ÇEKMEGİL DÜŞÜNCE EKOLÜ

(Server Vakfı’nda Bir Sohbet)
M. Selami Çekmegil
Efendim, hepinizi saygıyla ve en derin, içten sevgiyle selamlıyorum. Teşekkür
Ediyorum; buraya kadar şeref verdiniz ve ben de şereflenmiş oldum.
Çünkü bu kadar kıymetli arkadaş içerisinde konuşmak bir mazhariyettir.
Şimdi konuya baktığımız zaman öyle fikri derinlikli olarak hangi alana
girebiliriz; insan kestiremiyor. Ancak, Sayın Vakıf Başkanı Mehmet Ali
Bulut, 'bir sohbet yapacağız' dedi... Ve sohbet te, çok güzel bir şey...
İnsanların anlaşmasına kaynaşmasına en uygun ortamlardan bir
tanesi. Zaten, sohbet büyük hareketlerin de ön habercisi...
Peygamberimizin arkadaşlarının ashab ismiyle ululanması O'nun sohbetinde
bulunmuş olmalarından geliyor. O itibarla, sizinle böyle bir sohbete katılmak
benim için büyük bir zevk oldu; sizlerle beraber olduğu için... Sizlerle
beraberden kastım fikri değerlere itibar ettiğinizden dolayı; yani
günlük ekmek peşinde koşan insanların ötesinde fikri boyuta
yönelen ve onu arzulayan arkadaş grubu olduğunuz için; bundan
kıvanç duyuyorum. Ve böyle bir sohbetin çok değerli olacağını
düşünüyorum.

Aramıza gelseydi çok sevinirdim, bir şair arkadaş,
Malatyalı bir kimse için, akrostişli bir şiir yazmış; sohbeti ifade
Ederek... Ama, akrostiş şiirin birinci harfleri değil; -genellikle şairler birinci
harflerle atıf yaptıkları insanı telmih ederler- bu öyle değil... Bu şiirin ikinci
kelimelerinin baş harfleri akrostij teşkil ediyor. Onu ben
söylemeyeceğim; akrostişin matufunu... Fakat şiiri okurken isteyenler
o kelimeleri takip ederek biraz zor da olsa bulabilirler. Diyor ki şair arkadaş; konu
sohbetten açıldı ya:
“Gönül Sohbet ister, kahve bahane,
“Şefkat Ellerinle sar beni üstad,
“Muhabbet Laf ile gitmez derine,
“Ruhunu Anlayıp sor beni üstad,”...
Sedat Ayar isimli bir şair arkadaş bu... Şu anda da Belko'da çalışıyor, müdürdür...
Arhavili bir arkadaş; onun şiiri:
“gönül Sohbet ister, kahve bahane,
“şefkat Ellerinle sar beni üstad,
“muhabbet Laf ile gitmez derine,
“ruhunu Anlayıp sor beni üstad,
“tanışmak Madem ki bunca geç oldu,
“gönül İklimine ser beni üstad,

“günlerim Çaresiz dertlerle doldu,
“görme Eller gibi hor beni üstad,
“ilhamsın Kalbine anlayanların,
“götür Muradıma ver beni üstad,
“ibrettir Ehline anlattıkların,
“gönülden Gönüle der beni üstad,
“şiiri İyice gözden geçirip,
“ism-i Latifinde gör beni üstad.

Bu: “Çekmegil ekolü” dediğimiz zaman akla gelen tek isim, Malatya düşünce
ekolleri dediğimiz zaman çağımızda, günümüzde akla gelen tek
isim, M. Said Çekmegil’in en yakını sizin bir kardeşinizi iltifatlandıran bir şiir...

Şimdi, “Çekmegil Düşünce Ekolü” dediğiniz zaman, düşünce kavramı
ortaya geliyor. Düşünce bir defa mahalli ve kişisel tarif edilebilecek bir boyut
değildir. Bütün insanlığın uzandığı, bütün insanlığın mazhar
olduğu, insani bir olaydır; evrensel bir boyutu vardır, düşüncenin. Tarih
boyunca düşünce iki ana çizgi takip etmiştir: (Evet, belli ki, başkan Mehmet Ali
sohbeti derinleştirecek, bu belli...) iki ana çizgisi vardır,
düşüncenin... Bu, Hz. Adem'den böyle başlamış, günümüze kadar böyle gelmiş ve
günümüzden sonra kıyamete kadar da böyle gidecektir. Bu iki ana çizgiden biri,
insanı doğru yolda yürüten, doğruya götüren düşünce; diğeri de namütenahi
eğri yönlere yönelten rastgele düşünceler dizisi... Biz Çekmegil Düşünce Ekolü
dediğimiz zaman, makbul olanı seçiyoruz ve insanı o tek olan doğru yolda
götüren, doğru yola yönelten bir düşünce ekolünü tarif etmek istiyoruz.

