SERVER VAKFI "MEHMET AKİF YILI " ETKİNLİKLERİ...

SERVER VAKFI "MEHMET AKİF YILI " ETKİNLİKLERİNE
SELAMİ ÇEKMEGİL’LE BAŞLAMIŞTI...

Necati ÇAVDAR
SERVER VAKFI'nda "Çarşamba Sohbetleri" programına katılarak "İstiklalimiz ve Mehmet Akif" konusunu işleyen müellif, Hukukçu,Yazar ve Düşünce adamı Selami Çekmegil, Mehmet Akif'in sanat anlayışı, insani yönü, yaşantısı ve düşünce dünyasına ilişkin örnekler verdi.

2011 yılının Akif Ersoy'un vefatının 75. ve İstiklal Marşı'nın kabulünün 90. yılı olması dolayısıyla "Mehmet Akif Yılı" ilan edildiğine dikkat çeken Selami ÇEKMEGİL:

"Mehmet Akif Yılını ilk kutlayan Milli Piyango İdaresi olmuş. Akif'e birtek Milli Piyango sahip çıkmış. Ve Mehmet Akif adına piyango bileti basmış. Düşünün, Akif gibi bir adamı Milli Piyango anıyor ve adıyla bilet basıyor… ." diye söze başladı...

Yapılan anketsel bir araştırmaya göre, bir çok yabancı sanatçı ve devlet adamının dahi %90'lara varan tanınmışlığının yanıda Mehmet Akif'in ancak %50 tanındığına vurgu yapan Çekmegil:
%50 bile gerçeği yansıtmıyor; fazla. Çünkü toplum Akif'i sadece isim olarak ve İstiklal Marşı şairi sıfatıyla tanıyor. Bu da Mehmet Akif’i tanımak anlamına gelmez. Mehmet Akif'i tüm cepheleri ile tanımamız; topluma mal etmemiz gerek." dedi.

AKİF, KAVMİYETÇİ DEĞİL, MİLLİYETÇİ İDİ
Millet kavramını kavrayamayanların -baba tarafından İpek'li Arnavut, ana tarafından Buharalı Türk olan- Akifi "kavmiyetçi gibi göstermelerine dikkat çeken Çekmegil, bu konudaki görüşlerini şöyle dile getirdi:
Ona göre, 'Irk', “Millet” ve “kavim” kelimelerinin anlamını bilmeyenler -ve hatta onu en iyi tanıdığını söyleyenler bile- bir bakıyorsunuz Akif'i "milliyetçilik"ten kavmiyetçiliğe götürüyorlar… Buna kanıt olarak da “Irkıma yok, İzmihlal" cümlesini gösteriyorlar…

Oysa Akif, Kur'an-ı tercüme edecek derecede Arapça'ya vakıf bir insan... Her üçü de Arapça kökenli olan 'Irk, 'millet' ve "kavim" kelimelerinin farkını bilmemesi; bilmeden yazı ve şiirlerinde kullanması mümkün mü? diye sordu ve konu üzerinde biraz da ipuçları verdi…

Selami Beye göre, 'Irk', “Millet” ve “kavim” kelimelerinin anlamını bilmeyenler bence şu mısraları çağrıştırırcasına:
"Bir zamanlar biz de millet; hem nasıl milletmişiz:
"Gelmişiz dünyaya; milliyet nedir öğretmişiz!
"Kapkaranlıkken bütün âfâkı insaniyetin,
"Nur olup fışkırmışız tâ sinesinden zulmetin."
diye haykırarak Millet bütünlüğünü savunan Akif'i "Kavmiyetçi" gibi gösterme garabetine düşüyorlardı…

Ona göre, baştan sona Safahat’ın tümünde kavmiyetçiliğe karşı çıkmış olan Akif, hiç kavmiyetçi olmadı; hep Müslüman kaldı ve ebediyete bu mukaddes Millet’in muttaki bir mütefekkiri olarak göçtü…

