Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?
Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?
Ramazan TOPRAKLI
Camimizi henüz ilk tanımaya başladığım andan itibaren ön ortada bir mihrap, mihrabın hemen sağında minber, minberin sağında, caminin büyüklüğüne göre, 5- 10 cemaatin omuz omuza sığabileceği kadar bir mekân olurdu. Mihrabın solu ise duvara kadar boş olup yalnız sol ön köşede hocanın vaaz ettiği bir kürsü bulunurdu. Kürsünün üzerinde de bir hacının hacıdan getirip duvara
Camimizi henüz ilk tanımaya başladığım andan itibaren ön ortada bir mihrap, mihrabın hemen sağında minber, minberin sağında, caminin büyüklüğüne göre, 5- 10 cemaatin omuz omuza sığabileceği kadar bir mekân olurdu. Mihrabın solu ise duvara kadar boş olup yalnız sol ön köşede hocanın vaaz ettiği bir kürsü bulunurdu. Kürsünün üzerinde de bir hacının hacıdan getirip duvara
astığı, üzerinde Beytullah’ın resminin ve Arapça yazıların bulunduğu bir bez asılı dururdu. Benzer bir bezde minberin önüne asılıyordu. Önde iki pencere, mihrabın tam üzerinde de cami ile evi birbirinden ayıran bir yuvarlak pencere olurdu. Daha sonraları bu yuvarlak pencereye başka camilerde de çokça rastladım.
Camimizin içinde, iki adet, yaklaşık minber hizasında, iki adet de arka tarafta olmak üzere dört adet ağaç direk vardı. Ön direklerin ve arkadaki direklerin üzerinde camiyi boydan boya geçen, adına çarkköşe[1] denilen işlentili iki kiriş olurdu. Bu kirişlerin direklerin başına denk geldiği yerleri koçbaşı gibi daha bir başka ve daha bir güzel olurdu. Daha sonraları sanat tarihi derslerinde bunun adına sütun başlığı dendiğini öğrendik. Çarkköşe kirişlerin üzerine de caminin damını meydana getiren, neredeyse birbirlerine değecek sıklıkta bizim köyde adına yuvarlama dediğimiz yuvarlak ağaçtan yapılan kirişler konurdu. Yuvarlamaların üzerine ağaç dalları ve dalların üzerine de toprak atılırdı. Caminin temel duvarları taştan, temel duvarları üzerine ardıç ağacından hatıl, hatıldan sonra da duvarlar en az 1,5- 2 mimar arşını eninde kerpiçten yapılırdı. Duvarlar pencere alt seviyesine gelince, pencere üst seviyesine gelince ve tavan seviyesine gelince ardıç hatıllar tekrarlanırdı. Harç olarak samanlı çamur kullanılır ve duvarların sıvası dahi samanlı çamurdan yapılırdı.
Anadolu köy camileri 50- 60 sene evveline kadar üç aşağı, beş yukarı hep aynı sayılırdı.
Bütün bu anlatmakta ve tarif etmekte zorlandığım camilerimiz, insanın alnını koyabileceği ve secde edebileceği temiz bir mekân elde edebilmek içindi. İşte bu secde mahalline gelince de caminin ön tarafında, öndeki direklerin kıblesinde, yaklaşık minber hizasında, bilâistina bütün camilerde 2- 3 saflık bir mekân, bir karış kadar, arka direklerle arka duvar arası, son cemaat mahalli denilen yer de giriş kısmı hariç bir iki basamak daha yüksek olurdu.
Son cemaat mahallinin yüksek yapılışının sebebi hikmetini, imam efendiyi daha rahat görmek gibi bir düşünceden ortaya çıktığını kolayca tahmin edebiliyoruz.
Minberin de mihrabın hemen sağ yanında oluşunu ise Peygamberimiz öyle yaptığı için bizim de öyle yaptığımızı bilebiliyoruz. Minberin mihrabın hemen sağında olmasının, imamın konuşmasının herkes tarafından daha rahat duyulması ve imamın cemaati fazla rahatsız etmeden kısa yoldan mihraba ulaşması gibi mantıklı sebepleri olduğunu da söyleyebiliriz.
Bu güne kadar kime sordumsa öndeki 2- 3 saflık kısmın, bir karış kadar yüksek yapılmasının makul ve mantıklı bir izahını duymadım. Birde bu yüksekliğin, ortadaki cemaatin imamı rahat görmesine engel teşkil ettiği gibi bir sakıncası da vardı. Arap ülkelerini bilmem ama Anadolu ve Balkanlardaki camilerimizde bu yükseklik hep vardı. Bu yükseklik geçen gün Prizren’deki camilerde yine dikkatimi çekince, Türkçe bilen İlyas Ramazanoğlu Bey, yıllardır aradığım cevabı veriyordu: “Edep, Ya Hu!”. “Orası âlim ve hâfîzların yeridir”.
Camide cahillerin işi olmadığına ve olamayacağına göre; bilenlerle bilmeyenler arasında olan farkı anlatmak için, bu yükseklik, bir şekilde, Anadolu ve Balkan Müslümanları tarafından camilerde böyle uygulanıyordu demek.
Şimdilerde sınıfsız ve zümresiz, ağa, bey ve paşanın olmadığı, bilgide veya bilgisizlikte eşit bir toplum oluştuğundan olmalı ki yeni yapılan camilerde bu yüksekliği yapmıyorlar artık. Önceden yapılmış olanları da düzlüyorlar. Değiştirilmesi yasak olan vakıf camii olsa bile.
Karaağaç, Camii Kebir’de olduğu gibi… Beş yüz yıllık minberi de duvara dayayıvermişler.
Ramazan Topraklı
[1]Çarkköşe, dört köşe demektir. Farsça dört manasına gelen cihar zamanla çarh ve çark halini almış.
Yorum yazabilmeniz için üye girişi yapmanız gerekmektedir.