Aleviler ibadet etmezler mi?

Aleviler ibadet etmezler mi?

Bahattin BİLHAN
Aleviler, “ibadet ederler, yahut etmezler” diye onlar hakkında söz etmek bana düşmez. Kesinlikle Alevi yahut Sünni kardeşlerime karşı saygısızlık etmek gibi bir münasebetsizlik yapmaya hevesli değilim. Ancak gördüğüm, yahut duyduğum bazı hususları ifade edecek olursam, iki taraf da lütfen hoşgörü ile karşılasın. Yanlışım varsa, ki olabilir, hatırlatan olursa yanlışımı düzeltmek boynumun borcu olur. Gerçeğe, yani hakka hiç kimse karşı çıkmamalıdır.

Bildiğim kadarıyla Alevilik, Hz. Ali’yi sevmek ve onun yolunu izlemek, onun yaşamını örnek almaktır. Eğer Alevilik bu ise, Alevilerin ibadet etmemesi mümkün mü? Çünkü Hz. Ali, ibadet eden kişi demektir. Hz. Ali, Allah yolunun eri demektir. Hz. Ali, dünyada kaldıkça ibadetini, Allah’a secde etmeyi, namaz kılmayı hiç aksatmadı. O, abdest alan, namaz kılan, Oruç tutan, hacca giden, Allah’ın düşmanlarıyla savaşan bir hak eriydi. Kuşaktan kuşağa dillere destan kahramanlıklar gösterendi. O, din düşmanlarının korkulu rüyası oldu, hakkın savunucusu oldu.

İşte Ali’nin yolu budur! Bu veriler, hikâyeye, efsaneye, söylenceye dayanmaz. İlmi kanıtlara dayanır. Tarihin tanıklığına dayanır. Hz. Ali’nin yaşamı, bütün ayrıntılarıyla bilinmektedir. Ali’yi seven, “Müslüman’ım” diyen herkesin onun yolunda gitmesi, onun izinde yürümesi gerekmez mi?

Hz. Ali hayattayken de taraftarları vardı, bunlar, Ali’nin hep yolunda, izindeydiler. Onunla yürüdüler, onunla durdular. Savaş alanında, mescitte, hacda ve bütün ibadetlerde hep Ali ile uyumlu oldular, Ali’yi örnek aldılar, onun ilminden nasiplendiler, öğütlerini dinlediler. Gösterdiği hedefe doğru yol almaya çalıştılar. Belirlediği istikametten ayrılmadılar. Bununla beraber kendilerine “Alicilik” anlamına gelen Alevi sıfatını uydurmadılar. “Biz Müslüman’ız” dediler. Onlar, Ali’nin can yoldaşı, dava arkadaşı oldular. Ali’nin cemaati, öğrencileri, sevenleri, izleyenleri oldular.

Daha sonraları, Ali’nin ordusu içinde bir başka gurup belirdi. Bunlar, Ali’yi dinlemiyorlardı. Sözlerine itiraz ediyorlardı. Haksız yere Ali’yi suçluyorlardı. Ali’nin gittiği yolda yürümüyorlardı. Bunlar, Ali’nin dostu, yaranı olabilirler mi? Onlar Ali’den, Ali onlardan uzak kaldı. Ali de onları dışladı, çünkü İslâm’a ters düşüyorlardı. Hz. Ali, onları, dışlamakla kalmadı, onlara Zülfikar çekti, onlarla savaştı. Binlercesini öldürdü. Bunlara dışlananlar anlamında “hariciler” deniyordu.

Ali’nin arkadaşlarından şöyle bir gurup düşünelim: Bunlar Ali’yi çok sevdiklerini iddia ederler, hep “Ali, Ali” derler. “Ya Ali, ya Ali!” derler. Kur’an’ın, İslâm’ın yerine Ali’yi oturturlar amma, Ali abdest alır, bunlar almazlar, camiye gider, bunlar gitmezler, Ali oruç tutar, bunlar tutmazlar, hacca gider, bunlar gitmezler, Kur’an okur, bunlar okumazlar, dua eder, bunlar etmezler, ama biz “Aliciyiz” derler. Ali’ye sahiplenmek isterler. Ali’nin yolunda yürümezler, izini takip etmezler.

Hz. Ali’nin bunları kabul etmesi, kendi toplumundan, cemaatinden sayması mümkün mü? Ve de bunları dışlamaması mümkün mü?

Şunu da unutmayalım ki, Ali, davetçiydi, hakka, kurtuluşa çağrıcıydı. İnsanları Allah yoluna, çağırıyordu. Kendi nefsine, kendi egosuna değil, O, saltanat peşinde değildi, “hanedanlık” kurmadı, dergâh, barigâh, hankah da kurmadı. O, mescit yaptı, hep cami inşa etti. O, hakka çağırıyordu. Allah’a çağırıyordu.

Hz. Ali, gizli, kuytu, saklı yerlerde, özel mekânlarda değil, kapısı herkese açık olan, herkesin davetli olduğu camilerde ibadetini yapıyor, çağrısını tekrarlıyordu. Mihrapların aziz imamıydı, minberlerin heyecanlı, ateşli hatibiydi. Hakkın savunucusu, Allah yolunun davetçisiydi. O, müminlerin imamıydı, müminlerin can dostu, gönül arkadaşıydı, abdestsiz, namazsız, secdesizlerin düşmanıydı. İlmin, irfanın adamıydı. Saklılığın, sinsiliğin zıddıydı. Allah’ın velisiydi, Peygamber’in halifesiydi. Kendisinden önceki halifelerin emin müsteşarı, can dostu, yardımcısı, destekleyicisiydi.

Hz. Ali, Arapçılık yapmadı, Arap düşmanlığı da yapmadı. Hanedanlık kurmadı, illa ki, “Benim soyum, sülalem” demedi. İlla ki “Benim cinsim, cibilliyetim” de demedi. “Benden sonra sizi benim çocuklarım yönetsinler, onlar hep size baş olsunlar” demedi.

Zalim bir haricinin kılıç darbesiyle başından ağır yaralandı, öleceği belliydi, çünkü kılıç çok kesmişti, hem de kılıç zehirliydi. Diyen oldu ki, “Ya Ali! Oğlun Hasan’ı bize tavsiye et!” bu teklifi kabul etmedi, itiraz etti. “O iş, benim işim değildir. Onu siz bilirsiniz, kimi isterseniz onu seçin” dedi.

Hz. Ali’ye “Esedullahi’l Galip” diyenler olmuştu. Allah’ın yenilmez aslanı” diyenler! Onu bilemem amma O, “Allah’ın velisi”dir, O büyük evliyadır. O, son nefesine kadar ibadeti aksatmadı. İbadetle yaşadı, ibadetle öldü, sanki O’nun her adımı, her nefesi ibadetti. Ali’ye ve O’nun yolunu izleyenlere selâm olsun.

Bahattin BİLHAN
Yorum yazabilmeniz için üye girişi yapmanız gerekmektedir.