ZENCİLER HARİÇ

M. SAİD ÇEKMEGİL ANISINA!..
Kendi kalemlerinden Batı’nın Ruh Hali - 2
George ORWELL’den
(Çeviren: M. Selami ÇEKMEGİL)
10-12 yıl önce, bugünkü siyasi konjonktürü o günden söylemiş olan kimseye deli gözüyle bakılırdı. Yine de, gerçek şu ki, bu günkü durum –tabii, detaylarıyla değil ama ana çizgileriyle- Hitler’den önceki altın çağda bile tahmin edilebilir olmalıydı. Böyle bir şeyin, Britanya’nın güvenliği tehdit altına girer girmez vuku bulacağı kesindi.
Müreffeh bir ülkede, hepsinden ötede emperyalist bir ülkede, solcu politikalar kısmen yalan dolandır. İngiliz hayat standardında -hiç değilse- geçici bir düşüşe yol açmadan, gerçek bir yeniden yapılanma olamaz. Bu, solcu politikacıların ve siyaset yazarlarının çoğunun, gerçekten istemedikleri bir şeyi talep ederek hayatlarını kazanan kimseler olduğunu söylemenin başka bir şeklidir.. Bunlar, her şey yolunda gittiği sürece kızgın devrimcilerdir ama, her ciddi tehlike, onların rol yaptığını anında açığa çıkarır. Süveyş kanalına yönelik bir tehdit olsun, derhal “anti faşizm”le “Britanya menfaatlerini savunmanın” özdeş olduğu keşfolunur.
Elbette ki,“Anti faşizm” diye adlandırılan şeyde İngiliz kar paylarına endişe dışında bir şey bulunmadığını telkin etmek çok sığ ve haksız olur. Fakat, geçmiş iki yıllık siyasi kepazelik, herkesin takma burunla sahnede devamlı zıplayıp tepindiği -şarlatanların daha büyük bir ordu için bağırıp çağırdığı, komünistlerin bayrak salladığı, Winston Churchill’in bir demokrat olarak poz verdiği- kocaman soytarı sahnesi, hepimizin aynı gemide olduğu suçluluk duygusu olmasaydı mümkün olmazdı. İngiliz yönetici sınıfı anti Hitler’ci pozisyona arzuları hilafına zorlanmışlardır. Bunun dışında bir çıkış yolu bulmaları hala mümkün ama, onlar açık bir savaş beklentisi içinde silahlanıyorlar ve şimdiye kadar olduğu gibi de seçenek, diğer insanlarınki yerine kendi varlıklarının bir kısmından vazgeçme noktasına geldiği zaman, hemen hemen kesinlikle savaş olacaktır. Ve bu arada muhalefet denilen şey, savaşa sürüklenişi durdurmaya çalışacak yerde, saldırıyor, buna zemin hazırlıyor ve mümkün herhangi bir eleştirinin önünü kesiyor. Tespit edilebildiği kadarıyla, İngiliz halkı savaş fikrine, hala son derece düşmandır ama, ona alıştıkları ölçüde bunun sorumluları militaristler değil, beş yıl öncesinin ‘anti-militarist’leridir. İşçi Partisinin aynı zamanda kendi propagandası olarak askere alamaya karşı sürdürdüğü pireyi deve yapan tavrı, askerlik konusunda gerçekçi bir uğraşıyı imkansız kılmaktadır. Fabrikalardan Bren makinalı tüfekler dökülüyor, Basında, “Önümüzdeki savaşta Tanklar”, “geleceğin savaşında Gaz” v.s. gibi başlıklarla kitaplar yayınlanıyor, New Statesman’in askerleri, “Barış cephesi”, “Barış Blok’u”, “Demokratik Cephe” gibi ifadelerle -ve sanki, genel olarak dünya ulusal sınırlarla muntazaman bölünmüş bir kötüler ve iyiler kalabalığı imişcesine- bu ameliyelerin mahiyeti konusunda teviller yazıyorlar...
Bu münasebetle, Mr. Streit’in çok tartışılmış olan “Şimdi Birlik” kitabına göz atmak yararlı olacaktır. Tıpkı barış bloku taraftarları gibi Mr. Streit de, demokrasilerin diktatörlükler karşısında cephe oluşturmasını istiyor ama, bu kitap iki sebepten dikkat çekiyor. Önce, diğerlerinin çoğundan daha ileri gidiyor ve, şaşırtıcı da olsa, yapıcı bir plan sunuyor. İkinci olarak daha çok 1920’lerin Amerikan toyluğuna rağmen, özü itibariyle onda namuslu bir düşünüş tarzı var. O, gerçekten savaş düşüncesinden nefret ediyor ve Britanya yörüngesine satın alınabilen veya zorlanabilen herhangi bir ülkenin demokrasi olacağını iddia münafıklığına düşmüyor. Bundan dolayı kitabı bir tür test sunuyor. Bu kitapta iyiler ve kötüler teorisini tam görüyoruz. Eğer onu bu form içinde benimseyemiyorsanız Solcu Kitap kulübünün sunduğu format içinde hiç benimsemezsiniz.
