TİLKİ TUZAĞI

TİLKİ TUZAĞI
                               Sıddik DEMİR

Bir iftar yemeğindeydik. Çok sevindiğim bir ağabey, bahis konusu
Olan kişiyi bir arayayım dedi. Hazırlamaya çalıştığım bir kitap

için sunuş yazacaktı. Keçiören'de Selami Çekmegil'in evinde iftara 
davetli, cevabını aldı. Memnuniyetle telefonu kapayıp, bahsolunan 
evi aradı. Ev sahibi Av. Selami Çekmegil'in, ısrarla hep beraber 
buyurun demesi üzerine, sevgili ağabey, benim de olurumu aldıktan 
sonra geliyoruz dedi. Ve...
    Altı-yedi kişiydik. Kapıyı çaldık. Karşımızda orta yaşlı, 
oldukça sempatik ve güler yüzlü bir kişi bulduk. Telefon eden 
ağabeyin daha öncelere dayanan dostluğunun verdiği samimiyete binaen 
rahatlık ve sıcaklık o ekibi hemen sarmıştı.
    Salona geçtik. Daha önceden tanış simalarla karşılaştık.
Sürpriz olmadı. Telefonda kimlerin olduğunu öğrenmiştik. İsmini
hatırlayamadığım bir profesörle beraber, Yavuz Bülent Bakiler.
Hüseyin Üzmez, G.M. Uytun ve ev sahibi Selami Çekmegil… 
İftardan sonra misafir kabul eden evsahibi bir taraftan ne kadar 
şanslıdır.
   Güzelim nimetlerden ikram edildi, gel gelelim, yiyebilene aşkolsun.
   Derken sohbet açıldı. Hüseyin  Ağabeyin ilk sorusu banaydı. 
Aynı konuda herkes fikrini söyledi. Yavuz  Bülent Ağabey'in fazla 
itidalli ve ürkek olduğu gözlerden kaçmıyordu…
    Selami Bey'in ufak tefek cüssesi yanında yorumları daha realist 
anlam ifade ediyordu. O anda biri kulağıma ev sahibinin yeni çıkmış 
bir  kitabı var, gördünüz mü diye fısıldadı. Hayır görmedim adı nedir
diye sorunca. Tilki Tuzağı, dedi .
    Birden, yaklaşık bir ay önceki bir sempozyumda dervişvari bir
Tavırla cebinden, daha önce fotokopisi yapılmış tek tek katlanarak
yerleştirilmiş- kitabından bahsedilen, değişik imzalı makaleleri
birkaç kişiyle beraber bana da veren Selami Çekmegil'i  tanımıştım.
    Bir imzalı kitabını aldım, okudum. Hakkında yazılan yazıları da
okudum. Hemen hepsi kitabın baş tarafına alınan İngiltere hatırala-
rını kayda değer bulmuş olacaklar ki, diğer kısımlarda verilmeye  
çalışılan bürokrasi zihniyetini -bizce de malum ama bir daha okuyun
dermişcesine- yorumuna girmedikleri görülmektedir.
    Bu fakirin, başta A. Kabaklı olmak üzere Oktay Akbal, Y. Bülent
Bakiler gibi güçlü ve şöhretli kalem sahibi aydınların yanında 
ifade etmek istediği fikrin, kitap ve müellifi hakkındaki görüşün ne
kıymet-i harbiyesi olur ki!..
    Ancak, bana göre önemli bulduğum bir ayrıntıya değinmek istiyorum.
Selami Bey'in muhterem pederleri, kendini yetiştirmiş, fikir 
platformunda önemli yeri olan, özellikle dini konularda kendisine 
has tespitlerini kitaplaştırarak kütüphanelerimize kazandıran bir 
aydındır. Öyle olduğunu oğlu da Tilki Tuzağı'nda teyit  etmektedir. 
Selami Bey'de aynı ocakta, aynı felsefeyle yıllardır iştigal eder. 
Mensubiyet şuuru gereği pederinden etkilenmemesi mümkün değildir. 
Değinmek istediğim konuda muhterem pederlerinin düşünceleri ne 
olacaktır, bilemiyorum…
    Müellif, Namık Kemal Zeybek ile ilgili kanaatini anlatırken 
-aynı okulda beraber okudukları yıllarda- Necip Fazıl, Ziya Gökalp
