ZÛ'L-KARNEYN VE ZERDÜŞT İLİŞKİSİ
ZÛ’L-KARNEYN VE ZERDÜŞT İLİŞKİSİ
Halit Özdüzen
Araştırmacı -Yazar
Araştırmacı -Yazar
Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de Batı ve Doğuya hükümranlık verdiği bir kralın hika-yesini anlatarak, ona bahşettiği kudret, irade ve hikmetten bahsetmektedir. Hz. Peygambere hitaben, “Sana Zü’l Karneyn’ den sorarlar. De ki: ‘Size ondan bir anı okuyacağım.’ Gerçekten biz onu yeryüzünde iktidar ve kudret sahibi kıldık, ona (ihtiyaç duyduğu) her şey için bir sebep ( Hikmet, vasıta ve çare) verdik. Artık o da bir yol tutarak yürüdü. Nihayet Güneşin battığı yere ulaşınca, onu kara balçıklı bir gözede batar buldu. Yanında da
bir kavim gördü. Dedik ki: ‘Ey Zu’l-Karneyn, ya onlara azap edersin ya da haklarında güzel davranırsın.’ Dedi ki : Zulmedene azap edeceğiz; sonra Rabbine döndürülecek; O da onu görülmedik bir azaba çeker. ‘İman edip hayra ve barışa yönelik iş yapana gelince, onun için ödül olarak en güzel karşılık var. Ve ona buyruğumuzdan kolay olanı söyleyeceğiz.’ Sonra bir sebep daha izledi. Sonunda güneşin doğduğu yere ulaşınca onu, güneşe karşı kendilerine bir siper yapmadığımız bir kavmin üzerine doğar buldu. İşte böyle biz onun yanında olan her şeyi bilgimizle kuşat-mış (donatmış) tık. Sonra (bir sebebi izleyip) bir yol (daha) tuttu. İki set/dağ arasına kadar ulaşınca onların önünde nerdeyse hiç söz anlamayan bir kavim buldu. Dediler ki: ‘Ey Zu’l Karneyn Ye’cuc ve Me’cuc bu yerde bozgunculuk yapıyorlar, bizimle onlar arasında bir set(engel) yapman şartıyla sana vergi verelim mi? Dedi ki: ‘Rabbimin beni içinde bulundurduğu nimet ve kudret daha hayırlıdır. Siz bana kuvvetinizle destek olunda, sizinle onların arasına aşılmaz bir engel yapayım.’ Bana yeterince Demir kütleleri getirin”, iki yamaç arasındaki boşluğu( dağlarla) bir hizaya gelince ‘körükleyin’ dedi. Onu ateş haline koyunca da ‘Getirin üzerine erimiş bakır dökeyim’ dedi. Böylelikle ne onu aşabildiler ne de delmeye muktedir oldular. Dedi ki: ‘Bu Rabbimden bir rahmettir. Rabbimin vaadi gelince onu yerle bir eder. Ve Rabbimin vaadi haktır.” (Kehf/ 18, 83- 98) H.I.Yüz yıldan itibaren tefsir alimleri ve Kur’an araştırmacıları bu ayetlerde geçen Zû’l-Karneyn ve yaptığı eylemleri göz önünde bulundurarak, tarihte yaşamış krallar üzerinde durup, tespitler yapmaya çalışmışlarsa da, İslam Alimlerinin çoğunlunun kabulleneceği bir görüş sergileyememişlerdir!
