Malatya Günlükleri - 2

Malatya Günlükleri – 2
Bilal Sürgeç

(devam):

Taşra’da kitap seven bir insan için en büyük dost bir başka kitap okurudur. Sait Abi Malatya’daki şansımdı. Onu caddede, sokakta elindeki kitapları göğsüne yaslayarak yürürken görürdüm.Kitap ve dergi, ayrılmaz bir parçasıydı. Büyük çarşıda depo şeklindeki bürosuna her uğradığımda tek başına ise mutlaka dergi ve kitap okurdu.

Tenkitlerini toplumun bir kesimi kaldıramıyordu. Sait Abi tenkiti gerçeğe giden yol olarak görüyordu. “Abi milletin gönlü kırılıyor, milletin hatırı kalıyor, biraz yumuşak olsak” diyenlere “Hakkın gönlünün kırılması daha mı iyi? Gerçeği gündeme getirdiğimizden dolayı hakkı batıla karıştıra gelen mistik ve hurafeci kesimlerde saldırılara uğramak işten bile değil.Ama ne varki mümin insanların değil hafız-ı hakikimiz olan yüce rabbimizin rızasına talip olmalıdır.” diye cevap verirdi.

Sait Abi sosyal yönü gelişkin biriydi.Hangi topluluk düzenlemiş olursa olsun az buçuk fikir veren herhangi bir toplantıda onu her zaman görmek mümkündü. Toplantı salonunda eleştirilerini ve tenkitlerini sıralamaktan da geri durmazdı. Cem vakfının Sabancı Kültür merkezinde düzenlediği Yaşar Nuri Öztürk’ün katıldığı bir konferansta dinleyiciler kendisinden çok uzak olmalarına rağmen toplantıya katılıp tenkitlerini yüksek sesle dile getirmekten geri durmadı.

Birçok siyasi ile şahsi tanışıklıkları vardı. Sena TV’de az buçuk ilgilendiğim için biliyorum. Türkeş’in Malatya’da bir toplantısına Sait Abi de katılmıştı. Sait Abi’yi gören Türkeş onun yanına giderek çok eskiden tanışan iki dost gibi kucaklaştılar. 1996 yılında Malatya’ya gelen Erbakan’la belediye binasında karşılaştıklarında Erbakan, Sait Abi’ye “Sohbetlerini özledik” dedi. Bizatihi benim yaptığım Sena TV’deki bir söyleşide Korkut Özal ve Recai Kutan yetişmelerinde Sait Abi’nin terzi dükkânının etkisine işaret etmişlerdi.

Sait Abi tüm tenkitçi yönüne rağmen sosyal yanı güçlü ve aktif biriydi. Islahatçı Demokrasi Partisinin İl başkanlığını yaptığım zamanlarda parti bürosuna uğrar sohbet ederdi. Bir gün bir arkadaş “Hocam size göre milliyetçilik nedir? diye bir soru sorunca “Size göre ne demek İslam’a göre bunu öğrenmeliyiz.” dedi.

Parti ile uğraştığım için biliyorum . Particiliğin entelektüel seviyesini fikir ve düşünceden uzak yönünü gördüğü için uğraşmazdı ancak uğraşanlara da karşı çıkmazdı. Bir gün “Müslümanlar bu işle uğraşmasın da sarhoşlar mı bizi idare etsin?” diye sorduğumda “Bu konuda milletimiz üzerine düşen görevi yerine getirir.” diye cevap verdi. Parti ile uğraşmak entelektüel seviyesinin altındaydı. Biz hiçbir zaman parti ile uğraşma diye herhangi bir telkini olmadı. Yeniden Milli Mücadele hakkında düşüncelerini sorduğumda “Yeniden Milli Mücadeleciler Ömer Nesefi’nin ‘İslam İnancının Temelleri Akaid’ kitabını yaygınlaştırarak gençliğin yetişmesinde çok büyük bir hizmet verdiler. Ancak bu hareketi tenkit ettiğim de oldu.” Dedi ve şu hatırasını anlattı:

Bir gün Pınar dergisinde de yazıları yayınlanan Cemil Meriç’in bir yazısını Mücadelecilerin Malatya temsicisi Mehmet Bey’e (Mehmet Can) gösterdim. Yazıda “Tanrı yıldızlarla oynayan çocuk. Parya çobanları Tanrılara bu sesle yalvarmışlardı..Büyükler de kıskanç tanrılar gibi. İnsan hayalleriyle Tanrı- Cemil Meriç peygamberlik müessesi hakkında da entelektüel çalışmalarla atıp tutuyor –çağdaş uygarlık düzeyi hakkında İsa efendimizin yeri ne? Ne zaman doğduğu hatta doğup doğmadığı meçhul olan bu insana…Havarilerini yaratamayan İsa’nın yeri tımarhanedir tarih değil…” diyebilen Cemil Meriç sadece Bu ülke isimli kitabında değil, diğer bir eserinde de peygamberliğin ne olduğunu bilmez gözükür. Kuran kültürü de yok. Cemil Meriç İslam’a hürmetkardır. Fakat” Kur’anın nüzulünden sonra yaşamış bir Hint filozofuna rahatça “Yeni bir peygamber R. M. Ro” deyip çıkıvermiş hem de “tek tanrılı bir din kurmuştu “diyordu.Bu tür konularda Mehmet Bey’i ikaz ettim o da derginin İstanbul merkezini aradı.”

