İRAN DOSTLUĞU MU, TARİHİ TUZAK MI

İRAN DOSTLUĞU MU, TARİHİ TUZAK MI

Halid ÖZDÜZEN
Kısa bir tarihi gezinti yaptığımızda, Türklerle İranlıların arasında her dönemde rekabet ve tehdit yaşanmıştır. Bunun en önemli nedenlerinden biri, iki ülkenin Orta doğuda daima önemli güç olmalarından kaynaklanmıştır.

Diğer bir nedende İslam coğrafyasında İran Şiiliği yaymaya çalışırken Selçuklu ve Osmanlının Sünniliği benimsemiş olması Şia yayılmasına engel olmuştur
Aradaki bir başka sürtüşme nedeni de İran'da yaşayan Azeri Türklerine Türkiye'nin haklı olarak sahip çıkmasıdır. Türk dünyasının büyük bir kesimi şaha karşı Humeyni hareketini desteklemiş olmasına rağmen, Humeyni İran’da yaşayan Azeri Türkleri ve Türkiye’yi kendisine her zaman rakip olarak görmüştür.

Fakat Humeyni’ye gerek İran’daki mücadelesinde, gerekse de yurt dışındaki sürgün yaşamında Türk kökenli Ayetullah Şeriat Medari ve Azeri Türklerinin çok büyük desteği olmuştur.. Ayrıca ilk sürgün yıllarını Türkiye ve Bursa'da geçirdiği göz önüne alındığında, Tükiyenin de Şaha rağmen Humeyni’ye ne denli destek olduğu görülecektir.

Buna karşılık Humeyni İran'a dönerek iktidarı ele geçirdiğinde İlk icraatlarından biri Ayetullah Şeriat Medari’nin. siyasal ve ilmi otoritesini ortadan kaldırmak olmuştur.


ŞİiLEŞTİRİLEN SÜNNİLER
Bununla da yetinmeyen Humeyni Türkiye üzerine geliştirdiği stratejide, pek çok eli kalem tutan sağ kesimden Türk’ü İran'a davet ederek, onların beynini yıkama gayretine girmiştir. Gidenlerin bir kısmı Şialaşırken bir kısmı da Şia ve İran dostu olarak Humeyni hareketini desteklemiştir.

Sünni kökenli o insanlar, ülkelerine döndüklerinde devşirme Şialar olarak, Sünni ve Alevi Müslümanlar arasından yeni Şiiler kazandırmaya çalışmış ve çalışmaktadırlar. Bu strateji tarihte Şah İsmail’in Osmanlıyı yıkmak için Alevilere uyguladığı metotla oldukça benzerlik göstermektedir.

Nitekim İran’ın , İstanbul, Ankara ve İzmir’de birkaç yıl içerisinde 3 dernek ve 1 vakıf kurduğu öğrenilmiştir. Tabelalarında ‘Alevi’ yazan bu kuruluşların gerçekte Alevilerle hiçbir ilgilerinin olmadığıdır. Yaptıkları işin, Türkiye’deki Alevi dedelerini İran’ın Kum şehrine götürmek ve kendi planlarına alet etmektir
. Bu dedeleri önce Devrim Muhafızları komutanlarıyla, ardından da dini lider Ali Hamaney’le görüştürerek . belirlenen stratejileri doğrultusunda Alevi toplumunu kullanmayı amaçladıkları anlaşılmaktadır
Bu konuda basına açıklama yapan Türkmen Alevi-Bektaşi Derneği Başkanı Özdemir Özdemir “ İran’ın Vakıf ve dernekler kurarak dedeleri İran’a götürmelerinin amacı Alevi kesimi kendi çıkarları doğrultusunda kullanmak ve Türkiye’de iç kargaşa ve kaos yaratmak olduğunu” belirtmiştir
Burada üzerinde durulması gereken en önemli nokta Şia ile Alevilik arasında bir yakınlık veya benzerliğin olup olmadığıdır. Alevilerle Şia arasında mezhepsel ve akide bağ bulunmamakta ; Sadece inanç olarak “ Hz. Ali!nin hilafetinin Hz. Ebubekir tarafından gasp edildiğine inanmakta , iki tarafın da ayrıca 12 Ehlibeyt İmamı kabullenme konusu bulunmaktadır.
On iki Ehlibeyt İmamı anlayışında da İran Şia’sı ( 12 imamcılar olarak) konuya siyasal açıdan yaklaşırken, Alevi kitle Başta Hz. Ali olmak üzere 12 Ehlibeyt İmamına aşk ve muhabbetle yaklaşarak benimsemektedir. İki grubun birleştiği tek nokta Sünniliğe karşı olan muhalefet ve buğz etmektir. Bu adavetin başlangıcını da Hz. Ebubekir’ ve sonraki iki halifeyi Ehli Sünnetin gerçek halife olarak kabul etmeleri gösterilmektedir.
Bazı bölgelerde takiye yapan Sünnilikten Şiiliğe devşirilen Türlerin de bir çok yörede de Sünni ve Aleviler arasında önemli çevreler bularak onları Şii ve İran sempatizanı yaptığı, açık gerçekler arasındadır… Bilindiği gibi Takiye Şia mezhebinin önemli bir kuralıdır.

Bu kural zor ve korku karşısında Şia olduğunu inkar ve ilkelerinden taviz vererek yaşamlarını devam ettirme esasına dayanmaktadır. Babil sürgünündeki Yahudi toplulumu da böyle davranmıştır.

