İzmir’e saldırırlar ve 10 000 İzmirliyi kılıçtan geçirdiler.
Çaka Bey Bizans’ı alabilmek için Peçenekler ile anlaşarak Adalar Denizinde bulunan adaları ele geçirmeye başlamış ve Gelibolu’ya doğru ilerlemişti. Bizans son günlerini andıran bir tehlike karşısında Papanın yardımına da başvurmuş, Peçenekler ise İstanbul yakınlarına kadar ilerlemişti. Peçenekler kışlık karargâhları olan Meriç üzerinde Çaka Beyi beklerken, Kumanlar ile Bizanslıların saldırısına uğradılar. 29 Nisan 1091 yılında vuku bulan bu şiddetli savaşta Peçenekler müthiş bir bozguna uğradılar.
Öyle ki bu muharebede Peçenek kavmi yok edildi; esirleri kılıçtan geçirildi[5].
Diğer taraftan imparator, Çaka’nın kendi kendisini kral ilan etmesini bir türedi olarak ileri sürdü ve kayınpederi (damadı olacak, RT) olan Kılıçarslan I nezdinde gammazladı”[6].
Bir mektup gönderdi: “Şanlı Sultan Kılıç Arslan bilirler ki sultanlık makamı ve unvanı sana babadan miras kalmıştır. Senin kayınbaban her ne kadar Bizans’a karşı hazırlanıyor ve imparator unvanını alıyorsa da bu bir bahaneden ibarettir. O bu kadar bir büyük imparatorluğu alamayacağını bilir”[7], şeklindeki sözlerle Kılıçarslan’ı safına çekiyordu. Çaka Bey ise damadının niyetini öğrenmek için yanına gidiyor ve bu ziyaret esnasında Çaka’nın zehirlendiği söylenirse de bu kesin değildir[8].
Bizans ve Haçlılar, 1097 yılında 1.Haçlı seferinde İznik’i aldıktan sonra Adalar Denizi sahillerini de Türklerden geri almaya başladılar. Bu sıralar Çaka kendi memleketi İzmir’de bulunuyordu. İznik’in elden çıkmasıyla birlikte Sultanın zevcesi de esir düşmüştü. Cesareti kırılan Türkler, İç Anadolu’ya doğru geri çekilmeye başladılar. 1098 yılında Türkler Anadolu’nun garp, cenup ve şimal sahillerini terk ederek İç Anadolu’ya çekiliyor ve Bizans orduları da Akşehir’e doğru ilerliyordu[9].
Hicretin 572. yılı, bir Cuma günü 17 Eylül 1176 yılında yapılan, İzzettin Kılıçarslan II’nin Bizans imparatoru Manuel Komnenos’u kesin bir yenilgiye uğrattığı Miryokefalon veya diğer adıyla Tozlakan savaşından sonra Türkmenler, otlak bulmak ve sürülerini otlatmak için tekrar Adalar Denizine doğru yayılmaya başladılar. Bu savaşın yeri Gelendost Fatlın Ovası veya Çivril Kufe Çayı Vadisi başta olmak üzere hala meşkûk. Tozlakan veya Tozugan adını da tarih hocamız söylemişti lakin yazılı bir karine bulamadım.
AYDIN OĞULLARI VE İZMİR:
“Sultan Osman’ın uç beylerinden olan Aydın Bey 1313 yılında Lidya’yı, imparator Andronikus Paleologus’den kopardı ve bayrağını İZMİR duvarları üzerine dikti. (Böylece Türkler, 17 yıl İzmirli olmalarının ardından yaklaşık 215 yıl ondan ayrı kalmış oldular.)
Kendisinden sonra yerine geçen oğlu Umur 1332 de İzmir Beyi ve Sultanı oldu.
12 yıl sonra filosuyla Marmara kıyılarına gittiği sırada Rodos şövalyeleri birkaç harp gemisiyle İzmir önlerine geldiler ve limandaki gemileri yaktılar. Deniz kıyısındaki Sen Peter Kalesi adıyla anılan tahkimli yeri ele geçirdiler. Umur Bey şehri kurtarmak üzere tam zamanında yetişti ise de düşmanı bu kaleden ne çıkarabildi ve ne de Türk şehrinden uzak bir mesafede bulunmayan körfez ağzında yerleşmelerine mani olabildi. Ertesi yıl, papa buraya İstanbul’dan resmen bir patrik gönderdi ve onun orada 12 gemi ile korunmasını sağladı.