Bunda en büyük etken, İlk dönem alimlerinin biraz da Roma-Grek tesirindeki İsrailiyat etkisinde kalarak, bu sıfatı Makedonyalı Büyük İskender’e vermelerinden kaynaklanmıştır. İskender’in Putperest oluşu ve o dönemin inanan kavimlerine yaptığı zulümler göz önüne alındığında, Kur’an’da bahsi geçen krala uymadığı görülünce, yeni arayışlara geçilmiştir. Bu konuda en kapsamlı araştırma, geçtiğimiz Yüzyılda Hint Müslümanlarının alimi aynı zamanda bilim ve siyaset adamı Ebûl Kelâm ÂZÂD tarafından gerçekleştirilerek, Zu’l-Karneyn lakabına en uygun ismin, M.Ö. 6. y. y. yaşamış bulunan Med-Persli II. Kyros (Farsçası Keyhüsrev ,İbranicesi Koreş) olduğunu belirtmiştir.(1)
Âzâd görüşünü tarihi ve bilimsel veriler yanında, Yahudi kavminin elinde bulunan “Torah” metinlerindeki Ezra (Üzeyr) bölümüyle de desteklemiştir. “ Ve Fars Kralı Koreş’in 1. yılında Rabbin sözü yerine gelsin diye, Rab Fars kralı Koreş’in ruhunu uyandırdı ve bütün ülkesinde şöyle diyerek ilan edip ferman yazdı :‘Göklerin Allah’ı dünyanın bütün krallıklarını bana verdi ve Yahuda’da olan Yeruşalim’de kendisi için Ev/Mabed yaptırayım diye bana emretti. Onun bütün inançlılarından aramızda kim varsa, Allah onunla beraber olsun.Onlar Yaruşalim/ Kudus’e giderek orada Allah İçin mabed yapsın….” (2)
****
Burada, ömrü mücadelelerle geçmiş bulunan Ebû’l Kelam Âzad’ın kimliğine kısaca değindikten sonra, Zu’l-Karneyn ve İslam toplumunda oldukça az tanınan Zerdüşt bahsine döneceğiz.. Âzâd, 1888’ de Mekke’de doğup, El Ezher Üniversitesini bitirdikten sonra Hindistan’a giderek, İngiliz sömürge yönetimindeki Hintli Müslümanları örgütlemek için çaba gösterir. 1912 yılında Hindistan’ın Müslüman kesiminde hakim olan Urdu dilinde çıkardığı El-Hilal isimli gazete çok fazla yayın yapamadan sömürge valiliği tarafından kapatılınca, El-Belağ isimli gazeteyle düşüncelerini yaymaya devam eder. Müslümanların “İngiliz saflarında Osmanlılara karşı savaşmaması gerektiğini” yazarak, “Müslümanlara karşı savaşanların imanlarının ortadan kalkacağını ve böylece küfre gireceklerini ” belirterek, toplanan İslam kongrelerinde de bu doğrultuda kararlar alınmasını sağlar; ayrıca mütareke yıllarında Hintli Müslümanlardan önemli miktarda para toplayıp, Anadolu’ya ulaşmasını gerçekleştirir. Tercüman-ı Kur’an ve Siyer çalışmaları yanında birçok ilmi eser ve makalesi bulunan Âzâd, 1958 yılında 70 yaşında iken Yeni Delhi’de Hakkın Rahmetine kavuşur. “Hindistan’ın Kurtuluş Mücadelesi” 1955, “Fatiha Tefsiri” 1986 yılında Türkçe’ye çevrilmiştir. Urdu dilinde yazdığı “Zulkarneyn Kimdir ?” isimli makalesi 1984 yılında Selman Abid En-Nedvi tarafından Arapça olarak kitaplaştırılmış, 2000 yılında da Muharrem Tan tarafından Türkçe’ye kazandırılmıştır.
****
Önceleri Elam ve Asur yönetiminde yaşayan Persler, M.Ö. 553’de Med’lere karşı ayaklanırlar; başlarındaki Persli II Keyhüsrev, Med kralı Asteyeges’i esir alarak hakimiyeti-ne son verir. Arkasından 539 da Babil krallığını ele geçirerek, yayınladığı ünlü “Kyros fermanı” ile sürgün toplulukların ülkelerine dönmelerine, her ulusun kendi dinine uygun mabet yapmasına izin verir. Bu ferman üzerine, birçok kavimler gibi Babil sürgünü Yahudiler de vatanlarına dönerler. Böylece yakılıp yıkılan şehir ve mabetlerin yeniden yapımı gerçekleştirilir. Kral Keyhüsrev, tarihe Ahameni Hanedanlığının kurucusu olarak geçmiş, önemli bir şahsiyettir. Onunla, Ege kıyılarına kadar bütün Anadolu, Pers hakimiyetine girmiştir. Sonraki devrelerde bu coğrafyada yoğun olarak, Doğu kültürünün izleri görüle-cektir. O’nun döneminde, Ortadoğu yöresinde İran menşeli “Zerdüşt Dini” – devlet teşviki ve biraz da zoruyla- yaygınlaşmıştır. Uzun yıllar kök salacak olan inanç sistemi, Anadolu coğrafyasının muhtelif yerlerinde yaşayan Zaza kültürünü yakından ilgilendirmektedir.
