ŞÜKÜRNAME

ŞÜKÜRNAME

Erdem ŞENTÜRK
Mantıkî işleri yine mantıken düşünmek icab ederse, dünyada hiç bir şey sebep ve saiksiz olamaz, sebepten hiç bir hadise vareste kılınamaz.

Oturmak, yatmak, kalkmak, yemek, içmek, gezmek, eğlenmek, şehirden şehire, köyden köye dolaşmak, münakaşa etmek, kavga etmek, sevinmek, gülmek, ağlamak, inlemek, sızlamak ve iyi veya kötü yetişmek ilh. Hülasa; burada saymadıklarımızdan akla gelen ne varsa hiçbiri istisna edilmemek şartıyla hepsi de bir sebep ve amile bağlıdır.

Mevzuumuzun esası bu değilse de ilgili olduğundan böyle bir açıklamayı lüzumlu gördüm.

Mesela; benim bunları yazmama ve yazabilecek duruma gelmiş olmama da saik ve amil olan bir zat vardır ki, ben ondan bahsetmek istiyorum ve amilim olduğundan Şükürname ikiyi ona hasrediyorum.

Bu zat benim, yanında ve mahiyetinde devamlı olarak beş sene çalıştığım ve bana terzilik sanatını öğreten ustamdır. Evet, bu zahiren böyledir ve pederim beni bunun yanına verirken iyi bir vasfı olan sanatkârlığından başka, temiz, ağırbaşlı, vakur ve ahlaken dürüst bir insan olduğunu da göz önüne almıştır.

Fakat batınen yani iç yüzünde babamın o zaman bilmediği ve benim de zamanla öğrendiğim, insanlar için çok lazım ve üstün olan bir niteliği ve meziyeti haiz idi ki, oda; neme-lazımlık değil, bana lazımlıktır. Evet, bu zat bana ne demez, her hadiseyle ilgilenir, ikazı çok sever ve ikaz ederdi. Bildiğini, bilmeyenlere öğretmeye çalışır, bilmediklerini itiraftan utanmaz ve -daha fazla- selahiyetdar makamlardan öğrenirdi.

Yanında çalışan bütün galfa ve çıraklarına, en az maddi sahada yani sanat öğretmeye verdiği ehemmiyeti, ahlaki ve manevi sahada da verirdi. Tam ve sağlam, İslami ve medeni bir görüş ve fikre sahipti.

Fakat ne yazık ki; bunu, yanında çalışan her insan takdir etmedi ve manevi cepheye gösterdiği dikkat ve ehemmiyet bazı gençleri sıktı ve bu sebeple ayrılanlar bile oldu.

Bana gelince çok memnundum ve ruhumu sarmıştı. Her ne kadar, nefsimin pis istek ve arzularına set çekiyor ve ağır geliyor ise de kendimi alıştırmaya çalıştım ve muvaffakta oldum. Allah’a çok şükür ediyorum. Zira o zaman ve bugün, benden iyi bir iş ve amel sadır olmuşsa ve olursa her ne ise mutlaka ondandır ve Allah onu vesile kılmıştır. O benim her şeyimdi; aklımdı, fikrimdi, kafamdı ve dimağımdı ve ben onun yanında oldukça –belki- iyi idim.

Bensiz o, yine aynı adam, fakat onsuz ben, hiçbir şey. Sanki bir ruhta, bir kalpte iki vücut ve bu vücutlar ayrılınca da ruh onda kalıyor, kalp onda kalıyor, akıl ve mantık onda kalıyor. Ve diğeri ise boş bir vücut, yani ben. Heyhat ki bunu geç anlayabildim, yani ayrıldıktan sonra. Ayrılık. Evet, bu ayrılık bende çok acı ve dolması gayrı kabil olan bir boşluk meydana getirdi. Bu ayrılık evimizi ve işimizi Ankara’ya nakletmekle oldu.

Birbirlerini seven ve delice âşık olan bir kadınla erkeğin ayrılması bundan daha feci olamaz, ancak belki bu kadar olabilir.

Nitekim bu kelimenin manası bende yavaş yavaş tesirini göstermeye başladı. Ancak iki sene eski benliğim muhafaza edebildim. Fakat ondan sonra muvaffak olamadım.

Gözleri görmeyen bir ama gibi, birinin elimden tutmasını ve istediğim yere götürmesini bekliyordum, teşvik ve tavsiyeye muhtaçtım. Bu el ki, beni manevi yola götürmeli idi, çekmeli idi. Ne yazık ki öyle bir el bulamadım. Hiçbir el onun yerini alamıyordu ve bendeki boşluğu dolduramıyordu. Hülasa öpülmeye layık bir el ve kelimenin esas manası ile muhterem bir adamdı ve benim ustamdı, mürşidimdi ve öğreticimdi.

Bizim veya benim tekrar Malatya’ya gitmemiz imkânların haricinde olduğuna göre, ayrılık onun Ankara’ya gelmesiyle aradan kalkabilirdi ve bunu bazen kendisi bile arzu ediyordu. Bunun için çok uğraştım, Ankara’ya gelip beraber iş yapmamızı ve daha birçok sebepten burada olmasını iyi olacağını söyledim. Maksadım maddiyattan çok maneviyata çeken o elin hâkimiyeti altında ve bir arada olmaktan başka bir şey değildi.

Fakat henüz Allah bunu kısmet etmedi ve bununla beraber benim ümidimde katiyen kırılmadı ve kırılmayacak, ta ki bir araya gelinceye kadar.

Çünkü içimden bir ise, geçte olsa birleşeceğimizi ve hayatımızın bir arada devam edeceğini söylüyor vaad ediyor.
Allahım, ben kulunda bir iyi taraf ve nitelik varsa ve, her ne ise, ona sebep ve vasıta buyurduğun bu muhterem zatla beni birleşti, bir araya getir ve ümidimi neticesiz bırakıp beni hüsran ve yes’e düşürme. O kulundan ve cümlemizden razı ol rabbim.
Not: YENİ BİR Şükür name yazmayınca hiçbir günümü, mesut ve bahtiyar addetmeyeceğim.

Erdem ŞENTÜRK
haticeselva
13.01.2013

Erdem Abime Allahtan rahmet diliyorum. Ustasının yanına, inşallah kapanmayacak amel defterinin temiz yapraklarıyla gitti. Yeğenlerim herbiri birbirleriyle karşılaştırılmaları mümkün olamayacak değerlerle donanımlılar. Baba ve annelerinin taşıdığı islami değerleri, hassasiyeti gittikçe yükselen bir ivmeyle yüklenme gayretindeler Allahın izniyle. Hepsine Allahtan rahmet ve bereket diliyorum. Allah onları da çocuklarından güldürsün inşaallah.

sefikaleyla
06.01.2013

ŞÜKÜRNAME (II) başlıklı bu yazıyı 29-10-960 tarihinde babam Erdem Şentürk, günlüğünde büyük babam M.Said Çekmegil için kaleme almıştır. Kriter ailesine selam ile büyüklerime Rahmet diliyorum.

Yorum yazabilmeniz için üye girişi yapmanız gerekmektedir.