İMAN VE AKSİYON ADAMI:
İMAN VE AKSİYON ADAMI: NECİP FAZIL KISAKÜREK(26 Mayıs 1950 – 25 Mayıs 1983)

Dr. Sami GÖREN (Hukukçu)
Mehmed'im sevinin başlar yüksekte;
Ölsek de sevinin, eve dönsek de.
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte...
Yarın elbet bizim, elbet bizimdir.
Gün doğmuş, gün batmış ebed bizimdir.
Ölsek de sevinin, eve dönsek de.
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte...
Yarın elbet bizim, elbet bizimdir.
Gün doğmuş, gün batmış ebed bizimdir.
26 Mayıs 1905'te İstanbul'da doğdu. Çocukluğu, büyük babasının İstanbul Çemberlitaş'taki konağında geçti. İlk ve orta öğrenimini Amerikan ve Fransız Kolejleri ile Bahriye
Mektebi'nde (Askeri Deniz Lisesi) tamamladı. Lisedeki hocaları arasında Yahya Kemal, Ahmet Hamdi(Akseki), İbrahim Aski gibi isimler vardı. Necip Fazıl hocalarından en çok İbrahim Aski'nin etkisinde kalmıştır. Tasavvufla ilk tanışması da hocası İbrahim Aski'nin verdiği kitaplarla olmuştur.
Necip Fazıl Kısakürek, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'nü bitirdikten (1924) sonra, Milli Eğitim Bakanlığı bursu ile gönderildiği Fransa'da, Sorbonne Üniversitesi Felsefe Bölümü'nde okudu. Türkiye'ye dönüşünde Hollanda, Osmanlı ve İş Bankalarında müfettiş ve muhasebe müdürü olarak çalıştı. Robert Kolej, İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi, Ankara Devlet Konservatuarı, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nde ders verdi (1939-43). Sonraki yıllarında edebiyata yönelerek fikir ve sanat çalışmaları dışında başka bir işle meşgul olmadı.
Necip Fazıl, annesinin arzusuyla şair olmak istedi (bunu düşündüğünde henüz 12 yaşındaydı) ve ilk şiirleri Yeni Mecmua'da yayımlandı. Milli Mecmua, Anadolu, Varlık ve Yeni Hayat dergilerinde çıkan şiirleriyle kendinden söz ettirmeyi başardı. Daha sonra Paris'e gitti ve dönüşünde yayımladığı Örümcek Ağı ve Kaldırımlar adlı şiir kitaplarıyla edebiyat dünyasında patlama yaptı. Necip Fazıl bu eserleriyle genç yaşta şöhreti yakalayarak, çağdaşı şairlerin önüne çıkmayı başardı. Edebiyat çevrelerinde hayranlık aynı zamanda heyecan uyandırdı. 1932'de Ben ve Ötesi adlı şiir kitabını çıkardığında henüz otuz yaşına basmamıştı.
Necip Fazıl için 1934 yılı hayatının dönüm noktası oldu. Çünkü hayat felsefesinin değişmesine neden olan ve Beyoğlu Ağa Camii'nde vaaz vermekte olan Abdülhakim Arvasi ile bu dönemde tanıştı. Ve bu kişiden bir daha kopmadı. Necip Fazıl'ın, üstün bir ahlak felsefesini savunduğu tiyatro eserlerini birbiri ardına edebiyatımıza kazandırması bu döneme rastlar (Tohum, Para, Bir Adam Yaratmak).
Necip Fazıl için 1934 yılı hayatının dönüm noktası oldu. Çünkü hayat felsefesinin değişmesine neden olan ve Beyoğlu Ağa Camii'nde vaaz vermekte olan Abdülhakim Arvasi ile bu dönemde tanıştı. Ve bu kişiden bir daha kopmadı. Necip Fazıl'ın, üstün bir ahlak felsefesini savunduğu tiyatro eserlerini birbiri ardına edebiyatımıza kazandırması bu döneme rastlar (Tohum, Para, Bir Adam Yaratmak).