Dediğim gibi, yanlışa yönelik yollar namütenahidir; onların sayılmakla bitmesi mümkün
değildir... Onun için, biz şimdi Tek’i tarifle çoğu reddetmiş olacağız... Çekmegil,
böyle bir özellik taşıyor... Çekmegil’in hayat sürdüğü Malatya, her şeyin en uç noktasını da
temsil eden bir şehir özelliği de taşır aynı zamanda... İlla istiyorsanız yanlış çizgilerden bir
düşünce, onun örneğini de Malatya'da bulabilirsiniz... Mesela, tarihi
düşünce ekolleri içerisinde Vahdet-i Vücut fikrinin banisi diye
söylenen Muhiddini Arabi'nin “hac”da Malatya’lı bir zengin tarafından
tanınıp, getirilip, Malatya'da üç sene ikamet ettirildiği; orada, “Vahdet-i Vücut” fikrini işlediğini söylerler.
Şimdi “Vahdet-i Vücut” gibi bir uç fikir Malatya'da başlıyor üremeye
ve ondan sonra onun en zıddı olan düşünce “tevhit akidesi” yine Malatya'da
buluyor en güçlü savunucularını...

Bu çok ilginç bir hadisedir, sadece bununla sınırlandırmayalım: Mesela, Türkiye'de
muhtelif politik düşünce yaklaşımları olmuştur. Sosyalist düşüncenin, sosyal
platformda makes bulduğu en belirgin illerden birisi de Malatya'dır.

Eski, İşçi Partisi'nin, sosyalist düşüncede ileri boyutta bir siyasi mücadele olduğunu
söyleyebiliriz...Bu işçi partisi TBMM’deki iki temsilcisinden birini Malatya'dan seçtirmiştir ve en çok oyu da
Malatya'dan almıştır. Bunun karşısında Maraş’lıların şairi, (Biraz
Evvel bir beyefendi ona evrensel boyut kazanmıştır dedi; sanmıyorum ama, diyelim doğrudur.) Necip
Fazıl’ın Büyük Doğu hareketi de en güçlü teşkilatını Malatya’da kurmuş ve sonucunu da
Malatya'da almıştır. Bakın iki zıt kutbun iki belirgin örneğini yine
Malatya'dan verebiliyoruz, işte...
Maraş deyince hemen, Çekmegil ekolünün bir özelliği aklıma geldi. Bazıları Malatya ekolleri diye tabirler üretiyorlar ama Bir ressam arkadaşım var Sacit Duman, -şimdi burada yok maalesef- dedi ki o tabiri kullanan bir arkadaşa: -'Malatya'da ekollerden bahsedilmez; bir tek ‘ekol’ vardır, Malatya’da; onu
söyleyebilecekseniz söyleyin, gerisi boş laf” dedi.

Evet, şunu diyecektim: “Çekmegil ekolü”nün bir özelliği de kadir bilir olmaktır... Bakın şimdi:
Beni, Maraşlı olan Sayın Vakıf Başkanımız buraya davet etti ya; bu bir
kadirşinaslıktır. Beni sizinle tanıştırması fevkalade bir lütuftur
benim için. Ama bu kadrin altında kalmayız biz; Çekmegil altta kalmaz iltifata mukabele hususunda,
yani. Ha, -bir nokta daha da güzel- “sayın başkan bir ara Malatya'da bulundum”, dedi... Şunu
söyleyeyim: Malatya' ile tek bir temas dahi ona rengini vermeye yeter... Mesela (Yiğit hemşehrimiz) Hasan
Celal Güzel habire Antepliyim der durur ama geçen Ramazan, rahatsızlığı
münasebetiyle hastaneye yatmış. Orada bir hatıra, bir hesaplaşma yazısı
yazmış. O yazıda, bütün şahsiyetinin Malatya'da teşekkül ettiğini
ifade ediyor. Ramazan münasebetiyle yazdığı ve Çekmegil’i özellikle andığı bir yazı;
okumuşsunuzdur. Vakıf başkanı (Mehmet Ali) kardeşimiz de ne kadar Malatya'da bir süre
bulundum derse desin: sonuçta bizim boyamızla boyanmıştır, o... (gülüşmeler)
Ama –dedim ya- biz bu kadirşinaslığın altında kalmayız... Ekolümüzün
özelliğinin bir tanesi de insaniliktir ve kadirbilirliktir.