Akif'in bütün eserlerinde "Millet"e ve o "Millet"in milliyetçiliğine övgü, kavmiyetçiliğe ise yergi vardır. Der ki:
“Hani Milliyetin İslam idi kavmiyet ne!
“Fikri kavmiyeti Şeytan mı sokan zihninize!”
Ve devam eder:
"Ayrılık hissi nasıl da girdi sizin beyninize?"
Böylesine net ve doğru ifadelerle kavmiyetçiliği ret eden Akif, saf, temiz ve kavi bir Müslüman, bilinçli ve duygulu bir milliyetçidir..

İSTİKLAL
Akif'in "İstiklal" anlayışını da anlatan Çekmegil, bu konuda da şöyle konuştu:

İstiklal, önceden bağımlı olmayı çağrıştırıyor.
Akif’i istiklal şairi olmaya yönlendiren 'esirlik' zamanları ne zaman başlar?.
Bizim ilk düşünsel esaretimiz, Tanzimat ile, Mustafa Reşit Paşa ile başlar.
Mustafa Reşit Paşa, kendi irademiz ve kendi mücadelemizle kurduğumuz 'Osmanlı' tarifini başka şekle sokarak bize Fransız anlayışını enjekte etmişti...

30 yıl savaşları, kilise savaşları, 100 yıl savaşları, 1. 2. Cihan savaşları v.s. örneklerinde görüldüğü gibi Kıt'a Avrupa'sının felsefesi hep çatışmadır.

Dünya'da uzun soluklu mücadele(*) ruhu taşıyan uzun süreli iki imparatorluk var. Biri Osmanlı, diğeri ise İngiltere.
Mustafa Reşit Paşa, Osmanlı'nın bir ve bağımsız niteliğini değiştirirken Batının İngiliz tarzını değil de Fransız felsefesini enjekte etmişti.
Ve 1839'a kadar 'yolsuzluk ve hırsızlık' yapan "sadrazam ve paşalar" Padişah tarafından görevden alınıp tecziye edilirken bu tarihten sonra 'devşirme' sadrazam ve paşalar, Türk ve Müslüman padişah kellesi almaya başlıyorlar.
Bir tarihçimizin (Sn. İlber Ortaylı) Ankara Barosunda verdiği bir konferanstan algıladığım bir intiba olarak söylersem, 1839, böylesine tersine bir trendin başlangıcı oldu bizde; 'devşirmeler ve azınlıklar", Sultan Abd-ul-Aziz'i zindanda katlettiler...

Aslında Mustafa Reşit darbesiyle çöken yapı, 'Lale devri'nden başlayan çürümenin bir sonucuydu... M. Said Çekmegil'in anlatımıyla:
"Herşey Cumanın Pazara dönmesiyle başlamadı,
"Bu beden bu yarayı taa ötelerden aldı."

Bu çürümenin açık görüntüsü sultan ll Mahmut dönemidir. Bu dönemde Batı felsefesine duyulan özenti o kadar ileri gitmişti ki, padişah sarayın bahçesine kendi heykelini bile dikmişti diye nakiller var…

Tanzimat ve daha sonra da Meşrutiyet aydınları Fransa’da okuduklarını aynen veya katkılı şekilde tercüme ve propoganda ederek topluma yaygınlaştırmıştılar.
xxx

Babası, çocuk iken Akif'i, Fatih Camii'ne götürüyor. Bu ziyaret Akif'in ruhunda önemli yansımalara sebeb oluyor.
İlk tahsilini babasından alan Mehmet Akif, babasının orjinal İslam telkini ile yetişiyor ve Arapçayı ondan öğrenmeye başlıyor. Arapçadan başka Farsça ve Fransızcayı da öğreniyor... Sadi'ye uzanıyor. "Sadi o bizim Şarkı'mızın ruh-i kemali" diyor. zamanının en belirgin okullarında; Mülkiye Baytar Mektebinde okuyarak baytar oluyor..