Kısaca, Mr. Streit’in telkin ettiği şey, isimlerini verdiği onbeş devletle başlamak üzere, demokratik ulusların bir birlik oluşturmaları gerektiğidir. Bu birlik, bir ittifak veya cemiyet şeklinde değil; Birleşik Devletlere benzer nitelikte, müşterek parası ve dahili serbest ticareti olan bir birlik olmalıdır. İlk onbeş devlet, ABD, Fransa, Britanya İmparatorluğuna dahil kendinden yönetimli dominyonlar ve, Çekoslovakya hariç, kitap yazılırken hala mevcut olan daha küçük Avrupa demokrasileridir. Daha sonra diğer devletler “değer olduklarını kanıtladıkları takdirde”, ve o zaman, birliğe kabul edilebilirler. Başından sonuna Kitapta, Birlik içindeki mevcut bu sulh ve refah devletinin, başka herkesin katılmak için can atacağı çok imrenilecek bir durumu olacağı ima ediliyor..
Dikkate değer ki, bu proje göründüğü kadar hayalci değil. Ama elbetteki bu olmayacak; iyi niyetli yazarlarca savunulan hiçbir şey (aynen) gerçekleşmez. Mr. Streit’in tartışmadığı muayyen zorluklar var ama olabilecek şeylerin sanısı budur. Mesela coğrafi olarak ABD ve Batı demokrasileri birlik oluşturmaya, Britanya İmparatorluğundan daha yakındır. Ticaretlerinin biri diğeri iledir ve ihtiyaçları olan her şeye kendi topraklarında sahiptirler. Mr. Streit, onların birleştirilmiş güçlerinin, yapılacak herhangi bir saldırıyı -hatta Rusya ile Almanya birleşse bile- sonuçsuz kılacak kadar büyük olacağını iddia etmede muhtemelen haklıydı. Öyleyse neden bir bakışta insan, bu projenin bir yanlışlık taşıdığını hemen farkediyor? Bu konuda kokuşan nedir –zira, elbette ki kokuyor?..
Her zaman olduğu gibi, onda kokan şey riyakarlık ve kendine yontmadır. Mr. Streit’in kendisi riyakar değildir ama görüşü sınırlıdır. Onun iyiler ve kötüler listesine bir bakın siz. Kötülere (Almanya, İtalya ve Japonya) takılmaya gerek yok; onlar hem kel hem foduldurlar. Fakat iyilere bakınız!.. Belki de insan çok yakından incelemezse ABD sınavı geçecek. Fakat Fransa’ya ne demeli? İngiltere’ye ne demeli? Hatta Belçika ve Hollanda’ya ne demeli? Kendi düşünce ekolündeki herkes gibi Mr. Streit de koca Britanya ve Fransa İmparatorluklarının, demokrasi adı altında, ucuz bedelle renkli amele sömürülerinin gayretini çekiyor.
Kitabın şurasında burasında , sık sık olmasa da, demokratik devletlerdeki sömürgelere atıflar mevcut. Sömürgelerden maksat teb’a ırklardır. Kaynaklarının Birliğe mensup devletler arasında toplanması amacıyla, Onların bağımlılıklarının devam edeceği, ve bu ülkelerin renkli sakinlerinin Birliğin sorunları konusunda söz hakkı sahibi olamayacağı izah edilmektedir. İstatistik tablolarının ortaya çıkardığı durumlar dışında, bir an için bile insan, meseleye ne kadar sayıda ademoğlunun dahil olduğunu tahmin edemez. Mesela, bu “onbeş demokrasi”nin tamamının toplamından daha fazla insan barındıran Hindistan Bay Streit’in kitabında sadece bir buçuk sayfalık bir yer buluyor ve o da henüz kendini yönetmeye elyak olmadığından statükonun devam etmesi zaruretini izah için... İşte burada insan, Bay Streit’in projesinin yürürlüğe konulması halinde gerçekte neler olacağını anlamaya başlıyor. Britanya ve Fransa İmparatorlukları altıyüz milyon haklarından yoksun kılınmış insanla sadece yeni polis güçleri elde eder, ABD.nin dev gücü, Afrika ve Hindistan’ soygununun arkasına geçer. Bay Streit sırrı açığa çıkarıyor, ama, “Sulh Cephesi”, “Barış Bloğu” v.s. gibi deyimlerin hepsi, böylesi bazı çağrışımlar içeriyor; mevcut yapıda daha da sağlamlaştırma ima ediyor. “Şayet biz yurdumuzda kendimizi zayıflatıyorsak aynı anda Hitler’in karşısında nasıl güçlü bir cephe oluşturabiliriz?” düşüncesi içinde söylenmeyen ibare her zaman “zenciler hariç”; diğer bir ifadeyle daha yaygın bir adaletsizliği desteklemeksizin “faşizmle” nasıl savaşabiliriz? olmuştur.