Şimdi bakın, Malatya’lı olarak Maraş'a nasıl mukabele edeceğiz. Bu,
1953'te yazılmış bir şiir. Maraş'ı gezdikten sonra yazıyor ‘ekolün kurucusu’.
Diyor ki:
(1953’te Maraş)
“Duyardım Kahraman Maraş'ı ama,
“Gördüklerim gelmemişti aklıma,
“Gördüm bu gazi şehri,
“Gezdim bu gazi şehri,

“Bilmem ki nasıl anlatayım,
“-Hüküm ‘zahire’dir-
“Hükmüm,
“Ve benim gördüğüm
“Bu şehir bakiredir...

“Düşman bayrağı yırtılmadan,
“Türk bayrağı dalgalanmadan,
“Cemaatine Cuma namazı kıldırmayan cami;
“Ulu Cami!
“Bu şehirdedir...
“Hamamdan dönen Türk hatunlarına
“Sarkıntılık ettiler diye,
“Dönerek deliye,
“Üç soysuz düşman askerine,
“Aslanlar gibi saldıran,
“Ve pis vücutlarını dünyadan kaldıran,
“Seksenlik ihtiyar,
“Aslan ihtiyar! Bu şehirdedir.

“Teşkilatlı bir orduyu,
“Kancıkça kurulan pis pusuyu,
“Kazma, kürek, balta bıçak
“Ve birkaç silahla kovan,
“Şehitler, gaziler.. bu şehirdedir.

“Bugün de öyle bir yerdir ki, bu şehir:
“En güzel lokantaları içkisiz,
“En güzel otelinde mescit var..
“İnsanları değil çelimsiz,
“Camiler doludur, genç ve ihtiyar,
“Sokakları, müsrif süs kadınlarından ari,
“İnsan inşirah duyar,
“Gezince bu aziz şehri.”
Evet.. Çekmegil’in verdiği değerleri, -Maraş'ta simgeleyerek, temsil
ederek ekol olarak verdiği değerleri- böylece belirtmiş oluyoruz.

Şimdi... gerçekten, düşünce dediğimiz zaman, bütün insanlara ait
birşeyden bahsetmiş oluyoruz. Unutmayalım ki insan oluş düşünce ile
başlıyor. Düşüncenin olmadığı yerde, aklın olmadığı yerde,
insandan sözetmek mümkün değildir. Onun için düşünceyi getirip bir
mahalle, bir kişiye hapsetmek mümkün de değil... Fakat düşüncenin o mahalde
ve o şahısta kazandığı bir takım özellikler söz konusu olabilir... Çekmegil ekolü -bu
bakımdan- o, ezelden ebede giden doğru yolun, doğru çizginin en
süslü, belki de en renkli bulvarlarından birini teşkil ediyor.

