Müminin zarar hanesi yoktur...
Panel Dergisi Sayı: 21 Sayfa 56-57 
Damladan Okyanusa Hazırlayan: M. Sabri Aydınlı
Damladan Okyanusa Hazırlayan: M. Sabri Aydınlı
Mü’minin zarar hanesi yoktur
Panel - Sayın M. Sait Çekmegil, sizinle “Fikir Hayatımız” üzerine bir söyleşi yapmak istiyoruz. Bu konuya girmeden önce “Fikir” kelimesinden ne anladığınız öğrenebilir miyiz?(*)
Çekmegil-Selam size, Malatya’ya kadar uzanarak, bir mülakat için beni seçtiğinizden dolayı müteşekkirim. Allah sizleri mes’ut edecek salih amellerle aziz etsin.
Fikir, yüce yaratıcının en güzel şekilde yaratıp kendisine muhatap kılmakla şereflendirdiği insan oğluna bahşettiği aklın ürünüdür, ki buna uydurmacılar yanlış olarak “Düşün” diyorlar. Doğru karşılığı, düşüncedir.
Çekmegil-Selam size, Malatya’ya kadar uzanarak, bir mülakat için beni seçtiğinizden dolayı müteşekkirim. Allah sizleri mes’ut edecek salih amellerle aziz etsin.
Fikir, yüce yaratıcının en güzel şekilde yaratıp kendisine muhatap kılmakla şereflendirdiği insan oğluna bahşettiği aklın ürünüdür, ki buna uydurmacılar yanlış olarak “Düşün” diyorlar. Doğru karşılığı, düşüncedir.
Kainatın en büyük ve yegane orijinal kitabının akledenler için olduğu (14/52) tabii ve yazılı ayetlerden ancak ve akıl sahiplerinin ibretler alabileceği bildiriliyor. (39/21). Akıl gibi büyük bir ikrama müteşekkir kalmayan statükocu kısır beyinlerin “La ya’kilun” (2/171.) “La teş’urun” (2/154) “efela tefekkerun” (6/50) diye kınandığı da çok çok görülüyor Kitab-ı Hakim’de.
Aklını çalıştırmayanlara yine yüce kitabımız da “rics” pislik deniliyor (10/100). O pisliğe düşmemek için yapılan akıl işletmesinin hasılasına fikir adı veriliyor. Zihin tembellerinin sevki tabiileri’ne fikir denilmez. Eğer akıl tabii yolunda işlerken (fıkhederken) ani çıkışlarla, o an ki gereklilikleri kavrayacak bir melekeye dönüşse, buna da “ hads”, sezgi deniliyor. Bazılarının arzularını sezgi sanması ayrı bir yanılgı olarak görülüyor.
Fikir odur ki insanı yüceliklere, temel maslahatlara çevirirken, hayrın ve şerrin ne olduğunu idrak edebilecek olan aklı temsil eder. “Tefekkür gibi bir ibadet yoktur” vecizesiyle insanı düşündüren Kelam-ı Kibar’ın taşıdığı büyük ölçü nerede; dış alemden ilgisini keserek daha iyi düşünebilsin diye gözlerini oyduğu rivayet edilen Yunan’lı filozof Demokritas’ın fikir iptilası nerede?
Panel - Cumhuriyet döneminde Müslümanların fikir yapısı için dünü ve bugünü mukayese ederek bir değerlendirme yapar mısınız?
Çekmegil – Cumhuriyet dönemindeki Müslümanların fikir yapısını görebilmek için onu hazırlayan geçmişe bakmak gerekiyor.
– Cumhuriyet dönemindeki Müslümanların fikir yapısını görebilmek için onu hazırlayan geçmişe bakmak gerekiyor.
