Karaağaç Hakkında:
Karaağaç Hakkında:
Ramazan TOPRAKLI
Hepinizin bildiği gibi 937/1530 tarihli, 438 Numaralı Muhâsebe-i Vilâyet-i Anadolu Defteri I’e göre, Hamid Livasında iki tane Karaağaç isminde yer vardır. Kaza-i Karaağaç-ı Gölhisar veya Karaağaç-ı Toňuzlu (Denizli), diğeri nahiye merkezi olan Karaağaç-ı Yalvaç.
Hepinizin bildiği gibi 937/1530 tarihli, 438 Numaralı Muhâsebe-i Vilâyet-i Anadolu Defteri I’e göre, Hamid Livasında iki tane Karaağaç isminde yer vardır. Kaza-i Karaağaç-ı Gölhisar veya Karaağaç-ı Toňuzlu (Denizli), diğeri nahiye merkezi olan Karaağaç-ı Yalvaç.
Gölhisar veya Denizli yanında olan Karaağaç ile Yalvaç yanında olan Karaağaç olmak üzere iki tane Karaağaç vardır. 1750’li yıllarda Çelik Mehmet Paşa; Hamid Livasının idare merkezini Isparta kazasının merkezi olan Isparta’ya naklettikten sonra bizimkine Isparta’nın şarkında kaldığı için Şarkîkaraağaç, diğerine Garbîkaraağaç denilmeye başlanmıştır. 1870’li yıllarda Garbîkaraağaç
adını, bir acı bademle değiştirip Acıpayam olunca bizim güzel Karaağaç’ımız da sâkin ve sâkinelerinden iade-i itibar ile kadim adının verilmesini, boynu bükük bekler dururmuş. Karaağaç’ın ileri gelenleri ise Karaağaç’ımızla ilgilenecekleri yerde bir İngiliz’in ortaya attığı ve ne olduğunu bile, tam bilmedikleri NEÂPOLİS adının peşinde koşar dururlarmış. Karaağaç, Karaağaçlılara âşıkmış lâkin bizim ileri gelenler de Neâpolis’e âşıkmış. Karaağaç’ın esrarını, gizemini çözememiş, adının ne anlama geldiğini bilemez ve anlamaya çalışmazken bir yandan, ne olduğunu tam bilmedikleri; Şarkîkaraağaç plâtformu sunar, bir yandan da NEÂPOLİS Sempozyumu yaparlarmış.1
Seksen-yüz sene evvelini bile bilemeyenler; İki bin, üç bin sene önceki olaylar hakkında bülbüller gibi konuşurlarmış. Roma ve Bizans ile ilgili olarak bir şeyler bulur ve onu yabancılara tanıtırlarsa, çok miktarda yabancı para girermiş ceplerine. Atalarımız böyle şeylere züğürt tesellisi derlermiş.
İleri gelenlerimiz Neâpolis’in peşinden gittikçe, o da doğuya doğru kaçarmış, kaçtıkça da evrimleşir, bir bakıma doğululaşırmış. Önce Nepol, arkasından Nebol olasıymış.
Bu tek taraflı aşk hikâyesine güzel Karaağaç’ımız da için için üzülürmüş.
İleri gelenlerimiz Karaağaç’ı unutup, Nebol’un arkasında koştukça, o biraz daha tekâmül edip İznebol derken, sonunda tekâmülünü tamamlayıp İzne-bolu olasıymış.
İzne-bolu, aynı Neâpolis gibi Yenişehir demekmiş.
İzne-bolu yani Yenişehir en sonunda, küçülürken amip gibi bölünmüş. İkiye ayrılmış olan İzne-bolu; Fele civarında kalanına İzne-bolu-yi Bâlâ, Yukarı İzne-bolu, Kıyakdede köyü yakınında olanına da İzne-bolu-yi Zîrîn, Aşağı İzne-bolu derlermiş.
Fele köyünün adı da yol kenarında bulunan o muazzam pınardan gelirmiş. Pınarın adı çok eskiden Eflâtun veya Felâtun Pınarı imiş. O da zaman içinde evrimleşmiş, Felâ ve Fele olmuş.
Kıyakdede köyünün ilk adı da Aşağı İzne-bolu karyesinde bulunan Kırk Dede adındaki bir şeyhten, bugünkü adıyla bir öğretmenden gelirmiş. Kırkdede adı zamanla Kırıkdede şekline dönüştüğü, köylüler de Kırkdede’yi bilmedikleri için adlarını Kıyakdede yapmışlarmış.
Kendi değerlerini bırakıp da sırf yenidir diye, ne olduğunu bilmediğin şeylerin peşine takılma, seni seveni veya seni sevenleri sev! Mısır’a sultan bile olsa; seni sevmeyenleri sevme!
Fele civarında Yenişehir, kuzey-batıda Karaağaç, onun kuzey-batısında Yalvaç veya Yalavaç,
Yenişehir, Karaağaç, Yalavaç. Bir an için şöyle düşünsek; Yenişehir malûm yeni şehir, Karaağaç, kara şehir, kuzeydeki şehir veya yiğit şehir, Yalavaç da yanmış şehir, ne dersiniz? El-Belâzurî, Fütûhu’l-Büldân s. 243 de; “Râvilerin dediklerine göre, Rum ülkesindeki Antakya el-Muhterika’yı (Yanmış Antakya), Abbas b. El-Velîd b. Abdilmelik yakmıştır” denilen Antakya, Yalvaç’ta bulunan Hamid Antakyası veya Pisidya Antakyası oluyormuş.
Biraz da kendimiz ve kendi değerlerimiz üzerine tefekkür etsek, ne dersiniz? 2 Mayıs 2010
Ramazan Topraklı
Yal- = Yanmak (Kıpçakça) DLT Dizin s. 733
Av(?)n = Ağaç (Sayram dilinde), DLT Dizin s. 50 (I, 84, 4)
Yorum yazabilmeniz için üye girişi yapmanız gerekmektedir.