İşte bu düşünce ekolünde, o ana doğru düşünce çizgisini renklendiren bütün işlemeleri ve
zerafeti bulmak mümkün... Şairane bir ruh vardır ve Çekmegil duygulu bir adamdır. Ben şimdi
Çekmegil reklamı yapıyorum, Maraşlı hemşehrim böyle seçti
konuyu... Bu itibarla bu ekolün ne gibi özellikleri var ki, Server Vakfı -ne zaman
başladı bilmiyorum, 20 senelik mazisi içerisinde ilk defa- bir kişiye izafeten böyle bir
konu takdim etti. İşte burada Çekmegil düşünce ekolünü resimlendirmek, şekillendirmek zarureti ortaya geliyor:
Bir defa, bu ekol bütüncül bir yaklaşımdan yanadır, parçalayıcı ve ayrımcı değildir.
Bakın ben şahsen, iyileri ve iyi şeyleri birbirinden koparmak kadar vahim bir cinayettir;
Düşünemiyorum bile. İnsanların iyilikte birlikleri, iyilikte ittifak etmeleri
yardımlaşmaları bir hayatın en iyi gidişi ve en iyi görüntüsüdür. Bunu
parçalayacak her yaklaşım insana ihanettir. Ounun için Çekmegil ekolü
bütüncüdür. Onun bir büyük şairi, M. Said Çekmegil’in babası Seyyid Ali Sanih aynen şöyle der:
“Ayrı gayrı bilmezem,Her zerre bir ayinedir,
“Bir gelir bunda müsemma ile her esma bana.”
Bu kadar da güzel bir şekilde formüle eder bu bütüncülüğünü, bu ekol... İşte bu bütünlük
içerisinde ekolümüz, yanlış yönleriyle mistizizmi reddederken, onu inkar etmez ama
ona doğru bir elbise giydirmek ister... Nitekim okuduğum şu iki mısra,
vahdeti vücudu reddeder ama “vahdeti şuhud”a, Allah'a götüren işaretleri de telmih eder:
“Ayrı gayrı bilmezem, Her zerre bir ayinedir,
Bir gelir bunda müsemma ile her esma bana” der...
İkincisi bahsini yaptığım bu ekol, realite ile temennileri bütünleştirmiştir. Vakıaları
zikretmekten gocunmaz ve kaçmaz. Ama ona iyi bir elbise
giydirmekten de geri durmaz. Mesela M. Said Çekmegil:
“Türk’üm, müslümanım demişim,
“Türk’ün, müslüman kalmasını istemişim”, diyor...

Bakın bir realiteden bahsediyor, yani kendini tarif edecek bir isim
koyuyor. Arkadan o ismi değerli kılacak ve o ismin sahibini değerli insan
yapacak formülü söylüyor.
“Türk’üm, müslümanım demişim,
“Türk’ün, müslüman kalmasını istemişim” diyor.
Şimdi bazıları ırkçılığı, kavmiyetçiliği red sadedinde bir
bakarsınız toptan kavimleri bile iptale yönelirler. Ama bu bir vakıadır. Allah'ın
bir gerçeğidir, bunu yok edemezsiniz ki...
İşte Çekmegil düşünce ekolümüz bu gerçeğin farkındadır. Ve o gerçeği
makbul ve iyi bir çizgi de tutmak için formülünü böyle söyler, böyle
temenni eder, böyle dua eder.

Bütün bunlardan sonra Çekmegil düşünce ekolümüzü yine Çekmegil’e ait bir şiirle tarif edeceğim,
Akıllı kişi işleri vakitsiz yapmaz, mesela vakti gelmeden namaz kılmaz... Vakti
gelmeden kılınan namazın boş, nafile namaz olduğunu bilir... (itirazlar, tartışma istekleri
ve bir iki karşılıklı söyleşi...)
Bazıları, nafile namaz kılanlara evliya der. Ama Çekmegil ekolündekiler ona çoklukla nafile namaz derler, ve velayeti zorunlu ve vakitli ibadetlere sadakatte ararlar...

Onun için Malatyalı vakti geldiği zaman namazını kılar. Ve bunu şöyle
ifade eder, anlatır. Vaktin önemini belirtmek için M. Said Çekmegil:
“Kış mı uzun sürdü
“Sabrımız mı tükendi, nedir?
“Yüreklerimiz hala üşümektedir.
“Hala korkuyoruz soğuk almaktan...
“Öyle bir mevsim geçtik ki,
“Nasıl da kurtulduk kurumaktan...

“Davamız sanki limon ağacı;
“Odalarımızda sakladık onu.
“Mevsim mevsim koruduk donmaktan...

“Sabret, yaz gelsin de limon ağacım!
“Çıkarayım seni gün ışığına
“Dalların açılsın rahmete,
“Kurtulmalıyız odalardan...”

Bu duaya inşallah hepimiz yürekten katılıyoruz ve özlediğimiz mevsimi
bekliyoruz. Yani, limon ağacımızın güneşe açılıp o güzel ürünleriyle
bizleri besleyeceği günleri, O güzelim estetik görüntüsüyle bütün sokakları renklendireceği ve rayihalandıracağı demleri bekliyoruz.