Malum; rahat ve ferah düşkünlüğünün düşürdüğü bir “Tanzimat” bataklığından geçmişliğimiz var. Batı karşısında ezilmişliği temsil eden iş bu Tanzimat, biraz da İslam alemini yerinde saydıran taklit marazının neticesidir. Aklını maddeye takmış sivil ve resmi paşalar, arayıcı ve yenileyici ilim adamlarını yetiştiremeyen, ya da yetiştirmeyi akıl edemeyen padişahlar, daldıkları uykudan gözlerini açtıkları zaman, etraflarının batılı skularist ve renksiz müstağriplerle sarılmış olduğunu görürler. Birinci, ikinci meşrutiyet derken aşağılara hızla yuvarlandıklarını gören bu yönetici kesim birden bire çaresiz kaldıklarını anlayıp, apışıp kalarak hasımlarından çareler dilenir hale gelmişlerdir. İslam aleminin hilafet merkezi olarak ümit beklediği İstanbul, artık Yunan serpuş’u feslerle, Batı’lı sömürü kuruluşu bankalarla arz-ı endam ediyordu.
İşte böylesi bir hengamede, yenileyici İslam mütefekkirlerini yetiştiremeyen merkez Efgani’lere muhtaç bir toplum, tavanda at oynatan birkaç mustağribin elinde kalmış durumdaydı. Sadrazamı katil zanlısı Mithat Paşa, müctehidi (!) fasık Abdullah Cevdet; şairi mürted Ziya Gökalp; devrimcisi laik Ali Süavi; sanatkarı sarhoş Neyzen Tevfik ve padişahı zavallı sultan Reşat gibilerden oluşan mozayik bir kitlenin içinden çıkarak ön safları dolduran çıkarcı müstağribler söz sahibidirler artık. Bunlar aşağılık kompleksine düşenler hristiyanlığı kabul ederek anayasa yerleştirmedikçe ilerleyemeyeceklerini söyleyecek kadar cüret sahibi olan bu mütecavizler, cumhuriyetçilerin arasına da sızmış oldukları görülüyor. Bunlar fikir sandıkları karma zanlarıyla boş buldukları meydanı kirletip durmuşlardır. Bu murdar beyinlerde fikir olabilir miydi?
Bu dönemdeki Müslümanların fikir yapısına gelince onları su yüzüne çıkmış olarak bulamıyoruz. Osmanlı devrinden münevver, Sıratı müstakımciler, Mehmet Akif’ler ve batının batıl felsefesiyle imanı zedelemeye çalışanlara karşı savaşan Said Kürdi’ler (Nursi) çorak bir zeminde çıkış yolu arayan Müslümanlardır. Cenab-ı Hakk taksiratlarını af buyurarak ecirlerini bol bol versin.
1940’lardan 2. dünya savaşından sonra Türkiye’de de idealleşen demokrasi, Müslümanlara da bazı kapıları aralamıştı. Bu kapıdan, önceleri Kemalist, sonraları anti Kemalist olarak mücadeleye atılan bir Necip Fazıl vardır. Bu zat güçlü kalemi ve üstün sanatkar yapısıyla mahkemeden mahkemeye, hapishanelerden hapishaneye gire çıka mahsun gönüllerde unutulmayan umut çiçeklerinin açılmasına vesile olmuştu.
Fikri bir yana itmeyen, fakat bitip tükenme bilmeyen coşkulu enerjisini daha çok politik yönde öne çıkarak Necip Fazıl, şair yapısıyla, mistik tutkularının kendini sürüklediği yanılgıları kontrol edemiyordu. Otokritiksiz, fakat dopdolu bir mücadele adamıdır. Polemikleri güçlü, diyalektiği cerbezeli bir fikir adamı diyebiliriz ona. Ama ne var ki, İslamın düşünce yönünden ziyade hamleci atılımlarıyla fıkhi etütlerini tamamlamadan önde kalmak istediği görülüyordu. Mistik yapısının ve cesurluğunun verdiği hızla artık, zararlı sandığı bir çok fikir ve ilim sahibi Müslümanlara saldırmaya başlamıştı. Bu konumda düşünmez halde bulunan üstat Kısakürek’i, ölümünden iki yıl önce beraberliklerimiz olmuştu kendisini ikaz etmek mecburiyetini görmüştüm. Bu vazifeyi de yazılı olarak yapmıştım. (Bkz. Münevver Anlayışımız 2. baskı, Sh. 133). Genel bir vasiyetinde görmüştüm, mağfurdur inşallah. Serdengeçti Osman Yüksel daha ziyade halk kesimi, Nurettin Topçu bir kısım talebe grubu için, birer Necip Fazıl sayılabilirler; nüansları bir tarafa atabilirsek.