Çünkü, gerçekten de o daha yaygındır. Bizim her zaman unuttuğumuz, Britanya proleteryasının baskın çoğunluğunun Britanya’da yaşamayıp, Afrika ve Asya’da oturduklarıdır. Mesela, normal sanayi ücretini saatine bir penny yapmak Hitler’in gücünde değildir. Ama bu Hindistan’da pekala mümkündür. Ve biz bunu böyle tutmak için büyük zahmet çekiyoruz. İnsan, nüfus başına yıllık gelirin İngiltere’de 80 Sterlinin üzerinde bir rakam, Hindistan’da ise yedi Sterlin olduğu yansıtıldığı zaman İngiltere ile Hindistan arasındaki gerçek ilişki hakkında biraz fikir edinebiliyor. Bir Hint’li hamalın bacağının vasat bir İngiliz’in kolundan daha ince olması oldukça yaygındır. Bunda ırki bir şey yok. Çünkü, aynı ırkın iyi beslenmiş üyeleri normal fizik sahibidirler; bu tamamen açlıkla alakalıdır. Üzerinde yaşadığımız -ve değişeceğine yönelik bir tehlike gözükmediği sürece karşı çıktığımız- sistem işte budur. Mamafih sonraları, “iyi bir anti faşistin” ilk görevi bu konuda yalan söylemek ve onun varlığını sürdürmesine yardım etmek olmuştur.
Bu çizgi doğrultusunda artık en küçük bir değer hükmünün gerçekten yerleşmesi mümkün mü? Hitler sisteminin -ondan daha büyük ve değişik tarzı içinde- en az onun kadar kötü bir şeyi oturtmak için alaşağı edilmesinde başarılı olunsa dahi, bu ne mana ifade eder?
Fakat gerçek bir muhalefetin açık boşluğu sebebiyle, hedefimiz bu olacak. Mr. Streit’in ustalıklı fikirleri yürürlüğe tam konulmayacak ama, “Barış Bloğu” önerilerine benzer bir şey muhtemelen olacak. Britanya ve Rus hükumetleri hala çekişiyorlar, işleri engelliyorlar ve örtülü taraf değiştirme tehditleri dile getiriyorlar ama, şartlar muhtemelen onları bir araya getirecektir. Peki sonra?... Şüphesiz ittifak, bir iki yıl savaşı geçici olarak başımızdan savacak. Sonra Hitler’in hamlesi, yumuşak karnımızı, ihtiyatsız bir anımızı yakalamak arayışı; sonra da bizim hamlemiz: artan bir hızla daha fazla silahlanma, daha fazla militarizm, daha çok propaganda, daha savaşçı kafa...Uzatılmış bir harp hazırlığının, ahlaken harbin kendisinden daha iyi olup olmadığı şüphelidir. Hatta bunun biraz daha kötü olduğunu düşünmek için sebepler mevcut. Yalnızca iki üç yıl (harp hazırlığı) ile, Avusturya faşizminin değişik mahalli bir versiyonuna hemen hiç direnmeksizin batabiliriz. Ve belki de bir iki yıl sonra -buna reaksiyon içinde- İngiltere’de, bugüne kadar henüz görmemiş olduğumuz bir şey, gerçek bir faşist hareket ortaya çıkabilir. Böyle bir hareket, açıkça konuşmak cesaretini de haiz olacağı için ona en karşı olan kişileri bile safları arasında toplayacaktır.
Ötesini görmek zor... Sosyalist liderlerin hemen hemen tamamının, neticede, krala (yani statükoya) bağlı muhalifler olmaları sebebiyle çöküş sürüyor. Başka hiç kimse de -gazete okumak yerine insanlarla konuştukları zaman hemen her yerde karşılaştıkları- İngiliz halkının itidalini nasıl harekete dönüştüreceğini bilmiyor. Önümüzdeki iki yıl içinde, ilk taahhüdü savaşı reddetmek ve imparatorluk adaleti olan hakiki bir kitle partisinin zuhuru dışında hiç bir şeyin bizi kurtarması muhtemel gözükmüyor. Fakat günümüzde böyle bir partinin bulunma ihtimali , sulanmamış bir toprakta sağa sola serpilmiş birkaç tohumunki gibidir.
GEORGE ORWELL
July, 1939
Yorum yazabilmeniz için üye girişi yapmanız gerekmektedir.