Evet... Şimdi bu espriler içerisinde “Çekmegil Düşünce Ekolü”nün bazı
özelliklerine daha dikkat çekeceğim. Çekmegil düşünce ekolünün
verdiği kriterlere göre -aslında bakın yanımda dört tane kriter
dergisi var, bütün halk kütüphanelarinde de vardır, Milli
Kütüphane'de de vardır; şimdi bunlardan özümseyerek aktarmak
İstiyorum-:Çekmegil bir defa özü kaybetmez ve uydurmacılığa terketmez...
Mesela Mehmet Akif'in çok güzel bir sözü var, hadis
uydurmacılığı konusunda, şöyle:
“Lisan-ı pak-i nebiden yalanlar uyduruyor,
“Utanmadan da sevap işledim deyip; duruyor” diyor, o, hadis uyduranlar
için...
Şimdi uydurmacılık öyle bir alan ki, en çok dikkat edilmesi gerekli kutsal bir
alanda bile tarih boyunca bir sürü, peygamberler adına yalanlar
uydurulmuştur. Bırakın Peygamberimizi, sıradan bir insan adına bile
uydurma yapmanın ne kadar kötü olduğunu bilmemize rağmen,
Peygamber adına yapılan uydurmaları ayıklamada titizlik
göstermeyen bir camiaya, bu hassasiyeti hatırlatmak Çekmegil
ekolünün vurgularından bir tanesidir: Aman diyor, sakın diyor,
“başkalarının uydurduğu şeyi uyduran kişiye izafe ederek siz de
onun yanlışına iştirak etmeyin!”. Bu, düzgün insanlar için umumi bir hassasiyettir ama
Çekmegil’de biraz vurgu ve ağırlık kazanmıştır. Çünkü bu
uydurmalardır ki bizi sağlıklı ortamdan uzaklaştırıp sağlıksız bir
alanın zebunu yapmıştır. Çünkü bu uydurmaları aklın önüne
barikat gibi koymuşlar. Mesela, bahçe sularken bilirsiniz: -bahçede bir
evlek yere biz Malatyalılar çırmar deriz- bir çırmar (yani bölme) suya doyduktan sonra oranın önünü tıkayıp, toprak koyup başka bir bölmeye (çırmara) aksın isteriz. Fakat uydurmacılık alanında konulan bu barikatlar, doğru yolunda akan suyu tabii mecrasından saptırmak için Peygamber adına uydurulan sözlerle
oluşturulmuş... Onun için de büyük bir camiayı yer yer peygamberine iftira
eder bir konuma sürüklemiştir. Onun için Çekmegil düşünce ekolünde bu hassasiyet
ön plana çıkar...
Mesela, ruhban sınıfı diye bir sınıfı ta kabul etmez, Çekmegil ekolü... Onun
için “teokrasi”yi reddeder... Çekmegil ekolünde teokrasi merduttur. Teokrasi,
kelimenin orijinal Avrupa manasıyla söylüyorum, ruhban sınıfının idaresi
demektir. Çekmegil ekolü insanları sınıflara ayırmaz. Böyle bir sınıf
teşekkülünü kabul etmez. Böyle bir sınıfın insanlara tahakkümünü
kesinlikle kabul etmez. Onun çizgisinde doğru yönetim vardır. Doğru usül
ve esasları takib etmek vardır. Bu, mesleği ve vasfı ne olursa olsun
böyledir. İşte bu özellikleri ile Çekmegil ekolü ileri düzeyli bir zihniyeti
temsil eder. Ve en çok öze önem verir, Bu ekol... Çekmegil’in yakın dostu Abdullah Öztemiz (Hacıtahiroğlu)
isimli bir şairimiz var bizim. -Şu an Türkiye'de yaşayan tek aruz şairi odur ve Malatyalıdır; onun şiirini müsaade ederseniz okuyacağım, kriter’den... Diyor ki,
“Kabuğun zırhını deldin, öze verdim önemi,
“Boş kalıplardan arıttın, söze verdim önemi
“Savaş açtım sıradan sözlere beylik olana
“Külü korlardan ayırdım, köze verdim önemi.
“Zorlanıp söylemedim duymadığım duyguları
“Sarı yaprakla sarardım, güze verdim önemi.

“Sarsamaz bir kişi, sarsılmasa, bir başkasını,
“Acı göz yaşları döktüm göze verdim önemi.
“Işığın deldiği yığınlarla karanlık bulutu
“Geceden sıyrılarak gündüze verdim önemi.”