20. yüzyılın yarısındaki Türkiye’de Müslüman uyanışı için savaş verenler elbetteki bunlardan ibaret değildir. Daha nice adsız kahramanlar elbetteki var. Yüce rabbimiz hepsini rahmetine gark eylesin.
Bütün bu uyanış hamlelerinin heyecan atmosferinden kurtularak, kavga naralarından sıyrılarak hangi fikir kaidesine oturduğunu tesbit etmek oldukça zordur. Öyle bir çalkantı içinden geçmiş bulunuyoruz ki, bu kanalda soylu fikir öne çıkmamış; temele oturmamış bir ideal oluşmamıştır.
Anlatmak istediğimi, bir misal ile durumu daha netleştirebilir miyim? Bilmem ama, anlatmakta tefekkür derecemizin buutlarına ışık tutacağına inanıyorum: Soldan sağa geçmiş, Batı kültürüne hayli aşina bir zat vardı. Adı Cemil Meriç olan bu zat, işlek ve cazip kalemiyle sağ cenahta çok ilgi görmüş bulunuyordu. Bu zat çarpıcı ve vurucu kalemiyle elüstü edilirken, kendisini ebediyete mahçup bırakacak çıkışlarının sağ kesim farkında olamıyordu. Adam diyordu, değil yazıyordu “..tek tanrılı bir din kurmuştu” dediği Hintli bir filozof u “yeni bir peygamber” ilan ediyordu. Bir başka yerde Hz. İsa (A.S) gibi(nin) tımarhane olduğunu söyleyecek kadar, İslam akaidinden uzakta bulunduğunu göstermiş oluyordu. Bütün bunları delilleriyle birlikte verip tenkid etmiştik henüz sağ iken. Bkz. Tedkiklerde Metod ve Tenkid Sh. 208-9.
Tabii bunların ne büyük bilmezlik olduğunu bilmiyordu Cemil Meriç. Ama bilmesi gereken bir Necip Fazıl dahi onu “ Sahici münevver Cemil Meriç” diye övmekten kendini alamamıştı. (Bkz. Babıalî, Sh. 338). Necip Fazıl’da onun böyle saçmaladığını bilmiyordu diyelim, ama her rengi ile sağ onu yıllarca, hatta ölümünden sonra da alkışlamıştı. Mehmet Can Bey gibi Birkaç istisna hariç, kimsenin bunun hesabını sorup sormadığında şahit olmuyorduk.
Diyeceğimiz o ki, dünün çoraklaşmış zemininde, bugünün parçalı zemininde temele oturmuş fikri (efradını cami, ağyarını mani) bir ideal olarak, henüz su yüzüne çıkmış olarak göremiyoruz.
Düşünen, vahyi verilerden başka beşeri görüşe Resullulahın tebliğlerine bağlanır gibi bağlanmayan; Allah’ın vasi rahmetinden ümit kesmeyen Müslümanların dışında İslama koşan taze müminler başarılı gördükleri bir öndere hemen uluorta biat isteye biliyorsa; yorulmuş Müslümanlar mevcut politikadan başka kurtuluş çaresi bulamıyorsa; ortada kalanlar ise ne yapacağını bilemez halde radyo ve televizyon karşısında çirkin ses ve iğrenç manzaralarla ömür çürütüyorsa, elbette bunun derinlerde aranması gereken bir sebebi olmalıdır. Büyük çoğunluğuyla mukallit kesimler, küfre Allah için buğzetmeyen “vurdum duymaz” kişilerin oluşturduğu topluluklar manzarası arzederler. Bütün renkleri ile beraber dünyevi çıkarları zedelemedikçe, bir arada iç içe ikaz ibadetinden uzakta, gününü gün edenlerin topluluğunu resmeden bir kitle… Ve böyle bir kitlenin feragat ve fedakarlıktan uzakta gayretsiz şevkatsiz egoist yöneticileri… Bunların arzularından başka hangi idealleri olabilir ki. Bunlar keyiflerinden artakalan zaman bulamamışlardır ki uğrunda savaşabilecekleri idealleri (mefkure) olsun. Mukayeseyi size bırakıyorum.
