-KABE İZLENİMLERİMİZ-
-KABE İZLENİMLERİMİZ-Yıl: 2012
Mescid-i Haram semalarından Kabe müezzinlerinin sinelere “ok” gibi işleyen ezan sesinin ufku sardığı bir seher vakti…
Tam da Altınoluk karşısında, sütunlar arasından pervaneler gibi dönen insan seline kayan gözlerim; milyonlarca insanın tek kitle halindeki hareketleri insana başka bir mutluluk ve umut veriyor..
Umut veriyor: Görünüşteki söylem ve eylemleri bir…
Umut veriyor: Tavaftaki ve Arafat’taki birliktelik yeryüzüne dağılmış; oralarda zulümler görmüş insanların kurtuluşuna vesile olacağı için…
Umut veriyor: Dünya Müslümanlarının sorunlarına çözüm olacağa benzediği için..
Umut veriyor: İslam’ın birleştirici, bütünleştirici ruhunu sergilediği için…
Hacc, ibadettir. Tüm İslami emir ve yasakları içinde barındıran prensipler ve ibadetler bütünlüğüdür. Her ibadetin (namaz,oruç,zekat vb.) bir misyonu ve vermek istediği mesajı vardır. Haccın mesajı; dünya Müslümanlarının sorunlarını çözmek, şekillendirmek ve karara bağlamaktır.
Haccın misyonunu göz ardı edip, sadece “arınma” olarak ele almak, haccın ruhuyla bağdaşmaz. Hacca “arınmaya geldim” değil. “Arif olmaya, uyanmaya; Allah’ın rızasına uygun bir yaşamın ve ahiretteki mahşerin provasını yapmaya geldim.” denmelidir.Öyle olduğu içindir ki; Ali Şeraiti: “Hacc; Kabe’de bitmez, Kabe’yi terk ettiğin anda başlar” der.(1)
Ümmetin birliğini, bütünlüğünü , kaynaşmasını sağlayan hilafetin yıkılmasıyla başlayan parçalanma ve kopuşlar; hala devam etmektedir. Arafat’taki vakfe duruşu, ümmetin sorunlarına henüz çözüm üretmiş değildir.
Bugün için insanımızın kurtuluşu tavafta verilen bağlılık (sadakat) sözüyle, Arafat’taki “vakfe” duruşundaki bütünleştirici kararların, ortak ve tek lisan ile dillendirilmesine bağlıdır. Yoksa Arafat düzlüğünde iç içe kurulan her çadırdan birinin söylediğini diğerinin anlamadığı söylemler, ayrışma günlerindeki aynı mesajların tekrarından başka bir şey değildir. Bir noktada hacı sayısı artmış olsa dahi yapılan eylem, şuur ve bilinçten yoksun oluşundan ümmetin kurtuluşuna vesile olacağa benzememektedir.
Günümüz insanının hacc ile ilgili kavram ve sembolleri çözmede aşılması gereken bir hayli problemleri vardır. Bu problemler çözülmeden, kavram ve sembollerin dili anlaşılmadan “kontrolsüz” bir kalabalık olarak Mekke topraklarında hacc niyetiyle bir araya gelişler, sağlıklı bir hacc için yeterli gözükmemektedir.
Çok daireli apartmanlarda aynı kapıdan girip çıkan yüzlerce insan görürsünüz. Aynı blok ve apartmanda yaşamalarına rağmen, birbirlerini tanımazlar. Aralarında birlikteliği sağlayarak sevinç ve üzüntülerini paylaşacak bir bağları bulunmadığından kendi hallerinde yaşar , dururlar… M.Akif’in “Köy yanar kahpe taranır’’ hesabı…Ne zaman ki apartmanda bir yangın çıkar, aynı ateş eteklerini tutuşturduğundan hepsi birden uyanır ve paniklerler…
Bugün dünya Müslümanlarının hali, birbirinden habersiz yaşayan apartman sakinlerinin durumundan pekte farklı değildir. Allah’ın arzında özellikle tavaf ve Arafat’ta bir araya gelmelerine rağmen, birbirlerinden habersiz yaşarlar. Ta ki ateş bacayı sarıncaya, musibet kapıyı çalıncaya kadar…
Şairin:
“En uzak mesafe
Ne Afrikadır, ne Çin, ne de Hindistan
Ne seyyaredir, ne yıldızlar
Geceleri ışıyan…
En uzak mesafe
İki kafa arasındaki mesafedir
Birbirini anlamayan”(2) dediği gibi… Arada bilinçli bir yaklaşım ve bağ olmazsa, yakın olmak, anlamayı sağlamayabilir.