İşte bu espriler içerisinde, bazı fikirler işleyen bazı son mısralar
aktararak sözü asıl konuşmacılara bırakacağım. Bu açış imkanını
bana verdiği için Sayın Başkanımız bence isabetli bir karar vermiş oldu.
Ama sözü bitirmeden önce bizim ekolün diye sahipleneceğim ünlü bir şairimiz var:
Metin Önal Mengüşoğlu... Osman Bey diye bir şiir yazıyor. Şiir biraz
uzunca, inşallah kötü okuyarak sizleri sıkmam –anti parantez kötü okuyamayacağınız bir şiir- O şiiri
okuyayım. Çünkü çok güzel duygular ve ifadeler var. Çekmegil ekolünün izlerini yansıtıyor düzgünce.
Belki bu benim bütün söylediklerimi özetleyecek...

Bu arkadaşımız hukukçudur. Şu anda Bursa'da ikamet etmektedir ve
ekolümüzün aşağı yukarı uç temsilcilerinden bir tanesidir. Osman Bey’e şiir yazıyor. Osman bey
İstanbul'da orijinal ismi başka olan bir işadamı, bir tüccar, zannediyorum, belki de gayrı müslim.
Diyor ki, Metin bey:

“Ne kadar mutlusunuz şimdi kimbilir
“Adada üç aylık evinizin geniş balkonu
“Bir yandan denize bakar, karanlık sakin
“Müzikal bir hışırtı içinde sadece...
“Anımsayın gökyüzü yerden daha tenhadır artık
“Öyle günlere geldik ki düşünmek bile mekanikleşti...
Şimdi burada bir nokta koyacağım, başka bir yere geçiyorum, diyor
ki, kriter’deki müstearıyla Seydi Hocagil (M. Said Çekmegil):

“Su sesi çağlardı kulağımızda
“Borularda akıp gitti
“Para sesi vardı cüzdanımızda
“Kağıtlar yerini aldı, bitti...

“Bir ses daha vardı
“İliklerimize kadar akardı
“Alkole buladılar
“Mikrofonlar eritti...

“Lahuti bir nağme eserdi
“Dünyamızda
“Onu şükürsüzlük yedi bitirdi...

“Pekmez köyde varsa var
“Pal parmağı uzunda
“Küheylan atlar artık antika
“Eşeğin arkadaşlığı Barış Manço'da...

“Göğü uçaklar,
“Denizi torpidolar,
“Yeri fabrikalar öğüttü...
“Mekanik bir dünya geldi
“Tabii dünyamızı itti...”

Çekmegil böyle diyor, Metin bey de:
“Öyle günlere geldik ki, düşünmek bile mekanikleşti.” diyor...
Çekmegil ekolünde mekanikleşmek yoktur. Daima
yeniden üretir; organiktir, o... Devam Ediyor Metin bey:
“Madeni prüzlere benzedi insan sesleri
“Dün sağanak bir facia iken Zeytinburnu'nda
“Hatırlayın:
“Kadıköy, olağanüstü bir yaz günü yaşamıştı azap içinde...
“Bizim küçük kentimizde Osman Bey, oysa
“Faytonları daha yeni kaldırdı belediye...
“Ama sokakları dolduran kısrak kokusu
“Hala asidik sarhoşluğuyla
“Birer il yarasıdır yüzlerinde insanımızın
“Kirazlar yüz tutmuşsa da kurtlanmağa
“Başlamıştır kayısılar yarılmağa şekerden.
( Anti parantez, Kayısının en iyi yetiştiği yerlerden birisi de Malatya'dır. Dünyada başka yerde bu
tadı bulamazsanız. Ama Armudu, Şeftalisi, Kirazı kendine özgüdür Malatyanın
ve başka yerde bulamazsınız. )
“Babam,
“Söylemiştim size,
(burası çok önemli, burada bir tip tarif
ediyor ve bu ekolün yaklaşımlarından birini öne getiriyor)
“Babam,
“Söylemiştim size,
“Demiryolları'ndan emekli eski bir memur
“Sabah namazında uyanır
“Okşar uyuyan torunlarının saçlarını
“Ak sakalından sızarken abdest suları...
“The ekonomist’i okumamıştır hayatında
“Fizibilite raporlarından da yoktur haberi
“Hakkından gelmeyi bilmiştir ama
“Küçücük bütçesiyle
“Yedi çocuklu ailenin
“Kendi namusu ve yağıyla kavrulmasının...