Keyhüsrev’in geçmişi bir hanedan soyuna dayandığı halde, yetişmesi kırsal kesimde gerçekleşmiş; gençliğinde “Zerdüşt Din”ine girerek iyi bir inançlısı olmuştur. O’nun Krallığı sonrası, Avrasya coğrafyasında yoğun taraftar bulacak olan inanç sistemi, M.Ö 4.yy. gelindiğinde dejenere olmaya başlayıp, yeniden Mecusiliğe dönüşmüş, ancak Hıristiyanlık öncesi, Anadolu inanç sistemindeki pagan dinler arasında belirgin olarak varlığını korumuştur. Keyhüsrev (Kyros) , özellikle antik Grek kültürü etkisinde bulunan batılı tarihçiler tarafından yeterince anlaşılamamış ilginç bir kraldır. Babil’i ele geçirmesi sonrasında, Grekleri yendiği Pelepones (M.Ö.486) savaşları sonrasında bütün inançlara saygılı ve adaletli davranışıyla, Ortadoğu’da oldukça sempati toplamıştır. Grekler mağlu-biyeti uzun yıllar hazmedememiş, mağlup kralı ve askerlerini çeşitli hikayelerle destan-laştırarak, toplum üzerinden yenilginin etkisini azaltmaya çalışmışlardır.Yıllar sonra Perslileri yenince, yıldızı parlayan Makedonyalı İskender’i sahiplenmelerinin nedeni de bundandır!...
Keyhüsrev’i daha yakından tanıyabilmek için, mensup olduğu inanç ve onun önderinin düşüncelerine açıklık getirmemiz gerekmektedir: Batılılarca Zerdüşt olarak bilinen Persli Zarathushtra (Zarahustra), M.Ö. 620’lerde bugünkü İran’da ki Rey’de doğar; Ahura-Mazda diye isimlendirdiği Tek Tanrıya tapınıp, O’ndan “vahiy aldığını belirtmiştir.” Günümüze kadar gelmiş bulunan bu inançla ilgili kaynaklar : Zerdüşt’ün kitabı Avesta’nın Gathalar (Ayet / Bölüm), ona yapılan şerhler ile araştırmacı bilim adamlarının çeşitli görüşlerini içermektedir. Gathalar, günümüz Zazaca yerel lisanına yakın metinler olduğundan, o kav-min yazılı kültür kaynağını araştıranlar için önemli belge konumundadır.
Önceleri Doğuda taraftar bulan inanç, orijinal söylemleri ve Keyhüsrev’in de desteğiyle Ege ve Akdeniz kıyılarına kadar hızla yayılmıştır! Zerdüşt Kitabı Avestalar’da: Yeri ve göğü yaratan tek bir ilahtan bahsetmektedir. Ahura Mazda olarak isimlendirdiği tanrısı, ona göre madde ve madde ötesi alemlerin yaratıcısıdır. AHURA Efendi Sahip, MAZDA Bilgelik, Akıl ve Hikmet demektir. Bütün halinde ele alındığında: “AHURA MAZDA; Tek Yüce, Bilge, Efendi anlamındadır. Ahura Mazda nitelik olarak; Sağlamlık ve Fiziki Bütünlüğün, Hayatın ve Sonsuz Zamanın, Ölümsüzlük ve Ebediyetin, Özgür İrade, Doğruluk ve Hakikatin, Düzen Sağlayıcılığın, Sadakat ve Bağlılığın, Hakimiyet, Güç ve Kuvvetin, Sevgi ve Hoşgörü toplamının, tek varlıkta vücud bularak kişiselleşmesidir.”