Necip Fazıl aralıklarla gidip uzun sürelerle kaldığı Ankara'ya üçüncü gidişinde, bazı bankaların da desteğini sağlayarak 14 Mart 1936'da haftalık Ağaç dergisini çıkarmıştır. Yazarları arasında Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Kutsi Tecer, Mustafa Sekip Tunç'un da bulunduğu Ağaç dergisi, yeni kapanan Yakup Kadri'nin Kadro dergisi yazarları Burhan Belge, Vedat Nedim Tör, Şevket Süreyya Aydemir ve İsmail Hüsrev gibi yazarların savunduğu ve dönemin etellektüellerini hayli etkilemiş bulunan materyalist ve marksizan düsüncelerine karşı spiritüalist ve idealist bir çizgi izlemiştir. Ankara'da altı sayı çıkan Ağaç dergisi daha sonra İstanbul'a nakledilmiş ancak fazla okur bulamadığından haftalık Ağaç dergisi 17'nci sayıda kapanmıştır.
Necip Fazıl, 1943 yılında dini ve siyasal kimliği ön plana çıkan Büyük Doğu adlı dergiyi çıkardı. 1978 yılına kadar aralıklarla haftalık, günlük ve aylık olarak çıkarılan Büyük Doğu'da iktidarlara cephe alan Kısakürek, yazı ve yayınları yüzünden mahkemelik oldu, hapse girdi ve dergi birçok kez kapatıldı. Sultan Abdülhamit taraftarı olan Necip Fazıl giderek İslamcı kesimin önderlerinden biri oldu. Ağaç dergisinde olduğu gibi, Büyük Doğu'nun ilk sayılarında da yazar kadrosu hayli kozmopolittir. Bedri Rahmi, Sait Faik gibi yazarların imzası dergi sayfalarında görülmektedir. Ancak, Büyük Doğu, dinsel bir kavga organı durumuna gelince bu yazarların bir kısmı ayrılmıştır. Necip Fazıl 1947 yılında Büyük Doğu toplatılınca Kasım-Aralık ayları arasında üç sayı devam eden Borazan adlı siyasal mizah dergisini çıkarmıştır. Sık sık kapatılan veya toplatılan Büyük Doğu'nun çıkmadığı dönemlerde günlük fıkra ve çesitli yazılarını Yeni İstanbul, Son Posta, Babialide Sabah, Bugün, Milli Gazete, Hergün ve Tercüman gibi gazetelerde yayımlayan Necip Fazıl, Büyük Doğu'da çıkan yazılarında kendi imzası dışında Adıdeğmez, Mürid, Ahmet Abdülbaki gibi takma isimler kullandı. 1962 yılından itibaren de hemen hemen tüm Anadolu şehirlerinde konferanslar verdi.
Necip Fazıl, Sabır Taşı adlı oyunuyla 1947 yılında C.H.P. Piyes Yarışması Birincilik Ödülü'nü almış, doğumunun 75. yıldönümünde Kültür Bakanlığı'nca "Büyük Kültür Armağanı" ödülünü (1980) ve Türk Edebiyatı Vakfı'nca "Türkçenin Yaşayan En Büyük Şairi" ünvanını almıştır.
Necip Fazıl Kısakürek yazılarını yazmaya devam ederken uzun süren bir hastalık dönemi geçirdi ve sonra 25 Mayıs 1983'te Erenköy'deki evinde vefat etti. Fatih'te düzenlenen cenaze merasiminden sonra Eyüp sırtlarındaki (Piyer Loti'deki) kabristana defnedildi.
Allah (cc) Rahmet Eylesin.