(Burada faziletli tipi tarif ediyor şair, evet...)
“Kimsenin malında gözü olmadan,
“Tok gözlü büyütmüştür çocuklarını...
“Osman Bey,
“İşte ben
“Sessizliğimi kimi zaman
“Budapeşte'de gördüğünüz
“Şarklı heykele benzetebilirsiniz.
“Yahut Venedik'te, kırık bir sandalda
“Taze istiridyeler satan ihtiyara...
“Heybetim oysa saklıdır içimde
“Modern asfaltlara tahammülsüz
“Çıplak dağları gibi Anadolu'nun
“Yazları kayalar yuvarlayarak
“Kışları çığlar devirip
“Tarihsiz heyelanlarla sarsarız yocuları
“Hepten meziyetsiz değiliz; anlatabilsem
“Ah, bir anlatabilsem Osman Bey;
“Paradan puldan yana yoksulluğumuzu
“Hadi tevekkülle karşılayalım
“Fikirde ferasette ustalığımız
“Taaa... (Tanzimat'tan)(*) bu yana
“Gömülüp kalmıştır candamarımızda
“Çoğu zincirli bugün insanların belki
“Çoğu köle
“Ama onların bileklerinde
“Biraz zorlayınca kırılacak
“Görülebilen demir parçaları var.
“Bizim boyunlarımızda oysa ...(*)
“Farkedilmez prangalar...

(Şimdi esas prangaya geliyor,bakın)
“Dualarında
“Rahat döşek ölümü isterdi anam...
“O günden bu yana Osman Bey
“Buldum bazı yenilgilerimizin kaynağını
“Bu asyalı tevekkülün
“Bu şarkkari korkunun temelinde
“Sizin azıcık itibar ettiğiniz mistizizim var
“Batılı: zaten, anlıyorum,
“Yaşamında materyalist,
“Hülyalarında mistiktir.
“Bizimkilerse size
“Tersinden benzemeye çalışmışlar anlaşılan.
“Yahut böyle olmasını siz istediniz...
“Bilmiyorum, Osman Bey, bilmiyorum
“Öyle derinden bir fesat tohumu ekilmiş ki arza
“Ne sizin “diazem”le rahatlattığınız ömür
“Ne asyalının afyonkeş felsefesi
“Yüzünü güldürmüyor evrenin
“Dünyanın çivisi kopmuş, derler ya:
“Bu işin dimağında bir bozukluk var.
“Boşaltıp beynimizin cürufatını
“Unutalım ezbere bildiğimiz kelimeleri
“Fiyatları ayarlayan borsadan
“Faizin nirengi noktasında dikilen gökdelenlere
“Tabiatı yasaklayan şehirden
“Adım başına fücur fışkıran çarşılara kadar
“Herşeyimizi, bütün eski bildiklerimizi unutalım...

(Şimdi de Malatyalı’nın esas teklifi geliyor):
“Kısacası
“İnsana benzetmek için papağanlaştırılmış dünyamızı...
“Osman Bey, Osman Bey,
“Yalnız ellerimiz kalsın açıkta
“Sımsıkı tutuşalım el ele
“Dilimizde tek marş: besmele,
“Kur'an'dan başlayalım...”

Çekmegil düşünce ekolünün son ve öz cümlesi budur.
Şimdi şiir olarak her şair başka bir şairi eleştirebilir. Fakat Çekmegil ekolünde şiir
dediğimiz zaman fikirden kopuk bir şiir hatırınıza gelmez. Zaten
Orwell bunu çok tenkit eder. Ona göre, sanat için sanat iddiası, insana
bir hakerettir, aynen içi boş gönderilmiş bir zarfa benzer... Ben bu
görüşe katılıyorum. Ve bugün, bu muhtevayı size verdiğim için de
“göneniyoum...” Hadi, bir de Maraşlı bile olamayan bir öztürkçecinin özenti kelimesiyle söyledim...
Hepinize yürekten teşekkür ederim...
___________________
(*)Şiir ezberden okunmuştu. Bu sebepten şiirin orjinalindeki bir iki kelime sohbette yanlış hatırlanmış ve böyle okunmuştur...

M. Selami Çekmegil
Melitenli
21.04.2007

Çekmegil'e Panelli Anma

http://www.onsayfa.com/forum/flash-haberler/53827-cekmegile-panelli-anma.html#post67559

Yorum yazabilmeniz için üye girişi yapmanız gerekmektedir.