Öğretinin temelinde, iyi ve kötünün savaşı, düalizm yatmaktadır. İyiliğin ve aydınlığın temsilcisi iyi ruh ile kötülük ve karanlığın temsilcisi kötü varlık (Ehrimen) sürekli biri diğerine karşıdır. “Varlıkta tek olan Tanrı Ahura Mazda, iyi ruh olan Spenta Mainu’nun kaynağıdır. Ahura Mazda’nın simgelediği (Ameşa Spentelar) iyi nitelikleri (sıfatları), Tanrı-ya inananlar da kazanabilmektedir. İnananlar iyi ahlak ve erdem kurallarına uydukları, bilge Tanrı ve elçisini izledikleri takdirde, erdeme kavuşmakta ve ruhları (Aşavan) dünyasında Ahura-Mazda’ya yaklaşmaktadır. Adalet ve iyilik simgesi olan ruhun karşısında yer alan Ehrimen’in peşinden gidenler ise, özgür iradeleri ile kendilerine karanlıklar ve kötülükler dünyasının temsilcisini (Rehber) seçtiklerinden kötü sayılmaktadırlar Hakikatin egemenliği, iyilik ilkesiyle, yalanın (Duruc) egemenliği de kötülük ilkesi ile ilişkilidir. Kötülüğün temsilcisi Ehrimen ve güçleri, sonunda iyiliğin temsilcisi erdemli ruh tarafından, Ahura-Mazda’nın yardımıyla alt edilerek, kendine uyanlarla beraber, kötü bir alemde Ahura-Mazda tarafından sınırlandırılacaktır.” İnanç sisteminin temeli bu öğretiye dayanan “dinin ilahı” Ahura Mazda’ya, Ormaz ya da Hürmüz (Yaratıcı) denilmiştir. (3) Hürmüz sözcüğü, daha çok batılı yazarlar tarafından kullanılmıştır!
Zerdüşt (Zarathushtra)’ün inanç sistematiğinin kitabı Avesta bölümleri olan Gathalar, ilahiler şeklindeki şiirsel metinlerden oluşmaktadır. Kıyamet ve ötesiyle ilgili açıklamalar, dünya sonrası yaşamla ilgilidir. Bilge “Tanrı” Ahura-Mazda’nın tüm iyi davranış, söz ve düşünceyi ödüllendireceği, kötülükleri cezalandıracağı belirtilmektedir. Herkes yaptığı dav-ranış ve kendi arzusuyla “karşılık köprüsü”nden (Çinvan Perutu) geçecektir; köprünün bir ayağı bu dünyada olup, ilerleyen gövdesi belirli yerden sonra çatallaşmaktadır. Çatal ayaklardan biri, iyilikler yurdu olan Işık Ülkesine, diğeri ise yalan (Daevalar) yurdu Ehrimen’in karanlık yurduna varacağı belirtilmektedir.İlginç bir tanımlama ile köprü, İbrahim’i Dinlerde anlatılan “Sırat Köprüsüne” benzemekte olup. köprünün çıkışında varılacak son yerler olarak, Cennet ve Cehennem anlatılmaktadır.
Öğretiye göre : “Ahura Mazda’nın eylemlerini gerçekleştiren, ışıktan bazı varlıklar (Melek) ile Ehrimen’in kötülüklerini gerçekleştiren kötü karanlık mahluklar (Daevalar/ Cinler) bulunmaktadır. Bu iki tür varlıkların yaratıcısı da tek tanrı Ahura Mazda’dır.” Gathalar’da, “Ahura Mazda’nın işlerini gören, altı özel ışık ve aydınlık güçten bahsedilip, bunlara Ameşa Spentalar denmektedir. Bu varlıklar Vohu Manah, Harvatat, Ameratat, Aşa, Armaiti ve Xşathra’dır. Vohu Manah : İyi Düşünce, İyi Akıl, İyi Amaç olarak tercüme edilmiştir. Vohu Manah, Peygamber (elçi) ile Ahura-Mazda arasında bağlantı kurduğu gibi iyi insanlarla da Tanrı arasında bağlantı (köprü) oluşturmaktadır. (Cebrail’e benzetilebilir) Harvatat: Sağlamlık, fiziksel bütünlük, bolluk ve bereketi aynı zamanda da hayatı ve zamanı temsil etmektedir. Ameratat; Ölümsüzlük ve ebediyeti, bir anlamda ruhun özgürleşmesini temsil eder. Aşa; (Metinlerdeki şekliyle doğruluk ve hakikat olarak tercüme edilmiştir), düzen sağlayıcı olarak ta anlaşılabilir. Armaiti; Sadakat, bağlılık, sevgi ve özgür irade ile itaati, Xşathra: Hakimiyet, güç, kuvvet ve varlığı temsil etmektedir.” İbadet günde iki sefer (sabah, akşam) Ahura Mazda’nın manevi huzurunda duruş, eğilme (tazim) ve Avesta’nın bölümlerinden okuma şeklindedir. Ayrıca oruç ve kurban ibadetleri bulunmakta olup. Boğa ve sığırın yanında at da kurban edilmektedir. Horoz sabahları öterek, insanları ibadete uyandırdığı için kutsal hayvan sayılmıştır!
