Kardeşim İrfan'a mektup,
Kardeşim İrfan'a mektup,
Ankara'ya geleli on yıl oldu.Kalabalık bir şehir.Yaşam çok hızlı.Tek sevdiğim yanı bol kütüphaneler ve bunların sağladığı imkanlar. Müzeler. Vakıflar da çok. Ankara'da bol bol konferanslar da yapılır.Bunları dinlemesi gerekli olan gençlerin dışında yaşlı beyler takip ederler.Bu konferanslarda genelde medyatikler konuşur. Ankara'da usul bu, bir babayiğit çıkacak kendini medya ile şöhret yapacak, sonra vakıflar dernekler, onun ardına koşacak gel bizde konuş diye...
Hoş, burada sözün de kıymeti kalmamış ya. Konferans takipçilerinin yaş ortalaması 60'tır,onlar da konferanstan bir şey öğrenmek için değil zaman geçsin diye takip ederler. Konferans takipçileri, kendilerini zihnen çok dolu görüyorlar ne diye başkalarından bir şey öğrenme zahmetine girsinler ki!.Ama zamanlarını öldürmek için konferans dinler görünürler. Konferanslara senin Malatya'da bildiğin gibi yüzlerce kişi katılmıyor burada bir dernek 20 kişi toplayabiliyorsa ne mutlu ona! Burada bazen dernekler vakfılar kendileri de toplantı yaparlar. Bazen Ahiret'i unutturan her türlü ihtişama sahip süper otellerde toplanırlar.Vakıf yetkilisi bütün enerjisi ile kafa ütülemeye başlar. Açık kuş sütünün eksik olduğu büfeler, pahalı 300 bin liralık jeeplerle keşanelerde oturan Müridlerine dünyevileşmenin kötülüklerinden bahsederler. Aralarında tek maaşla 12 yıllığına Tokiden ev alan, arabası dahi olmayan toplantıda bu maddi eksikliğinden dolayı protokolün biraz uzağında oturan arkadaşlarına bütün tülüatıyla Ahiret hayatından bahsederler. Bu da bir tuhaf durumdur...
Bilal Sürgeç
Yorum yazabilmeniz için üye girişi yapmanız gerekmektedir.