ÜSTAD’DAN ALINTI:
AKSİYON
Şimdi, evvelâ lügat manasına bakalım: Aksiyon, lügatte, kudrettir, mücerret kudretin, işde, iş üzerinde, iş halinde tecelli ve cünbüşü demektir. Bir başka, fakat basit ifadeyle, sadece şuurlu hareket, teşebbüs, hamle, tesir... Bir işin mücerret mânası, kıymet hükmü, aksiyon... Gaye ve muradı olmayan iş, kendi kendisinden ibaret iş, madde plânına bağlı miskin kıpırdanışlar ona uzak... Meselâ bir tiyatro piyesinde vak'anın umumî seyri, umumî kıymeti, o piyesin aksiyonudur. Böylece anlıyoruz ki, aksiyon basit lügat mânasiyle bile, fiilde erimiş fikir oluyor. Bir fiil ki, onu meydana getiren fikrin tercümanı... Mânayı lügat kitabı çapından daha derinlere indirmeye çalışalım: Fikrin, eşya ve hâdiseler üzerinde nakşı... Fikrin, dış âlemde, eşya ve hâdiseler üzerinde kurduğu mimarî, yonttuğu heykel... Fikir kökünün, dış plân dediğimiz madde ve iş ağacında verdiği yemiş... Bir başka ve çok yerinde teşbihle, ruhun, eşya ve hâdiselere çevirttiği film, oynattığı tiyatro... Ruhun, eşya ve hâdiselere sinerek, madde, buud, hacim, şekil, renk ve ses kazanması... İşte aksiyon...
Buna benzer bir kelime var Fransızcada: (Akt)... O, parça hareket demektir ve keyfiyetten ziyade kemmiyet ifadesidir; (aksiyon) anlamına da hudutsuz uzaktır. Aksiyon, bir işle, bir oluşla, onu doğuran fikir arasındaki ahenk ve münasebet manasınadır ve lisanımızda barışabileceği tek kelime "amel"dir. Barışabileceği değil, bütün hakikatini bulabileceği tek kelime... Fakat onun da hakikatine erebilmek şartiyle...
Amel, dinimizin baş kelimelerinden biri... Ama bizim dar anlayışımız içinde, bellibaşlı işlere ait olarak sınırlandırılmış ve gerçekte sınırsız olan delâletinden düşürülmüş... Biz onu hususî olarak, sadece ibadetlerimizde kullanırız. Halbuki, ibadetin de sade dış ibadetten ibaret olmadığını, ibadetlere bağlı sayısız içtimaî vazifeler bulunduğunu ve mücerret bir hamle ruhu yaşamak gerektiğini düşünürsek, o zaman "amel"in geniş mânasını kavrar ve (aksiyon) mefhumunu on-'da buluruz. "Amel" kelimesinin aslî ve esasî güzelliği de bu noktada...
Şimdi, lügatten hikmete geçerek, aksiyon nedir ve ne değildir, onu cevaplandıralım: Aksiyon, sade iş ve fikir değil, üstün işe hâkedilmiş, üstün fikir demektir. Herhangi bir iş ve fikir değil, dedik. Çünkü tam fikirsiz hiçbir iş yoktur. Bir sigara yakmak için bile, kibritin çıkarılması, çakılması, birer küçük fikirdir. Bunların kıymeti yok... Büyük fikir ve onun büyük iş haline inkılâbı; aksiyon budur. Yani aleladenin üstü; harika yenilik ve çetinlik şartları içinde insanın kendi kendisini ve cemiyetini aşma cehdi; aksiyon budur. Her işte imkân üstüne tırmanmak ve engeli aşmak dâvası; aksiyon budur.
Nebatî, hayvanı, ilcaî, tabiî, zarurî fiiller, aksiyon değildir. Yapıcı, doğurucu, meydana getirici, icad edici fikir olmadan aksiyon olamaz; fikrin de bu vasıfları kazanması için imâna bağlanması şart olur. İşte, dâvanın bel kemiğini tuttuk. Evet; fikir tek başına, inanmadan, bir hakikat kutbuna bağlanmadan, hamle, tesir, teaddi, taarruz belirtemeyeceğine, ölü kalacağına göre, kendi kendisine anlaşılıyor ki, iman dediğimiz o hayat verici eriş, öncüsü olan fikirle beraber aksiyonun babası oluyor. Bu teşhisi, bir bedahet hükmü olarak ele alıyoruz. İman eğer buudsuz bir duygu ise, aksiyon da onun billûrlaştırdığı madde... İnanmış fikrin, pelteleşmek, kabuk tutmak, donmak, şekillenmek, eşya haline gelmek, maddeleşmek için şahlanmasıdır ki, aksiyonu doğurur. Burada bir ince nokta var: Fikirsiz aksiyon olamadığı gibi, bir fikir de aleladeler serisi içinde otomatik hale getirildikten, bu türlü dondurulduktan, hudutlu ve Şuursuz bir iş ifadesine büründürüldükten sonra aksiyon olmaktan çıkar. Meselâ, bir makinenin keşfi, işine ve makinesine göre aksiyon olabilir de, hiçbir makinenin işi aksiyon olamaz. Görüyorsunuz ki, tam ruhçu bir telâkkiyle, dâva, maddeden mânaya geçiyor. Bu misali, ruhçuluğumuzun muhteşem bir hücceti olarak da kullanabiliriz.