Latinler bir gün şimdiki kaleye yakın (Kadife Kale?) Hisar Camii deye anılan Metropoliten Kilisesinde iken, Umur Bey buraya hücum etti ve birçoklarını öldürdü. İbadet edenler arasında resmi kıyafetiyle Patrik de vardı. Patrik bu hücumdan kurtulanların kaleye (Sen Peter Kalesi?) sığınmalarını sağladı. Bu arada Umur Bey şehit edildi”[10].
Yukarıdaki satırlardan anlaşılan 1345 yılından itibaren Sen Peter Kalesi ve civarında Hıristiyan Latinler, Kadife Kale’de ise Müslümanlar kalmaya başlıyorlar.
“İzmir bu durumda ve iki taraflı bir yönetim altında elli yedi yıl geçirdi. Murat I de bir aralık kaleye (Sen Peter Kalesi?) hücum etmişti; oğlu Bayezit, yedi yıl burasını kuşatmıştı. Fakat Latinlerin elinden İZMİR’ i almaya muvaffak olamadı. 1402 yılında, adı her tarafa yayılan TİMUR Küçük Asya’yı yakıp yıktığı günlerde Hıristiyanların ve Müslümanların, her ikisinin de İzmir’de tahkimli birer yeri bulunduğunu ve her iki tarafın da sürekli savaş ve kavga halinde bulunduklarını öğrendi. Bu durum üzerine Hıristiyanlara din değiştirmelerini bildirdi. Bu hal karşısında İzmir’in Hıristiyan valisi Avrupa prenslerinden yardım dileğinde bulundu. Timur bu haber karşısında bizzat kendisi kara ve deniz yoluyla harekete geçti.”[11].
Burada şöyle bir hatırlatmada bulunalım: Timur’un Hıristiyanlara din değiştirmelerini bildirdi sözü İzmir’de bulunan Latinlerin, Hıristiyan Âleminin yardımını almak için uydurmuş oldukları bir şayiadır. Çünkü o ana kadar Timur hep, Müslümanların yaşadığı şehir ve kalelere saldırmış, Müslümanların mal ve canına kastetmiştir. Yıldırım’ın yenilmesiyle karşısında ciddi bir güç kalmadığından istediği Osmanlı şehir ve kalelerini işgal etmiş, halkını haraca bağlamış, karşı gözükenleri de hunharca öldürmüştür.
Timur, ordusuna mal ve parayı hedef göstererek onları ayakta ve canlı tutmaya çalışan, kutsal bir gayesi olmayan bir savaş makinesidir.
Hıristiyan Âleminin, ince ayar bir siyasetle Timur’u, Osmanlı ve Altın Orda devletlerinin üzerine saldırttığına dair görüş ileri süren yazılar da yazılmaktadır.
Son olarak, aynı yüzyılda yaşamış Yezd şehrinden Şerafettin Ali adında İranlı bir yazarın yazmış olduğu ve aynen Vertot’ın Şövalyeler Tarihine tercüme edilmiş, Arundel’in kitabından alıntıya devam edelim:
“Timur (Yazar, olmalı RT), burasının (İzmir) deniz kenarında kuvvetli bir yer olduğunu, büyük taşlı binalardan kurulmuş olup üç tarafının da derin hendeklerle çevrili ve bütün yapıların kireçli olduğunu bildirir. Burada birçok Avrupalının da yerleşmiş bulunduğunu, buraya İzmir veya Smyrna dendiğini, Rumlarca kutsal bir yer olarak görüldüğünü, bazı Hıristiyanların uzak ülkelerden haç etmek üzere geldiklerini ve birçok adaklar adadıklarını, sadakalar verdiklerini bildirir. Aynı zamanda buraya bir at koşumu uzaklıkta yine adı İzmir olan bir dağ yamacında bir kale bulunduğunu, bura sahiplerinin Müslüman olduğundan din ayrılığı dolayısıyla Hıristiyanlarla sürekli savaş içinde bulunduklarını bildirir. Hıristiyan İzmir gibi burasının da üç tarafının denizle çevrili olduğunu, Hıristiyanların deniz yoluyla Avrupa’dan yardım gördüklerini, erzak ve asker gibi ihtiyaçlarının da aynı yoldan verilmekte ve gelmekte olduğunu sözlerine ekledi”[12].
Timur, 805. Hicret yılı Cemaziyülevvel ayının altısı Cumartesi günü buraya geldi. Miladi takvimle 2 Aralık 1402 tarihine denk gelmektedir.