Bu günkü İran'ın siyasal davranışlarına ve İslam topluluklarındaki yerine baktığımızda: Zahiren Filistin halkına sahip çıkıp İsrail’i bazen tehdit ettiği görülse de, Filistin halkı için siyasal ve ekonomik önemli bir adım atmadıkları da görülmüştür.
Müslümanlar için Mekke ve Medine'den sonra en kutsal belde olan Kudüs ve çevresine gerek Osmanlı döneminde gerekse günümüzde ziyaret amaçlı hiçbir İranlının uğramamış olması Filistinlilere değer verip -vermediklerinin göstergesidir

Batı dünyasının İran'a ambargo uyguladığı yıllarda Çin ve Rusya ile çok yakın ilişkiye girerek nükleer programını belli bir düzeye çıkarmıştır. O dönemde Türkiye çeşitli yollarla ambargoyu delerek İran'a can simidi olmuştu. Her ne kadar nükleer tehdit olduğu, İsrail tarafından dillendirilse de, yakın bir gelecekte ülkemiz ve bazı Sünni coğrafya için tehdit oluşturacağı aşikardır.
SURİYEDEKİ İRAN
Pek çok yazıp çizen yazar takımı geniş araştırma yapmadan Suriye’deki Nusayrilerin de 12 İmam Şia’sından olduklarını sanmaktadır. Anadolu Alevilerinin nasıl İran Şia’sı ( 12 İmam mezhebi) ile nasıl bir ilgisi yoksa Suriye’deki Nusayrilerin de ilgileri yoktur.
Nusayriler Anadolu Aleviliğine yakın olmakla beraber ,pek çok konuda onlardan da ayrılmaktadırlar. En önemli ayrıldıkları konu Anadolu ve Trakya Alevileri bütün ibadetlerde Kadın_ Erkek ayrımı yapmazken : Nusayriler, Yahudiler gibi cem ve diğer ibadetlerine kadınları almamaktadırlar. Diğer farklar da değinmek bu yazının formatını aşacaktır.
Bilindiği gibi, Suriye’de 15 Mart 2011 tarihinde patlak ver-
en ayaklanmalardan sonra toplum farklı gruplara bölünmeye başladı. Uzun yıllardan beri bastırılan ve yok sayılan etnik kimlikler siyasetin bir parçası olarak gruplaşarak dış destekle silahlanarak rejimle mücadeleye başladılar.
. Bu gruplaşma sonucunda Beşer Esed yönetiminin Nusayri/Alevi kimliği ön plana çıkarıldı. Türkiye Esed’e karşı muhalif grupları desteklemeye başlayınca Şii İran’da muhalefete karşı Esad’ı destekledi .
Türkiye bazı gruplara mali ,lojistik ve siyasal destek sağlarken İran sayılan desteklerin yanında önemli askeri birlikleri ile Esed’in yanında yer alarak resmen iç savaşın tarafı oldu.
Suriye’deki gelişmeler zamanla öyle noktaya geldi ki muhalif cephede mücadele eden güçlerin bir bölümü kendi adına çalışarak işgal ettiği bölgelerde devlet kurmaya kadar gitti ve dünyanın başına bela oldu.
Adına İŞİD diyerek kısa süreçte ırak ve Suriye’nin önemli şehirlerini işgal eden örgüt petrol kuyularını ve rafineleri de ele geçirerek ekonomisini ve silahlı birliklerin güçlendirdi
Paris saldırısına kadar batılı devletlerce dikkate alınmayan örgütü o saldırıdan sonra batının baş düşman ilan edildi. Arkasından uçaklarını göndererek kendilerince bombalamaya başladılar . Fakat bu güne kadar önemli zayiat verdirildiği ve bazı bölgelerden temizlendiğine dair hiçbir bilgi gelmedi.
Bütün bu gelişmeler olurken İran Esed’e bir akıl vererek, NATO AB ve Türkiye’nin karşısına Rusya’yı çıkararak elini güçlendirmesini önerdi. Esed’de bu fikri kabul ederek İran Üzerinden Rusya’ya gidip Putin’le anlaştı….
İşin ilginç yanı Rusya’nın Suriye’ye gelmesine Batı hiçbir tepki göstermediği gibi bazı noktalarda da müttefik olarak kabul ederek işbirliğine girerek beraber stratejik planlar yapmaya başladılar.
Yapılan plan gereği Rusya bir uçağını feda edip Türkiye’nin elini Suriye’den çekmesini sağlayarak ABD’nin Suriye’nin kuzeyinde bir Kürt Devleti kurmasının yolunu açtı :. İran’ın ise Suriye parçalanınca Şam merkezli ve Lübnan’a yakın bir Şii devlet kurma hayallerini güçlendirdi…
Uçak olayı sonrasında Suriye’de Rusya İran ve Esed’in elini güçlendirirken Türkiye’nin elini zayıflatmış oldu. Bunun üzerine Türkiye yeni arayışlar giderek bazı konularda İran ile işbirliği yaparak elini güçlendirmeye çalışmaktadır.
İran için hayati önem taşıyan Esed Suriye’sinin geleceğidir. Esed kaybederse İran’ın bölgedeki gücünü ve siyasi stratejik konumunu da kaybedecektir... İranın, Esed’in devrilmesi ile Suriye, Lübnan ve Filistin üstündeki prestiji azalacak, O bölgeyle ilgili “Şii hilali” projesi “ de ortadan kalkacaktır. .
Bu nedenle İran Türkiyeyi kendine rakipten öte düşman olarak görmektedir, adeta. Bu nedenle Türkiye’nin İran’a uzattığı el boşta kalmaya mahkumdur.
Eğer İran Suriye konusunda Türkiye’ye herhangi bir söz vermiş ise o sözü de ihtiyatla karşılayıp, Acem tuzağına düşmemek gerekir

Halid ÖZDÜZEN
Yorum yazabilmeniz için üye girişi yapmanız gerekmektedir.