Zerdüşt’ten önceki İran’i kavimlerde,inanç sistemi olarak Mecusilik (Ateşe tapınma) ve Şamanizm hakimdi. Tapınmak için dağların tepelerinde Ateşgedeler inşa edilir, yapılan tö-renlerde körpe hayvan boğazlanarak (kurban) , ateşin üzerine atılırdı. Ayinleri, Magus denilen din adamları yönettiğinden sözcük, Arap ve İbrani dillerine Mecusi, batılı dillere ise “Magic” (sihir) olarak geçmiştir. Zerdüşt, yaşadığı topluma inanç sistematiğini kabul ettirebilmek için önemli mücadeleler vermiştir.Gathalar’da Mecusiler, Khavi (Kavi) veya Kharban (Kazban) isimleriyle belirtilmektedir. Khavi kelimesi, “Şair” ve “Şiir söyleyen” aynı zamanda “Sihir-baz” anlamına da kullanılmaktadır. Zerdüşt öncesi Mecusiler, Homa denilen bir içki içerek dans ederek ateşe tapınırlarmış.Bu husus Gathalar’da, Zerdüşt’ün sözleriyle şöyle dile geti-rilmektedir, “İlahım, bu ülkenin ileri gelenleri ne zaman hidayeti,sapıklığa tercih edecekler. İnsanlar ne zaman bu büyüyü ve hokkabazların şerlerinden kurtulacaklar, insanları aldatmada kullandıkları bu içkinin kökü ne zaman kazılacak, izleri ne zaman silinip atılacak.” (4)
Bazı araştırmacılar, Ebu Hanife’nin öğrencisi Ebu Yusuf’un ünlü Kitabu’l-Harac isimli eserine dayanarak, Müslümanlar Bahreyn’deki Zerdüştlerle ilk temaslarında Hz. Muhammed’in onlar için “Kitap Ehline nasıl davranıyorsanız öyle davranın” dediği rivayetine uygun alarak, onlara zımmi* muamelesi yapıldığını belirtmişlerdir. (5)
İran İskender tarafından zapt edildiğinde, 12.000 öküz derisine altın mürekkeple, yazılmış Avesta metinlerini yaktırmıştır. 72 yasna’dan (Bölüm), ancak 17 yasnası o tahripten kurtulabilmiştir. Çağımıza ulaşabilen en eski el yazması Avesta bölümü ise , M.S.1205’de yazılmış kopyalardır. Bu kopya, İran’dan, Hindistan’ın Bombay yöresine göçen Zerdüştlerin elinde bulunmaktadır. Batılı Aydınlar kitapla ilk defa, Fransız asıllı Anguetil Duppeon tarafından çevrilen “Bombay Metinleri” vasıtasıyla tanışmıştır. İsveçli Başpiskopos Northan tarafından İsveççe’ye çevrilen metinler, 1930’da O’na Nobel ödülü kazandırmıştır. Anadolu kültürünü de yakından ilgilendirdiği halde Zarahustra, -diğer doğulu düşünürlerde olduğu gibi- Batıya geçerek, Zerdüşt olarak Doğuya geri dönmüştür. Gathalar, Dr. Ali Nihat Tarlan tarafından 1935 yılında Türkçe’ye kazandırılır. (6) Bu kısmı, Gathalarından