Ankara Savaşının tarihi olarak Temmuz ayının sonu yani 26- 28 Temmuz olarak verildiği göz önüne alınırsa Timur, 120 gün sonra İzmir önlerine gelmiş oluyor. “İzmir’in meşhur limanını taşlarla doldurttu. Bugün bu dolan yere “Gemi İskelesi” dendiği gibi “Ali Paşa Meydanı” da derler. Timur, 14 gün içinde İzmir’i ele geçirdi ve bütün şehirlileri kılıçtan geçirdi. Evleri ve oturacak yerleri yaktı. Bazı resmi ve umumi binaları yıktırdı; bu yıkılanlar arasında Sen Peter Kalesi de vardı. Şövalyeler bu kale yoluyla, Timur gelmeden önce kaçmışlar ve gemilere sığınmışlardı”[13].
İşte yaklaşık 57 yıl Latinlerin elinde kalan, sahildeki “Sen Peter Kalesi” ve çevresine, Hıristiyanların oturduğu yer manasına, bir semt adı olarak “Hıristiyan İzmir” veya yanında Müslüman İzmir gibi bir semt adının da olmasıyla “Gayri Müslim veya Gavur İzmir” demişlerdir.
Bana öyle geliyor ki bu söylemde, yerli olmayan ve buraya dışarıdan gelmiş olan Latin Hıristiyanların olmasının, Latin Hıristiyanların idare olarak Anadolu’ya değil de Avrupa’ya bağlı olmalarının büyük bir etkisi olmalıdır. Çünkü yakın zamana kadar çoğu Anadolu kentinde olduğu gibi 1830 yazımında bile Ankara nüfusunun yarıya yakını gayrimüslim iken hiç bir şekilde Gavur dendiği görülmemiştir.
İzmir’de olan “Gavur İzmir” tabiri o günkü olayların da etkisiyle olacak, neredeyse 600 yıldır insanların, daha doğrusu milletimizin hafızasından silinmemiş olduğudur.
Bugünkü İzmirlilerin bu sözden alınmalarına hiçbir sebep olmadığı gibi gerek de yoktur.
Ramazan Topraklı
9 Nisan 2009/ Ankara
9 Nisan 2009/ Ankara
Kaynaklar:
1- Prof. Dr. Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, 6. Baskı,
Boğaziçi Yayınları/ 174, Ekim 1998
2- F. V. J. Arundel, İzmir hakkında tarih araştırmaları ve incelemeleri, Türkçeye çeviren: A. Zeki Ökmen, 1949 Halkevi- İzmir (Kapak Resmi: Kadifekale’de İskender Burcu),
Arundel bu eserini, şu önsözle başlatıyor:
1- Prof. Dr. Osman Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, 6. Baskı,
Boğaziçi Yayınları/ 174, Ekim 1998
2- F. V. J. Arundel, İzmir hakkında tarih araştırmaları ve incelemeleri, Türkçeye çeviren: A. Zeki Ökmen, 1949 Halkevi- İzmir (Kapak Resmi: Kadifekale’de İskender Burcu),
Arundel bu eserini, şu önsözle başlatıyor:
İZMİR
İzmir’i aşağıdaki şekilde anlatan bu yazılarımı daha çok “YEDİKİLİSEYİ ZİYARET” adlı kitabıma koyacaktım; fakat olmadı. Şimdi onu ilk olarak bu günkü durumuyla yayın alanına koymaktayım.
Bu fırsattan faydalanarak, Yazar, ilk olarak bu alanda çalışmış bulunan Dr. Şandler ve Dalavay’a özel olarak Elenistik Okulun seçkin ve sayın üstadı Dekonomos’a minnetle bağlıdır. 1827, F. V. J. Arundel
Yukarıda bahsedilen iki eserden özetlemeye çalıştım:
[1] Prof. Dr. Osman Turan, A.g.e., s. 78
[2] Prof. Dr. Osman Turan, A.g.e., s. 88
[3] Prof. Dr. Osman Turan, A.g.e., s. 89
[4] Arundel, Age., s.21
[5] Prof. Dr. Osman Turan, A.g.e., s. 92
[6]Arundel, Age., s.21
[7]Prof. Dr. Osman Turan, A.g.e., s. 94
[8] Prof. Dr. Osman Turan, A.g.e., s. 94
[9] Prof. Dr. Osman Turan, A.g.e., s. 95
[10] Arundel, Age., s.23
[11] Arundel, Age., s.25
[12] Arundel, Age., s.25- 26
Teşekkürler
İzmirli olarak bu bilgiler son derece yararlı oldu. Yazara kapsamlı araştırmaları için teşekkür ediyor, bu tür çalışmalarının devamını diliyorum.
Mükemmel
Bilgilendirici ve aktüel. hem izmirlileri de üzmeyecek nitelikte