(İman ve Aksiyon'dan)
BÜTÜN ESERLERİ
- Cinnet Mustatili (Yılanlı Kuyudan)
- Nam-ı Diğer Parmaksız Salih
- Bir Adam Yaratmak
- Çile
- Kafa Kâğıdı
- O ve Ben
- Yunus Emre - Kanlı Sarık
- At'a Senfoni
- Para - Mukaddes Emanet
- .Sahte Kahramanlar - İman Ve Aksiyon - Özlediğimiz Nesil - İslam Ve Öbürleri
- . Hazret-i Ali
- Tanrı Kulundan Dinlediklerim
- İhtilal
- Moskof
- Tohum - Künye
- Aynadaki Yalan
- Reis Bey - Parmaksız Salih
- Batı Tefekkürü ve İslam Tasavvufu
- Babıali
- Sosyalizm Komünizm ve İnsanlık
- Hitabeler
- Peygamber Halkası
- İbrahim Ethem - Abdülhamid Han - Siyah Pelerinli Adam
- Hesaplaşma - Tarihte Yobaz Ve Yobazlık - Türkiye Ve Komünizm
- Esselam
- Dünya Bir İnkılap Bekliyor - Yolumuz, Halimiz, Çaremiz - Ruh Muvazenesi - Her Cephesiyle Komünizm
- Hac
- Tarih Boyunca Büyük Mazlumlar
- Türkiye'nin Manzarası
- Çerçeve - 1
- Nur Harmanı
- İman ve İslam Atlası
- Müdafaalarım
- Veliler Ordusundan 333 (Halkadan Pırıltılar)
- Benim Gözümde Menderes
- İdeolocya Örgüsü
- Mümin Kafir - Vecdimin Penceresinden - Bir Pırıltı Binbir Işık
- Senaryo Romanlarım: Sen Bana Ölümü Yedirdin - Deprem (Çile) - Katibim - Villa Semer - Vatan Şairi Namık Kemal - Canım İstanbul - Ufuk Çizgisi - Son Tövbe - En Kötü Patron
- Çöle İnen Nur
- Son Devrin Din Mazlumları
- Öfke ve Hiciv
- Sabır Taşı - Ahşap Konak
- Ulu Hakan II. Abdülhamid Han
- Başbuğ Velilerden 33 (Altun Halka)
- Çerçeve - 2
- Konuşmalar
- Rabıta-i Şerife
- Doğru Yolun Sapık Kolları
- Başmakalelerim - 1
- Tasavvuf Bahçeleri
- Çerçeve - 3
- Namık Kemal
- Hücum ve Polemik
- Rapor - 1 - Rapor - 2 - Rapor - 3
- Rapor - 4 - Rapor - 5 - Rapor - 6
- Rapor - 7 - Rapor - 8 - Rapor - 9
- Rapor - 10 - Rapor - 11 - Rapor - 12 - Rapor - 13
- Yeniçeri
- Reşahat
- Başmakalelerim - 2
- Mektubat
- Başmakalelerim - 3
- Çerçeve - 4
- Gönül Nimetleri
- Edebiyat Mahkemeleri - Doğu Edebiyatı - Dil Raporları -
- Çerçeve - 5
- Hadiselerin Muhasebesi . 1
Yorum yazabilmeniz için üye girişi yapmanız gerekmektedir.