(Hz.) MUHAMMED (*)
(Hz.) MUHAMMED (*)

JOHANN WOLFGANG VON GOETHE
Almancadan Çev. : Ercan ARSLANER
Hareket noktamız şiirden çıkarak tekrar ona gelmek olduğu için, her şeyden önce yukarda adını zikrettiğimiz mümtaz şahıstan bahsetmek amacımıza uygun düşer. O, bir şair değil peygamber olarak görevlendirildiğini, hatta ona gelen ilahi kitap Kuran’ın okuma veya eğlence kitabi telakki edilmediğini ısrarla vurgulamıştır. Şair ve peygamber farkını şöyle açıklayabiliriz:
Her ikisi de Allah’ın iradesiyle belirir. Şair kendisine verilen yeteneği
dünyacı zevk, şöhret ve her şeyden önce konforlu bir hayat uğruna
tüketir. O, çok yönlülüğü bulmak, düşünce yahut tasvirlerinde sınırsızlığa
ulaşmak için bütün diğer amaçlarını terk eder. Peygamberin ise bir amacı
vardır: O'na hizmette en sade araçlardan yararlanır. O herhangi bir sistemi
bildirmek, belli ölçü etrafında yaratılmışları toplamak ister. O bunu dünyaya
yaymakla görevlidir; bunun içinde sade olmaya mecburdur. Buna ters düşen çok
yönlülük inanmaya değil, anlamaya yöneliktir.
Az sözle çok anlamı ortaya koymak için Kuran’ın bütün
muhtevası Bakara suresinin başlangıcında şu ayetlerde belirtilir: ( Burada
Bakara’nın ilk yedi ayeti veriliyor )
Kuran surelerden meydana gelmiştir. İman ve küfür, izzet ve
zillet gibi birbirinin karşıtıdır. Cennet müminlerin, Cehennem inanmışların
yeridir. Bizi bazen korkutan, bazen müjdeleyen, hayrete düşüren, neticede
ibadete çağıran bu fevkalade kitabın ana hatlarını, emir ve nehiyler, Yahudi ve
Hıristiyanlarda da bulunan meşhur kıssalar, Allah’ı yüceltmenin her çeşidir,
sık sık görülen sıfat ve zarf yinelemeleri teşkil eder.
Bu kitabın her tarihçiye neden büyük bir araştırma görevi
yüklediğini bir önemli şahsın ağzından dinleyelim:
Muhammed öncesi zaman cahiliye çağı adlandırılırsa ve hikmete
dayalı Aydınlık Çağı’nın İslam’la başladığı kabul edilirse Müslümanlara
gücenilemez. Kuran’ın üslubu onun muhteva ve amacına uygun olarak sert,
azametli, korku verici, yer yer çok yücedir. Ayetlerdeki anlamlar birbirlerini
açıklar. Kuran’ın büyük gerçeği üzerine kimse hayret edemez. Neden bu kitap
gerçek müminlerce yaratılmamış ve Allah gibi sonsuz kabul ediliyordu ? Buna
rağmen önceki zamanların daha iyi edebiyat ve yazı türünü tanıyan bazı işlek
kafalar şu iddiada hemfikirdiler: Eğer Allah’ın Muhammed yoluyla irade ve
kanunlarını vahyetmesi O’na hoş gelmeseydi, Araplar tedricen kendiliklerinden
bu aşamaya, hatta daha yükseğine çıkarlar ve bir arı dilde saf kavramlar
geliştirirlerdi.
Diğer aşırılar Muhammed’in dil ve edebiyatı telafi edilmez
şekilde bozduğunu öne sürüyorlardı. Bir diğer şair ise Muhammed’in
söylediklerinden daha iyisini söyleyeceğini iddia etti. O bazı insanları
kendisine inandırdı. Peygamberliğe oynayan bu adama lakabı verilmiştir.
Kuranda daha önce yazılmış olan yerlerin şimdi mevcut olmadığını
ileri süren bazı İslamımsı kritikler görülmüştür. Diğer bazı yerler birbiriyle
ters düşer gibi görünür yine aynı iddiaya göre. Bundan başka bu bakış sahipleri
yazılı nakillerde de kaçınılmayan noksanlar olduğunu ileri sürerler. Kuran
ününü eski nakillere, tanınmış soylara dayandıran bir milletin ihtiyaçlarına
uygun ve tamamıyla pratik tedvin ediliş sebebiyle ebediyen en yüksek etkiye
sahip kalacaktır.
Muhammed masalları bile yasaklamak suretiyle şiire karşı bir
eğilimdedir. Olağanla olağanüstü arasında gidip gelen ve gerçeği ihtimallere
yer vermez biçimde öne süren bir romantik zeminde sallanan bu saray, sanki bir
ipliğe dizilmiş örneklercesine görülen ndakilerin
benzerleri olarak Sasaniler zamanında olabildiğinde çoğalmıştır. Onun karakter
özelliği geleneklere bağlılık ve bundan dolayı insanı tekrar içine kapatmak
değil, aksine kendi dışına, şartsız bağımsızlığa yöneltmektir. Buna göre
Muhammed kendisine engel olanları etkilemek istiyordu. O, Tevrat’ın nakillerini
ve Allah’a mutlak imana, değişmez itaate ve keza İslam’a dayanan pederşahi
ailelerin önemli hayat hikayelerini menkıbelere çevirmeyi bilir. Bu menkıbeler
ustaca detaylarla güven, itaat ve imanı içerir. Nuh, İbrahim, Yusuf kıssaları
bu anlamda düşünülür ve değerlendirilirse onun mucizelere değer verdiği
anlaşılır.
______________
KRİTER, TEMMUZ 84
Sayı : 45
Not: Yazıyı kriter dergimizden daktilo ederek sitemize gönderen Cüneyt DURCAN kardeşimize teşekkür ederiz. Admin
______________
(*) Yukarıdaki tercümeyi kendilerine takdim
ettiğimiz Arapça profesörlüğü yanında Türkçeyi de kelimelerden uzak konuşan ve
buna ek olarak sekiz – on yabancı dil sahibi Prof. Dr. Otto Jastrow şu
değerlendirmeyi belirttiler :
Muhammed üzerine Goethe’nın fikirlerini tercümenizle
teşekküre layıksınız. Bizim en büyük şairimizin bu metnini Türkçeye çevirmeniz
çok sevindiricidir. Kanımca Goethe’nin fikirlerini tamamen aksettirmiş
bulunuyorsunuz. Zamanım olsaydı bazı teferruatlar üzerine konuşabilirdi. En iyi
dilek ve selamlarımla!
Prof. Dr. Otto
Jastrow
KRİTER, TEMMUZ 84
Sayı : 45
Not: Yazıyı kriter dergimizden daktilo ederek sitemize gönderen Cüneyt DURCAN kardeşimize teşekkür ederiz. Admin
Yorum yazabilmeniz için üye girişi yapmanız gerekmektedir.