Panel – Fikir yapımızı etkileyen şahsiyetlerden ve onların etkilerinden söz eder misiniz?
Çekmegil - Mevcut fikir yapımızı etkileyen şahsiyetler, yukarda arzettiğimiz gibi Akif’ler, Said’ler (Nursi) Kısakürek’ler olsa da, bugün Mevdudi’ler, Kutup’lar, Gannuşi’ler gibi ilim ve fikir yolcularıyla daha bir üst seviyede tevhid fikriyatına yükselmekte, ancak kaybettiği mesafeleri kapatmakta sabırsızlanan bir Müslüman dünya doğuyor gibi. Bizlerin katkıları nasıl olacak? Günün meselesi bu…
İslamla aydınlanacak bir dünya da, kendi çirkin yüzleri bütün iğrençliği ile meydana çıkmasından korkan batılılar ve onların İslam aleminde esir aldıkları müstağrip çoğu yöneticiler, artık anlaşıldıklarını anladıkları için açık oynamaya başlamış görünüyorlar. İslama cepheden saldırmayı da düşünebilirler. Bu gidiş ile, İslamizasyon maskeli modernizmi de bırakacaklar mı acaba? Bilemiyoruz.
Bakınız Amerika işgal ediyor, ses yok, İsrail işgal ediyor, ses yok, İslam adlı batı tandanslı Iraklı mustağripler işgal edince dünya ayağa kalkıyor, bütün bunlar düşündürmeye Müslümanları temele dayalı müvahhit bir fikir etrafında kümelenmenin gereğini düşündürmeye yetmeli. Korkmam, müminlerin de Allah’ı var! Hz Musa’yı Firavn’ın koynunda büyüten Kadir’i Mutlak müminlerine de nerede, nasıl ve kimlerle nusret kapısını açacağı bilinmez. Yeter ki biz ona layık olalım. Müminin zarar hanesi yoktur. Çünkü o, o bir nimete kavuşunca, bu nimetin meydana gelişinde yaratıcımızın bir lutfu olduğunu düşünür; şükreder, ecir alır. Bir müsibete uğrarsa, buna şahsının bir ihtimali, tedbirsizliği ve dikkatsizliğinin de dahil olabilceğini düşünür, istiğfarla sabra yönelir. Yine ecir alır.
Bir mümin bir müminle görüşürse, onun güzel hallerini örnek alırken noksan hallerini kardeşçe ikaz eder ecir alır. Bir gayrı müslümle karşılaşsa, islama müsait yaratıldığını düşünür; doğruya davet eder, ecir alır. Eğer o insan davete icabet etmez, küfründe ısrar ederse, onun şerrinden diğer insanları korumak için çareler ararken, İslamda kimseyi bir imana zorlamanın müsadesi olmadığını hatırlar, fikri baskılarda bulunmaz, ancak zaman ve zemini uygun görür kendisinin de imkanı varsa davetine devam eder, ecir alır.
Hulasa: Cihat ederken şehit olur ecir alır; gazi olur yine ecir alır. Kendisini vahye göre ayarlayan her zakir müminin yemesi, içmesi, yaşaması, ölmesi; meşru her işine mükafat vardır. Zarar hanesi yoktur.
Fazla mı uzattık? Güzel tesbit ettiğiniz suallerinizin cevabı kitaplık çapta idi. Yeterince kısaltamadım. Hoş görülür inşallah. Dergicilikten pek anlamıyorum.
Panel: Bu güzel sohbetiniz için teşekkür ederiz.
