M. Said ÇEKMEGİL'den Güney Afrika Tabibler Birliği'ne

GÜNEY AFRİKA MÜSLÜMAN TABİPLER BİRLİĞİ
Muhterem Başkanlığı’na(*)

Selam Size,

Mesleki soruşturmalarınızla karşılaşınca bugün, sizler gibi Müslümanların dertleri ile meşgul olan müminlere bizleri muhatap kılan yüce Allaha şükrümüz arttı.

Sorularınız; Euthanasia, organ nakli, süt bankası, doğum kontrolü gibi pek çok problemleri ihtiva ediyordu. Bunlara islâmda nasıl çözüm getirilebilir?

Öncelikle “fetva” mahiyetinde bir hüküm belirtecek bir durumda olmadığımı arzetmeliyim. Bu vesileyle İslâmın temel meselelerine ait görüşlerimi sunmak ve siz muhterem kardeşlerimi cevapsız bırakmamayı da uygun gördüğümüzü belirtmeliyiz. İnsan eğer müslümansa, problemleri de varsa, onları müslümanca çözebilmek için –sizlerin ilmi yoldan izzet getiren soruşturmalarınızla çalıştığınız gibi- çareler aramak kadar tabii bir iş bulunacağını zannetmiyoruz.

Meseleye bakılır; konusunda mütavatiren gelen ve muhkem telakki edilen bir vahiy var mıdır? Varsa, müslümanca davranış ona uymaktan başka bir yönteme gitmemektir. Söz konusu konuda mümine erişen vahiyler kesin; net mânada idrak edilen muhkemler olarak bulunamıyor da, müteşabihler kısmında görülüyorsa, onları da muhkemlere götürecek cehdlerle fıkhetmek mecburiyetinde olduğumuz anlaşılır. Tebliğine eriştiğimiz vahiylerin İslâmın esas temeli olduğu şuurundan uzakta yaşamak, müslümanın izzetine yakışmamaktadır. Araştırıcılık mükellefiyetinden gaflete düşmek, ilmî yoldan sapma olacağını tespit etmiş bulunuyoruz. Göz ardı edilemeyecek bir gerçek daha vardır ki, kıyamete kadar yaşayabilecek rahmet ve kolaylığı getiren yüce bir dinin İslâm olduğu bilinmelidir. Bu mükemmel dinin sözcüsü ve temsilcisi de son Allah Resulü’dür. Din, onun getirdiği tebliğlerle kemaliyle tezahür etmiştir. Resulullah’tan mütevatiren gelen muhkem veriler esastır. Geri kalan, yani insanın ilmî yoldan oluşuna bırakılan konular ise, füruattır. Böyle olunca, problemlere bakılır; bu iş sadık haberlerle bildirilen ilahî vahiylerin muhkemlerinin kesin verileriyle sınırlanmışlar mıdır? Yoksa, insanın ilmî araştırmalarına mı bırakılmıştır? Vahyî tebliğlerle hudutlanmışsa iş, mesele yok. Değilse, müslümana yaratıcısı tarafından yeryüzünde halifeler olarak bulunan insanların araştırmalarına bırakılmış işler cümlesinden ise iş, işte problemler burada başlar.

Müslüman, kendisinin fikrî cehtlerine terk edilen konularda araştırmaya geçmesiyle âbit olma şerefine geçmeye başlamıştır. Mümin samimidir; ilmi yoldan yani kendisine tebliğ erişmiş bulunan vahyi bildirilerin ışığında araştırmalarda halis bulunurken fikrî cehtlerindeki yanılmalarından bile ecir alacaktır. Allah Teala, araştırma yolunda olan gayretli muhlislerin çalışmalarından dolayı, isterse isabet ettirememiş olsun, âbidini mükâfatsız bırakmayacağı haberi gelmiştir.

Kısacası, Müslüman meselelerini çözmek için olanca gayretini sarfetmekle mükelleftir. Fakih ve muttaki oluş da, bu mükellefiyetten geçer, ancak. Müslüman, aynı zamanda beşerdir; Hazreti Davut, Hz. Süleyman (A.S)’larda olduğu gibi, değişik görüşler sunabilirler. Yeter ki, ilmî yolda halis olsunlar.. Ferdî durumlarda böyledir. Ancak, Müslüman maruf olan iyilikleri emretmek ve yine kötülükleri; tebliğlerle açıklanan münkerleri yasaklamakla; bu baş ibadeti yapacak bir hey’eti bulundurmakla görevlidirler. Bu görevin neticesi, millet olma izzetine erişmişse müminler topluluğu, o zaman manzara biraz daha değişiktir.