Sait Abi İslam Dünyasının geri kalışında Tenkit’in noksanlığını görüyordu. Ona göre “vücuda giren yabancı bir maddeden rahatsız olmayan morfin yemiş bir bünye gibi bir cemiyet de temel aksamalardan fertlerini otomatikman alarma geçiremiyorsa veya fertler cemiyetlerinin arızalanmalarından habersiz rahat görünen (vurdum duymaz) ızdırapsız bir hayat sürdürüyorsa artık bu tür insan toplulukları içtimai bütünleşmeyi gerçekleştirememiştir.

Sait Abi ele aldığı kişiler hakkında tenkitte yazsa bazılarının zan ettiği gibi toptan ret etmezdi.”Hadislerde böyle yazmış, Kur’an böyle demiş” gibi gelişi güzel kaynaksız konuşuldu mu çok sert tepki gösterirdi. “ bu davranış şekli vahye göre büyük bir zulümdür” derdi.


Sait Abi, entelektüel seviyesi yerinde olan fikre anlayış gösteren kendisi ile temel konular dışındaki hususlar da aynı düşünmeyen kesimlerle de çok iyi dostlukları vardı. Bunlardan biri Elazığ’da dergah işleten Sadi Özen’le kurduğu dostluktu.Bu dostlukları Sait Abi’nin 2002’deki rahatsızlığına kadar sürdü.Yatakta olmasına rağmen Sadi Özen’in iki kitabını da okuyup kritiğini bildirmişti.

Sadi Özen’in Sait Abi ile ilgili hatırası şöyle:” Üstad Said Çekmegil Beyefendiyle Bilal Sürgeç kardeşimiz vasıtasıyla tanıştık. Ben kendisini çok seneler evvel gıyaben tanıyordum. Fikirlerini az çok biliyordum. Elazığ’da kitapçılık yaptığım zaman onun talebelerinden Fırat Üniversitesinde okuyan gençler vardı. Sürekli yanıma gelir sohbet ederdik. Anlaşamadığımız mevzulara rağmen ben onları onlar da beni severdi.

1993 yılında hüzünlü bir sonbahar günü Bilal Sürgeç kardeşimin daveti üzerine bir öğretmen arkadaşla Sait Çekmegil’le tanışmak için Malatya’ya gittik.

Bilal Bey bizi karşıladı.. Beraberce üstadı evinden aldık. Sohbet edeceğimiz müsait ve güzel bir mekana gittik (Özka Tesisleri).

Üstad konuşmaya başladı. Baktım kesin çizgileri var. İçimden ‘’ eyvah keşke gelmeseydim’’dedim. Sussam kendimi inkar edeceğim, konuşsam üstadı kıracağım yarabbi senin kitabına pazarlıksız teslim olmuş bu kulunu kırmamak için bana bir çıkış yolu göster diye içimden dua ettim. Çok tatlı ve yumuşak bir lisanla bazı mevzularda kendisinin görüşlerine katılmadığımı söyledim. Cevabı beni çok sevindirdi ve mutlu etti

Dedi ki;’’ fikirlerimi kabul etmemen gayet normal’’ Kırılmazımsın” diye sordum. Üstad dedi ki:” Ne münasebet istediğin gibi beni eleştirmede kendi değerlerini savunmada hür ve özgürsün.” Benden tarafta hiçbir sakınca ve gücenme olmaz. Dedim ki ‘’üstad sen ne güzel bir adamsın.’’ İlk defa eleştirilere açık meşrebinde taassup göstermeyen hoşgörü sahibi bir elitle karşılaşıyorum. Savaş başlamıştı. Fena fillah nazariyesinden vahdet-i görüşüne kadar birçok konuda tartıştık. Tartışma kah gülüşme ile kah esprilerle akşama kadar sürdü. Çok seviyeli bir tartışma ve çok mutlu bir gün geçmişti.Benim için anlaşmamızın veya anlaşmamamızın hiçbir önemi yoktu. Üstad Çekmegil insanları monarklaştırmıyordu. Bu benim için yeterliydi. Anlaşmamızın veya anlaşmamamızın önemi yoktu.

O gün üç ayrı yerde oturduk bu geçişlerde dergahımızda neyli ve kudümlü kayıt yaptığımız zikir kaseti bindiğimiz taksinin teybinde çalıyordu. Akşam vakti ayrılacağımız zaman Üstat” Sadi Kardeşim şu dinlediğimiz kasedi lütfeder misin?” diye benden kasedi istedi. Ben “ Aaa! Üstad hem bize karşısın hem de kasedimizi istiyorsun.” Dedi ki “Aşk başka”... Kaseti takdim ettim. Sarıldık, koklaştık birbirini seven iki anlayan hazin gönüllerle vedalaştık. Hala o tatlı günü gönül ülkemde hissederek yaşıyorum.”

Sait Abi ile Sadi Özen arasında mektuplaşmalar daha sonra da sürdü.Bu tartışmalardaki konu Sadi Özen’in Muaviye hakkında ve Ankalar ile Kargalar hakkındaki kitabıydı. Sadi Abi, Sadi Özen için “Bu bilinen klasik şeyhlerden değil entelektüel yanı var. Fikir ve eleştiriye de açık.”

(Devam edecek inş.)

Bilal Sürgeç
Yorum yazabilmeniz için üye girişi yapmanız gerekmektedir.