Döneminde çok karışık bir fikri ortam var.. Akif, bu fikri ortamda çok güçlü bir fikir adamı olarak temayüz ediyor. İstiklal anlayışını bu gücüyle Anadolu'ya yayıyor.

1908 de ilk fikri ürünlerini yayınlamaya başlayan Mehmet Akif; Milletin değerlerine yabancı fikirler ileri süren, Abdullah Cevdet, Ziya Gökalp; Tanzimat ve meşrutiyet ediplerine, Tevfik Fikret’lere ve de Fransızca metinleri, dolaylı şekilde Türkçeleştirip, Avrupai düşünüş tarzını Toplumumuza aktaran Servet-i funun'culara uzak duruyor; farklı bir fikri hüviyet sergiliyor…

Mehmet Akif; aziz milletimizin son kalesi Anadolu'da düşünsel alanda Tanzimat ve Meşrutiyet dualizmine son vermek için azim çabalar sarfediyor...

Çekmegil’e göre İstiklal Marşımız, bu mücadelenin düşünsel yansıması, özlenen İstiklalimizin simgesel terennümüdür.
İstiklal Marşı, bu istiklalin tapusudur.
Akif, istiklal mücadelemizin her safhasında vardır. Ve en ön saflardadır, ve hep öyle olacaktır...

TEVEKÜL YANLIŞ ANLAŞILMIŞTI
Endülüs düştüğü zaman Padul Tepesi’nde bırakıp çıktığı güzelim ülkesini ağlayarak seyreden ve gözyaşına boğulan Endülüs Hükümdarına annesinin tedipkar bir uslupla ne söylediğini Mehmet Akif Ersoy şöyle mısraa döker; der ki:
“Endülüs tacı elinden alınan bahtı kara
"Savuşurken o güzel mülkü verip ağyara
"Tırmanır bir tepenin üstüne etrafa bakar
"Bırakıp çıktığı cennet gibi zümrüt ovalar
"Başlar ağlatmaya biçareyi hüngür hüngür
"Karşıdan valide sultan bunu pek haklı görür
"Derki: çarpışmadın erkek gibi düşmanlarla,
"Şimdi hiç yoksa kadınlar gibi olsun ağla!..”

Akif bu şiiri ile, hiç bir şey yapmadan beklemenin tevekkül olmadığını, çalışmak, tehlikeye karşı tedbir almak gerektiğini telkin eder..
“Çalış dedikçe Şeriat, çalışmadın durdun,
"Onun hesabına birçok hurafe uydurdun!
"Sonunda bir de “tevekkül” sokuşturup araya,
"Zavallı dini çevirdin onunla maskaraya!"
...
Ey dipdiri meyyit, kalk, iki el bir baş içindir.
Davransana bak el de senin baş ta senindir"
şeklinde yazdığı üzere Akif, tevekkül üzerinde çok durur. Bunun miskinlik olmadığını, çalışmak gerektiğini söyler.

- AKİF; YIKICI DEĞİL YAPICIDIR
Çekmegil konuşmasının sonuna doğru şunları da tamamlayıcı bilgi kabilinden önemle belirtti. Ona göre:
"Yıkmak insanlara yapmak gibi kıymet mi verir,
"Onu en çolpa herifler de emin ol becerir.
"Sade sen gösteriver 'işte budur kubbe' diye,
"İki ırgatla iner şimdi Süleymaniye.
"Ama yeniden gel kaldıralım dendi mi heyhat o zaman,
"Bir Süleyman daha lazım yeniden bir de Sinan."

diye seslenen Akif:
-yıkıcı değil, yapıcıdır.
-Düşündüklerini ve Müslümanlığını tavizsizce yaşayan adamdır.
-Randevusuna uymayan ciddiyetsiz arkadaşıyla, irtibatını dahi keser.
-Müslümanlığı, mümkün olduğunca tavizsiz ve inandığı gibi yaşamak ister.
-Paraya ihtirası sıfırdır…

Kur'an tercümesi, o günün şartlarında çok iyi bir ücret karşılığı, Mehmet Akif'e verilir. Fakat o –sözleşme yaptığı halde- bundan daha sonra rica, minnet vazgeçer..
İstikllal Marşı için konan ve o gün için çok iyi para olan 500 lirayı da –belki de yüreğindeki safiyete gölge düşmesin diye, onu Milletim yazdı diyerek- almaz.