aldığımız bir yakarış ve özdeyişle bitirelim: “Şükürler olsun, o temiz Yaratana; Krallara karşı (halka) zafer kazandıran, tüm kötülükleri yerin dibine batırıp, tüm iyilikleri yücelten, o affeden, var olan gücünden bize de veren, o Bilge, her şeyi Bilen emsalsiz ve etrafına Nur saçan Ahura Maz-da’ya” ve “Hum’ata, Hakh’ata, Hvesta.” İyilik düşün, İyilik söyle, İyi iş yap. ** (Ayata)
****
Keyhüsrev Zu’l- Karneyn mi sorusuna cevap aradığımızda, bazı insaflı Batılı tarihçilere de rastlamak mümkündür. Kûruş hakkında, Oxford Üniversitesi Antik Çağ Uzmanlarından Prof. G. R. Grundy, “Great Persian War” (Perslerin Büyük Savaşı) adlı eserinde şöyle yazmaktadır: “Kûruş’un başarısı, gerçekten çok büyüktü. On iki yıl önce meçhul bir prensliğin -Anşân- başında bulunan meçhul bir prens, kısa sürede eski dünyanın büyük halklarına ait iktidar merkezlerinin boyun eğdikleri bir imparator olmuştur. O dönemde yeryüzünün sahibi olduklarını iddia eden devletlerden hiç biri, Kûruş karşısında liderlik iddiasında bulunamamıştır. Efsanevi Kral Sargon’dan, Babil imparatoru Nabukadnazar’a kadar bütün liderler bu yeni ve erdem sahibi imparatorun önünde yere kapanmışlardır.” J.A. Hamarton Universal History of The World (Evrensel Dünya Tarihi) isimli kitabında, “Kûruş sadece büyük bir fatih değildi. Aynı zamanda büyük bir idareciydi. Onun açtığı yeni çığır, döneminin insanları tarafından kabul edilmekle kalmamış sevinçle karşılanmıştır. Babil’i fethinden sonraki son on yılında geniş İmparatorluğunda tek bir ayaklanma dahi olmamıştır. Evet, tebaası (halkı) ondan çekinmekteydi, ama katılığından korkmuyorlardı, çünkü onun yönetiminde katletme, soyma ve gasp etme gibi cezalara yer yoktu. Suçlular katledilmiyor, katliam emirleri verilmiyordu. Onun İmparatorluğunda yaşayan halklar, tehcir edilmekten ve sürülmekten de korkmuyorlardı. Her yere hakim olan barış ve güvenlikti. Ülkesinde refah ve huzur egemendi. Asur ve Babil Krallarının zulüm ve baskılarına son vermişti. Sürülmüş halkları anavatanlarına tekrar yerleştirmişti. Onların tanrılarına ve mabetlerine de saygı göstermişti. Din ve inançlara baskı uygulaması tamamen son bulmuştu. O, adaleti bütün halklara bahşetmişti, bütün din ve mezheplere özgürlük tanımıştı. Geçmişteki korkunun yerini genel bir adalet, hoşgörü ve tam eşitlik almıştır.”