Her topluluğun bir emiri, her emirin müşavere kuralları, her kurulun ihtisas şubeleri, daimi faaliyetleriyle, dünün yeni çıkan mes’elelerini çözmek için araştırma fakültelerini işletecektir. İşte insana terk edilen konuların işlenmesi burada problem olmaktan çıkartılarak, emirin onayına sunulacaktır. Bu kadar dikkatli ve ciddi araştırmaların neticesini emir de tasdik edip millete sunmuşsa, mesele hallolunmuş bulunur. Kollektif ictihatların getirdiği müeyyideler başka bir araştırma ictihat ile artık geçersiz ve hatalı bulunmayıncaya kadar, ya da şartlar ihtiyaçlar değişmeyinceye kadar geçerli olacaktır.

Muhkem vahyî verilerin ışığında yapılan ferdî ve kolektif içtihatlara dayanan fetvalar, günündeki hususî sorulara aittir. Değişik zaman ve durumlarda geçerli olmayabilir. Dönemin ve şartların farklılıkları ile yeni mes’eleler çıkarsa ortaya, Müslümanların faydalanmaları (maslahat) da sözkonusu ise, haram hudutlarını zorlamadan görüşler değiştirebilir. Bu tespitimizin ışığı altında, sorularımızın bir ikisine misal olarak cevaplar arayabiliriz.

Soru: Aktif veya pasif Euthanasia’ya (tabibin ümit kestiği hastayı kolay ve acısız öldürmek) İslâmda müsaade edilir mi?

İslâmda esas, bir insanın diğer bir insanın canına kıyması ya hâkim hükmü ile, (kısas); ya da muharebeye mecbur bırakılmış durumlarda (kıtal) yolunda zarureten caizdir. Bu yolların dışında kimse kimseyi haksız yere öldüremez. Şayet öldürürse, bütün insanlara karşı işlenmiş büyük bir suç irtikâp etmiş olur. Dünya bir imtihan sahasıdır; insan hasta da olabilir, ve bu hastalık karşısında etibba hep aciz bulunabilir de. Hasta müslümansa, çetin bir imtihan sorusu ile karşılaşmıştır. Acı çekebilir, etrafına da çektirebilir. Müslüman meşru her çareye başvurarak tedaviye ve acıları azaltmaya çareler arayacaktır. Ancak hastaya veya onunla beraber ızdırap çekenlere, merhamet zannedilen bir zaafla, pasif olsun aktif olsun, Euthanesia’ya tevessül edilemez. Bir insanın kesin olarak şu saat, şu dakika öleceği iddia edilebilse bile, bu uzun veya kısa zamanda hastanın hangi kefaretine karşılık olacağını, yahut sabur ibadetini nasıl bir ecrine erişeceği bilinmez. Hastanın gayrimüslim bir kimse olduğu görülüyorsa, onun da hangi saat ve dakikada tevbeye yönelerek iman edip etmeyeceği hakkında bir iddia getirilemez. Bu durumda, ilgiye muhtaç olan hastaya karşı vazifelerini yerine getirmekle yükümlü olan müminlerin nasıl sevap kazanacaklarını kimse kestiremez. Onun için, İslâm, ümitleri yok edecek olan ve ecirlerin yolunu kesen Euthanesia’ya müsaade etmez deriz.

“Hayvanlar üzerinde tecrübeler” konusunda da, eğer başka yol yoksa, ilmî bir neticeye varmak için zaruret varsa, kâinatta her şey insanların istifadesi için yaratıldığından, zulmetmeden; acı çektirmemeye gayret ederek hayvanlar üzerinde ilmin gerek gördüğü araştırmaların mecbur tuttuğu denemeler olabilir diyebiliriz.

Ahireti geri plana iten dünyacı (seculier) endişelerin ortaya attığı bu ve benzeri konularda, sizler gibi ilmi yolda olan değerli kardeşlerimizin araştırma yapması da elbette ki büyük bir ibadettir. Sizleri tebrik ederiz, ecriniz bereket getirsin, araştırmalarınızın neticesini bizlere de ulaştırabilirseniz müteşekkir kalırız. Allaha emanet olunuz.

M. Said ÇEKMEGİL

08.04.1988

(*) kriter tarihine not düştüğümüz bu tarihi belgeyi sitemize gönderen Nuri BİRTEK ve Mesut TORAMAN kardeşlerimize yürekten teşekkürler... kriter

M. Said ÇEKMEGİL (merhum)
Yorum yazabilmeniz için üye girişi yapmanız gerekmektedir.