taraflılığı yüzünden kırgınlığından bahsetmektedir. Kendisi,
İslami çizgide olan N. Fazıl'a, öbürü ise Türkçü bir çizgide Ziya
Gökalp'a sempati duyduklarını ifade ediyor… 
    Bir sonraki sayfada ise aynen şöyle demektedir: "Nedense 
ırkçılar,Müslümanlığa hürmetkarları da dahil İslam'ı her zaman 
davaları yönünden zaafa uğratıcı bulmuşlardır!… "Takip eden 
sayfalarda; "Namık Kemal için takdir eden sözcüklerin akabinde, 
tasavvufi yanmışlığa düşmemesini gönülden arzu etmektedir. 
Aynı zattan o kadar yakınlık ve dostluk gördüğünü, bakanlığı 
dönemindeki uygulamalarını; "Tarikat özentilerine kültür ve sanat 
programları yaptırması" dışında başarılı  bulduğunu ifade etmektedir.
Diyeceksiniz bundan sana ne... Bana ne diyemediğim için bu makaleyi 
yazıyorum. Çünkü öze dönüş hareketinde yelpaze çok geniş ve
çok başlıdır. Bugün için birlik ve beraberlik pek mümkün 
görünmemektedir. Hal böyle iken bu yelpazenin değişik noktasındaki 
kişi ve cemaatler itidalli olmak zorundadır. Üstelik insanlık 
tarihinden günümüze  kadar intikal eden kanun hükmündeki değerlerin 
bir çırpıda lüzumsuzluğundan bahsedilmesinin hiç de yeri ve zamanı 
değildir. Birinden  bahsederken, efendim çok iyi hoştur, ama bir de 
çorbayı bardakla içmese... İçer efendim zevk onun, çorbanın, tabakta
içileceğine dair bir emir var mı? Ayrıntılarda dahi yaklaşım böyle 
olmalıdır. Sayın müellifin Necip Fazıl için aynı cephede olan 
arkadaşlarına karşı tavrı, bana pek samimi gelmedi. Necip Fazıl,
Abdülhakim Arvasi Hazretleri'nde kendini buldu. Namık Kemal de aynı
metodu takip eden bir aydındır. Siz Necip Fazıl kültür 
organizatörlüğü  başkanlığını onu tanımadan mı yürütüyordunuz. 
Bu Mütefekkirimizin tasavvufı hayatı iliklerine kadar sindirmiş 
olduğunu bilmem hatırlatmaya gerek var mı?
     Her insanın tasavvufa bakış açısı bir olmayabilir. Her inanan
İnsanın istifade ettiği kaynağın da aynı olmaması (temel kaynaklar
 hariç) gayet doğal bir sonuçtur. Kendi mürşidi haricindekilere 
bakış ve  üslûp çok daha saygın ve itidalli bir tavırla 
sergilenmelidir. Aksi,  doğru da olsa kargaşaya götürür. İtilaf 
rahmettir, ama bu şekilde  olanı değil, üstelik tarihi vetire 
içerisinde şöyle bir bakacak olursak,en büyük hizmetleri yapanlar, 
günümüze kadar dahi aydınlığından halen istifade edilenler, 
yaratıcısına yaratılanların en yakın olarak bilinenler, o kutlu 
yolun yolcuları değil midir. Doğrusu alındım. O mübarek insanlar 
adına alındım. 
     Tilki  Tuzağı'nı okurken, halet-i ruhiyem buydu. Sabit 
fikirli ve doğma değerlerim mi var? Her şeye açığım. Yine de Tilki 
Tuzağı okunması gerekli bir  güzel eserdir…
Sıddık DEMİR

Sıdık DEMİR
semazen
01.01.2008

Çelişki veya Sahte Tevazu

"Bu fakirin... hakkındaki görüşün ne kıymet-i harbiyesi olur ki!.." Kıymeti harbiyesi olmadığına inanıyorsanız neden yazıyorsunuz Sıddık Bey! Tasavvuf eğilimli kişilerde bu çelişki veya sahte tevazu nedense sık görülüyor. Bunu belirtmeden geçemediğim için üzgünüm.

Yorum yazabilmeniz için üye girişi yapmanız gerekmektedir.