Bazı araştırmacılar başta geçen: “…Dedik ki: ‘Ey Zu’l-Karneyn ya onlara azap edersin ya da haklarında güzel davranırsın.”(Kehf 18/86) Ayetinin zahirini ele alarak, bunun ona Allah tarafından yapılan vahiy olduğunu ileri sürmüşlerse de, bu, müminlerin kal-bine “Alemi Kutsiyan”dan gelen ilham olarak anlıyabiliriz. Yine bazı araştırmacılarda da, “Tek Tanrılı Dinlerin ilk temsilcisi” olarak Zerdüşt’ü göstermekte iseler de, bu sav gerçeği yansıtmamaktadır. Tek Tanrılı Dinin geçmişi çok eskilere, ta Hz.Adem’e kadar dayanmakta olup, Zarathushtra’nın Avestalar’ı metinleştirdiği tarihten çok önceki yüzyıllarda, (yaklaşık M.Ö. 1250’lerde) Hz. Musa’ya Tevrat’ın indiği göz ardı edilmektedir! Kur’an’la da sabit olduğu gibi, Yeryüzünde dört Peygambere dört semavi kitap inmiştir; eğer Zarathushtra peygamber olup, kitap inmiş olsaydı, Kur’an’da ve Hadis kaynaklarında mutlaka peygamber olarak bahsi geçerdi; öğretisine bakarak, O’nu aziz veya bilgin olarak vasıflandırılabiliriz. Bu bilgileri nasıl ve nereden edinmiştir? Sorusuna cevap aradığımızda, şu tarihsel gerçeklerle karşılaşırız: Hz Süleyman’ın krallığı oğlunun döneminde parçalanınca, Kuzeyde kalan kabileler Samiriye merkezli İsrail, güneyde ise Başkenti Yaruşalim/Kudüs olan Yahudiye Krallığı olmak üzere iki yönetime ayrılır, birbirleriyle sürekli güç ve hâkimiyet savaşında bulunup zayıflarlar. M.Ö. 721’ de Asurlular Samariye’yi alarak, halkını Musul ve Zağros dağlarına, 135 yıl sonra da Babil kralınca güney raptedilerek halkı Babil’e sürgüne gönderilirler. Kudüs merkezli Güney Yahudilerinin büyük bölümü Kuruş Fermanıyla yurtlarına dönebildikleri halde, Kuzeyliler zaman içinde Med ve Pers kavimleri ile kaynaştıklarından dönememişlerdir. O süreç içerisinde Yahudi toplumunun ruhban ve bilginleri yaşadıkları toplumu etkilediklerinden , iki kültür melezi Zarathushtra ve ilginç inanç sistematiği doğmuştur!..
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: Batılı tarihçilerin tanıklığı ve çağdaş âlim Âzad’ın, hakkındaki düşünceleri göz önüne alındığında, Zûl-Karneyn Tarihte Doğu ve Batıya yaptığı seferler, kurduğu imparatorluk yapısı ve hükümranlığı topraklardaki insanları adaletli yönetimi inançlı ve erdemli yapısıyla Kur’an’da anlatılan krala oldukça uymaktadır. Konunun bundan ötesini irdelemek, İlk Çağ tarihçileriyle, Dinler Tarih uzmanı ilahiyatçılara düşmektedir! Geçmişte bazı Kur’an yorumcuları yeterli tarihi bilgiye ulaşamadıkları için, o unvanı İskender’e vererek “İskender-i Zulkarneyn” demişlerdi; bize göre bir çok alimin üzerinde ittifak edebileceği Kûruş (Keyhüsrev), “Zûl-Karneyn” sıfatına daha yakındır!...
KAYNAKLAR
1- Ebul Kelâm ÂZÂD Zulkarneyn Kimdir ? İz yayınları 1.Baskı, İstanbul 2000, s.91 ,92
2- Kitabı Mukaddes , s.472 Ezra Bölümü Bab 1/1-3Kitabı Mukaddes şirketi,2000 ist. ve Âzâd, a.g.e. s.64
3- Avesta, Çeviren ve hazırlayan Eshat AYATA, Kor yayınları 1. baskı İstanbul,1998
4- Gathalar-Zarahuştra, Çeviri ve yorum M. Sıraç BİLGİN, Doz yayınları 1. baskı, İstanbul 1996
* Zımmi : “Ödediği vergi karşılığında canı,malı ve sosyal yaşamı korunan” anlamında hukuki terim.
5- Lokman TAYYİB, İslam’ ın Politik Sistemi (Türkçe’ye çeviri Murat ÇİFTKAYA), İlke yay. İstanbul ** “İyi düşündükten sonra konuş ve iyi işler yap.” Şeklinde de anlaşılabilir.
6- Gatalar (Garthalar), Ali Nihat TARLAN, Suhunet Matbaası, İstanbul 1935
7- ÂZÂD a.g.e. s. 83,84 (Hamarton c.2 s.1085 ten nakil),
Yorum yazabilmeniz için üye girişi yapmanız gerekmektedir.