Bugün bu olumsuz tablo karşısında İslami şuuru topluma kazandırma azmiyle canla başla çalışan insanlarımız mevcuttur.Ayrıca Müslümanlar durumlarını değiştirecek bir öğretinin insanları, İslam gibi büyük bir dinin ve uygarlığın varisleridirler.
Hicri 99 ‘da saray baskıları,derebeylerin esareti,yaygın yoksulluk ve cehalet içinde olan ülkenin başına geçen Ömer Bin Abdulaziz; bir sene içerisinde halkın refah seviyesini yükseltti.Zenginler zekatlarını vermek üzere Şam’dan Afrika’ya gitmek zorunda kaldılar.“Bunu nasıl başardın diyenlere, Rabb’imizle ilişkilerimizi düzelttik.’’(3) der. Geçmişte insanımız Ömer Bin Abdulaziz örneğinde olduğu gibi Kabe’nin Rabb’iyle ilişkilerini düzelterek; cahili,ırki ve şeytani sapmalardan korunmuş,dünya liderliğinde söz sahibi olmuşsa günümüzde de ümmetin yüzünü güldürüp ağartacak İslam dünyasının dışında ve karşısında olanların en az ‘DAOS’u gibi Arafat’a canlılık ve ruh vermekle olacaktır.
Ümmetin başına gelen bunca musibetler bizlerin kendi değerlerimize bigane kalışımızdandır. Yeniden toparlanmak, zulme dur demek ve hayatı yaşanır kılmak için; Rabb’imizin bizlere bahşetmiş olduğu “Tavaf ve Arafat” nimeti elimizdedir.
Bugün İslam dünyasında özellikle Orta Doğu da insanlığa yapılan zulüm,vahşet;Buruç suresinde anlatılan ateş çukurlarına doldurulup yakılan Uhdud kavmine yapılandan daha onur kırıcı ve daha acıdır. Baharı mıdır, yazı mıdır, acıların, feryatların her taraftan yükselen kara bulutlar gibi Müslüman ümmetinin namus, izzet ve haysiyetini ayaklar altına alması üzüntü vericidir.
Nedense bilinmez. Müslüman insanın “arif” olması gerekirken; Arafat’ta dahi, şuur ve dini heyecanından yoksun, kontrolsüz insan seli, mekanik bir varlık halinde, özellikle Kabe çevresinde, kimileri ferdi, bir kısmı münadi eşliğinde (görünüşte bilinçten uzak) bağlılık (biat) adına dönüp durmaktadır.
İşin bir acı tarafı da Müslümanların haccından en çok karlı çıkanlar; İslama karşı ve Müslümanlara amansız düşman olan milletlerdir. Harcamalar onların parası üzerinden yapılır, pazarı onların malları doldurur. Dahası, El Ezher’in “haramdır” fetvasını verdiği Coca Cola kutsal topraklarda en çok tüketilen içecekler arasındadır.
Hacılar barış içinde el ele verip dostu düşmanı tanıyarak yüreklerini birleştirmeleriyle mebrur bir hacc yapmış olurlar. Kurtuluşları ancak; Arafat ruhunun, tavaf ruhunun kısaca İslam ruhunun yeniden kazandırılmasında yatmaktadır. Yoksa pazarı dolduran Çin, Amerika malı, inciği- boncuğu ‘uygun bir fiyata nasıl alabilirim, hurmayı kaça kapatabilirim’ mantığıyla hesaplı bir alış-verişle dönülmüş olur.
Hülasa
Manevi ve kutlu bir emanet olan Kabe, asırlar boyunca yüreklere ilahi coşkuyu nakşetmiştir. Bu kutlu emanete sadakatle ve bilinçle bağlılık akti olan tavaf; gerçekleştiğinde kurtuluşun kapıları İslam ümmetine açılmış olacaktır. Sadakat ve bilinçten yoksun tavaf ve Arafat vakfesi ise; bütünleşmeyi sağlamaktan uzak gözükmüş olsa da Rahman ve Rahim olan Rabb’imize umudumuz sonsuzdur.
HURŞİT PEKER/2012
KAYNAKLAR:
1-Ali Şeraiti ;Hacc.Şura yay.1991.shf:73
2-M.S.Çekmegil:Düşünceler Düşledim.Nabi-Nida yay.1997.shf:37
3-A.Bulaç:31.10.2009 Zaman Gazetesi
Yorum yazabilmeniz için üye girişi yapmanız gerekmektedir.