(*)Çekmegil, M. Said
Yazar 1937 Malatya doğumlu. İlkokuldan sonra resmi okullarda eğitim görmedi. Kendi kendini yetiştirdi. Eserlerinde ortaya koyduğu görüşlerin özgünlüğüyle dikkat çekti. Malatya’da sanat ve ticaretle uğraştı. Büyük Doğu Cemiyeti’nin kuruluş yılları ve daha sonraları yurt içinde çok sayıda il ve ilçede, iki üç defada Almanya’da İngiltere’de Mina’da konferanslar verdi. Yurt içindeki konuşmaları 30’u aşkın. Yazı ve şiirlerini, Ehli Sünnet, Toparak, Büyük Doğu ve Türk Ruhu, Türk Düşünceleri, Yeni İstiklal, Sebilürreşad, Tohum, Hürsöz, Ufuk, Kriter, Selam, Oku, Edebiyat Alemi, Babıalide Sabah, Hizmet, Malatya’dan Ses, Serdengeçti, Vahdet gibi çok sayıda gazete ve dergide yayınlandı. Yeni İstiklal dergisinin yarışmasında birincilik ödülünü, Yeni Asya gazetesinin açmış olduğu yarışmada Eğitim Raporu adlı eseri ikincilik ödülünü kazandı.
Eserleri:
Sünnet-i Seniyye, Altın Anahtarlar, Milliyet Anlayışımız, İnsanın Yolu İslam, Münevver Anlayışımız, İyi Niyet, İslamı Yaşamak, Limon Ağacım, İnsanoğlu Kendini Arıyor, Müstesna, İbadet Anlayışımız, Tetkikler ve Metod, Bilginin Gücü, İnsanlık Anlayışımız, Ruhta İnkilap, Gizli Bir Ses Dedi ki, Aramızdaki Fark, Servet Bey (radyo oyunu) İktisat Anlayışımız, Bir Nur Doğacak, Siyaset Anlayışımız, Ahlak Anlayışımız, Diyalektik Anlayışımız, Vahye Göre Büyük Zulm, Reçeteler.
(**) Bu güzel röportaj metnini sitemize gönderen Nuri BİRTEK kardeşimize yürekten teşekkürler. kriter
Yazar 1937 Malatya doğumlu. İlkokuldan sonra resmi okullarda eğitim görmedi. Kendi kendini yetiştirdi. Eserlerinde ortaya koyduğu görüşlerin özgünlüğüyle dikkat çekti. Malatya’da sanat ve ticaretle uğraştı. Büyük Doğu Cemiyeti’nin kuruluş yılları ve daha sonraları yurt içinde çok sayıda il ve ilçede, iki üç defada Almanya’da İngiltere’de Mina’da konferanslar verdi. Yurt içindeki konuşmaları 30’u aşkın. Yazı ve şiirlerini, Ehli Sünnet, Toparak, Büyük Doğu ve Türk Ruhu, Türk Düşünceleri, Yeni İstiklal, Sebilürreşad, Tohum, Hürsöz, Ufuk, Kriter, Selam, Oku, Edebiyat Alemi, Babıalide Sabah, Hizmet, Malatya’dan Ses, Serdengeçti, Vahdet gibi çok sayıda gazete ve dergide yayınlandı. Yeni İstiklal dergisinin yarışmasında birincilik ödülünü, Yeni Asya gazetesinin açmış olduğu yarışmada Eğitim Raporu adlı eseri ikincilik ödülünü kazandı.
Eserleri:
Sünnet-i Seniyye, Altın Anahtarlar, Milliyet Anlayışımız, İnsanın Yolu İslam, Münevver Anlayışımız, İyi Niyet, İslamı Yaşamak, Limon Ağacım, İnsanoğlu Kendini Arıyor, Müstesna, İbadet Anlayışımız, Tetkikler ve Metod, Bilginin Gücü, İnsanlık Anlayışımız, Ruhta İnkilap, Gizli Bir Ses Dedi ki, Aramızdaki Fark, Servet Bey (radyo oyunu) İktisat Anlayışımız, Bir Nur Doğacak, Siyaset Anlayışımız, Ahlak Anlayışımız, Diyalektik Anlayışımız, Vahye Göre Büyük Zulm, Reçeteler.
(**) Bu güzel röportaj metnini sitemize gönderen Nuri BİRTEK kardeşimize yürekten teşekkürler. kriter
Doğum Tarihi
M.Said Çekmegil 1921 tarihinde doğdu 2004 tarihinde vefat etti.Allah ondan razı olsun.Sanırım doğum tarihi sehven 1937 yazılmış.Zaten kendisi yaşını söylerken 63 yaş ve şu kadar ay diye bildirirdi.Ayları yıla çevirip 63 ile toplayınca yaşını bulurduk.Selamlar...