BEYPAZARI NOTLARI

Ebu Welid bin Abba Vite'den

Çağımızın Bilim Kurgu Romanı

ANA BÖLÜM III:

YAKINIMIZDAKİ SIRAT-İ MUSTAKİYM

    BEYPAZARI NOTLARI

Türkçe'ye Uyarlayan: Prof. Dr. Mustafa Erdoğan Sürat


Önemli Bilgi: Notlar, dindarlığı nedeniyle aşırı dünyacıların zulmüne uğramış Has-din yolcusu mağdur bir Müslüman tarafından tutulmuştur.


Gezinin en lezzetli bölümünde, genel gözlemlerimizi tartışırken mobil telefonum çaldı. Şimdi bakınız, telefonun Frenkçe adına kimse takılmadı ama, yazının başlığındaki yabancı sıfat yadırgandı. Bu gözlemden ne anlıyoruz? Hayatın mantıklı bir açıklaması yoktur. İslam'la şereflenmeye en yakın bir dehayken, yaratılış esrarını kıl payı kaçıran yazar Albert Camus, kainatın nasıl bir mantık sonucu yaratıldığı sorusunu dile getirip yanıtlıyor:

-“Varoluşumuz nedir? Sadece bir saçmalık!”
Oysa ki doğru yanıt, “Varoluş” Allah kadar büyük olması gereken, Allah aşkıdır... Bendeki Allah aşkı, Allahüazimüşşan'ın büyüklüğüne eşit olmalı; zira ondan büyük yine o!

Eğer duygularımızın sevmekle ilgili olanları tahrip edilseydi, yaşam denilen yükü asla çekmezdik. Neleri seviyoruz? İşimizi, eşimizi, yahut en azından onunla birlikte ürettiğimiz çocuk adlı can varlığı, inançlarımızı, ülkülerimizi vesaire...Ayrıca dostlarımızı. Demin sözü edilen telefon bağlantısında sesini duyup, mutlu olduğum kişi, gazete ailemizin dönüşümlü başyazarıydı. Onu çok severim, onda eski, çok çok eski atalarımın akrabalık bağlarının sıcaklığını bulur, onun ve sevdiklerinin, yaratılış nedeni sadece saçmalık olan bu dünyada mutlu yaşamalarını isterim. Ön-Asya'nın eskiliğini koruyabilmiş kentlerini de severim, derinlerinde köklerimizin yattığını bilirim. Beypazarı böylesi şarların belki de en önemlisi. Ülkemizde hiç kimse süper antika evlerin Beypazarı'nda yaşadığını bilmiyor. Acı ve komik bir durum. Başkentin önemli bir ilçesi olup da keşfedilmeden kalmak....

Şar'ın en tarihi konağının dibinde bir nazarlık satıcısı, yere bağdaş kurmuş, üzüm, domates ve yörenin ünlü gevreğinden oluşan öğle yemeğini yiyordu. Nazarlıkları tasvir etmek, küçük dilinizi yutmanıza neden olsa yeridir: Yeşille mavi arası, temeli beyaz renkler üzerine kurulmuş bir küçük Süleyman Mührü... Nazarlıkçı dedi ki, bu nazarlık hem aksiliklerden korur sizi, hem de hayırlı bir insan olmanızı sağlar. Adeta bir “Haftalık bayramımız Cuma'nın Saddamsı devletlerin kirli denetiminden uzak, Hutbesi”dir, özetidir bu işlev.

Beypazarı ahalisi, din kültürü hakkında bilinmesi gereken her şeyin farkında. Nazarlıkçıyla söyleşimizden sonra emekli bir din adamıyla tanıştık. Nereli olduğunu sorduğumuz zaman bizi bir köşeye çekerek, “T.C yurttaşı ve fahri Saudi” olduğunu söyledi. Hikayesi aşağıdadır:

-“Eski başbakan ve devlet büyüklerimizden birisinin mason olduğuna dair menfi bir propagandaya muhatap olmuştum. Bir başka çarpıtıcı karalama da masonluğun siyonizmle hatta yahudilikle özdeş olduğu söyleniyordu. Bendeniz ise, o, karalanan devlet büyüğümüzü çok severdim efendim. Kendimi aldatılmış hissettim. Karalama propagandalarından hayli bezdiğim bir gün, gerçekleri yerinde öğrenmek için kendimi fahri Saudi ilan ettim. Daha sonra bu yarı şaka tepkimin etkisiyle, Adeta Masonik Türk İmparatorluğu olan, KHAZAR'la ilgili ne bulduysam okudum. Arabesk adı altında Türkiye'ye Yahudesk'i sokuşturmuş Türk-Hazar Devletinin zihniyetini öğrenmek amacıyla, konuyu didiklemeye başladım”

Yukarıda açıklamalarını okuduğunuz zatı belki, eski bir politik lidere bağlılığı yüzünden aşırı tepkili bulabilirsiniz. Ne var ki, olumsuz anlatımların her zaman olumsuz duygular üretmediğinin kısa bir bilançosudur karşımızdaki....

Şifa niyetine okuduğu o satırlardan süzüldü, zulmetten nura çıktı Alfred. Kötü bir düşten uyanmış, ya da gerçek değiştirmişti.

Tekraren şekerlemeye dalışı da gecikmedi.

Rüyasında annesinin dizine yatmış buldu kendini. Kurbağa biberonundan, bebe bisküvisi, süt ve muzu blenderden geçirmiş ninesinin eline tutuşturduğu biberondan en sevdiği ara öğününü emmekteydi.

Bir ara düşünden kopup,yolculuk uykusundan uyanan Alfred, öldürdüğü boksörün, dünyada dev bir robot geyik kisvesinde karşısına nasıl dikileceğini ve ona kim bilir ne zararlar vereceğini düşünüp, dehşetle irkildi. Sonra, evliyalar beldesinden, hiç yazılmaksızın kendisine intikal etmiş, satırsız-sayfasız gözlemleri, yine şifa niyetine, inşallah, okumaya daldı. Tekrar açıldı içi; içi açıldı!..

Ebu Welid bin Abba Vite
Melitenli
11.03.2007

Harika!...

Harika bir seri, düşündürücü, hayal aleminde ötelere götürücü, iğneleyen ve şaşırtan bir uslup. Sağol, üstad Prof. Mustafa E. Sürat; sağol kriter.org... Gerçekten asrın bilim kurgu romanı, işte bu... İlhami Melitenli

Yorum yazabilmeniz için üye girişi yapmanız gerekmektedir.