Nagehan Bir Şa're Vardım...

“Nagehân bir şare vardım, o şarı yapılır gördüm.”

Şeyho DUMAN(*)
O yapılmakta olan şehrin, binalarının dış mimarisi o kadar güzel bir görünüm arz ediyordu ki, bakanı mest-u hayran bırakıyordu. Zahirine bakanı adeta büyülüyor, ser mest ediyordu. O güzel görünümlü evlerden birine girelim istedik. Girmez olaydık. İçeride öyle düzensizlikler, kokular yayılıyordu ki; bu çelişkili görünümden rahatsız olmamak mümkün değildi. Dışı ile içi, bu kadar farklılık gösteren başka şey görülemez. Birbiriyle uyumlu bir bölümünü görmeyi ne kadar da isterdik. Heyhât…

Minarelerinde beş vakit ilanı yapılan O’nun (Allah’ın) büyüklüğü ve yüceliği ne kadar cazip … “Allahu ekber” denilerek yeryüzüne güzel seslerle büyüklüğü, İlahlığı ilan edilen O (c.c.) yüce (Müteâl)… Bu görkemli görünüm arz eden bu cümlelerin (binanın) içine girdik, baktık ki ilan edilen O, dış görünümünden fersah fersah uzak… En büyük O’dur diye ilan ettikleri kavramın içi yok. Başka büyük zannettikleri varlıkların sıfatları tadad ediliyor. “O’ndan başka ilah yoktur” diye ilanı yapılan (La ilâhe ille’l-lâh) ‘ın dışı var ama içeriği itibariyle hayattan koparılmış. (La ilâhe ille’l-lâh) güzel ses ile terennümden başka bir şey ifade etmiyor.

İlah olarak tek Allah’ın kabul edilmesi terennüm edilirken, içerde ve pratik olarak hayatta tatbikatına rastlamak ne mümkün?

Halbuki beş vakitte ilanı yapılan o Müteâl (c.c.), elçisine gönderdiği mesajlarında “Onlar Allah’ın birleştirilmesini emrettiğini birleştirirler…” (Ra’d suresi :21) buyurarak, “içeriyi ve dışarıyı birbirine bağlayın” diyordu.

Bilmem ki ne gün içi harap binanın tesviyesi gerçekleşir? İç donanımını kaybedenlerin dışlarına bu kayıplarını yansıtmamak için gösterdikleri sınırsız gayretler bundandır. Bu şaşaalı ve her tarafı mermerle kaplı mescid ve camilerin çağrılarına kulak verilirse, onların hazin öykülerinin terennümü işitilir. Tıpkı kültür ve inancını kaybeden içsiz insanların; bu yoksulluklarını, dışlarına verdikleri önem ve süslemelerle gidermeye çalıştıkları gibi…

İç mimarlarımızın yokluğundandır ki camilerimiz, minarelerindeki “Allahu ekber” ilanını içeriye yansıtamıyor. Cesetlerle dolu bu mekanlar âdetâ bir “dırara” dönüşüyor…Bindörtyüz yıl önce ölüleri dirilten o nefes bugün nerede..? Sure-i Hadid de “Elem ye’ni..”24 cümlesiyle başlayan mesajın verildiği hal mı yaşanıyor?

Artık o bindörtyüz yıl önce gelen mesajlar mezarlıklarda ardı arkası kesilmeden terennüm edilmeye devam ediyor. Karşıyaka mezarlığı ve diğer yerlerde bulunan ölüler diyarında bütün gün o diriltilmek için gelen mesajlar tekrarlanıp duruyor.Dirilere hitap eden “Ey iman edenler, borçlandığınız zaman onu yazın…” anlam ifadeli yüce buyruk, kabristan sakinlerine okunuyor. İçi kokuşan, dışı şaşaalı diğer mekanlarda ise; adı geçen mesajı dinlerken gözyaşı dökenlere hayret edenler olursa, onlara ölüler diyarında olduklarını unutmamalarını tavsiye ederim.

Kurtuluşumuz binanın dışı ile içerisini aynı seviyeye getirmek, çelişkiler yaşamamak ile gerçekleşir. Ve’s-selam.

“Nagehân bir şare vardım, o şarı yapılır gördüm.”
(Şeyho DUMAN)

(*) E.Vaiz

Şeyho Duman(*)
dedemin mesleği
07.05.2011

Değerli Duman,çok güzel bir tema işlemişsiniz ,naçizane tebrikler.İnsanın iç ve dış dengesi ancak bilimle sağlanabilir.Kur'an,Hadis külliyatı, sonra onların yanında tabii bilimler insanın cehaletini yok edecek kaynaklardır.Bu denge ile mezarların içi de temiz olabilir.İnşaallah insanoğlu bu fikirle (doğru) yolunu bulur.Bu buluşta hiçbir istina olmaz.Sağlıcakla kalınız.Ercan Arslaner.

marlon
05.05.2011

ben dahi yapılır oldum,taşu toprağ arasında...

Yorum yazabilmeniz için üye girişi yapmanız gerekmektedir.