- HURAFEYE de KARŞI
Akif; Peygamber adına uydurmacılığa ve uydurulanlara çok kızar:
"Yıktın da din-i Mübin i yerine baska din kurdun…”
“ Nebiye atfile binlerce herze uydurdun..."
Ve yine:
Doğrudan Kuran’dan alarak ilhamı
Asrın idrakine söyletmeliyiz İslamı!.."
diyerek dine sokulan hurafelerle mücadele eden Akif, uydurmalara kapılmış müslümanları da çok eleştirir.

O Peygamber adına uydurulanlara çok kızar; “tasavvuf” adı altında zerkedilen uyuşturucu “şıra”ya, yalan yanlış nakillere, köhneliğe karşıdır… O gerçek bir ehl-i tariktir; Doğruyol -Sıratı Müstakim- üzeredir.

-Çekmegil; konuşmasının sonunda soru cevap bölümünde Akif'in "Mısır günleri" ile ilgili olarak sorulan bir soruya şu şekilde bir cevap verdi:
"Ben Akif'in Mısır'a sürüldüğünü hiç duymadım hiç okumadım; ilk defa sizden duyuyorum…
Akif Mısır'a kaçmadı da. Gönderilmedi de.
Kendisi gitti... Seyahat etti… bilgi ve duygu artırımı için gitti belki de, dedi ve:
O, seyahat etmek isteyemez mi yani; O’nun seyahat hürriyeti yok mu?
diye bir soru ile soruya mukabele etti ve ekledi:
Mehmet Akif Mısırda geçirdiği günlerinde bu Ülkesini çok özlemişti; geldi ve temelli yerleşti…”
Hem de bir daha başka bir yere gitmemek üzere buradan -bu kez de- Cennet yolculuğuna başladı demek istedi anladığımız kadarıyla…

Teşekkürler Çekmegil...

Necati ÇAVDAR
(*)Osmanlı'da adalet için; İngilizde ekonomi için.
kriter

Necati ÇAVDAR
necaticavdar
13.03.2011

Umarım, yanlış anlamamışızdır

Selami ağbi, Esas biz teşekkür ederiz Çünkü, rahmetli Mehmet Akif'i sadece bir şiirine hapsediyor. O kalıp içinde sadece ismini öğreniyoruz. Genç nesillere de o kalıp Mehmet Akif'i belletiyoruz.. Hatta ezberletiyoruz. Hatta ne dediğini de anlamadan. Çünkü, artık mazi ve medeniyetimiz ile alakamız kesildiği gibi Mehmet Akiflerin "dili" bize o kadar yabancı ki. Bir başka nakilciye-tercumana- ihtiyaç duyuyor, nakledenin anladığı kadarıyla öğreniyoruz. Hoş, diğer fikri üretimi haricinde sadece bizi tek bir şiirine hapsettikleri "İstiklal Marşı " bile olsa milletimiz açısından Mehmet Akif'i mümtaz kılar. O'nu devleştirir. Fakat sizden öğreniyoruz ki, değerler erozyonu sırasında bir yerden başka dünyalara taşıma çabalarına/yönlendirmelerine, sathi arayışlara karşı milletin kendi ruh kökünü uyandırma gayretleri başlı başına destansı bir mücadele.. İnsani, İslami duruşu... Hayata bakışı ve düşündüğünü uygulama biçimi,azmi az şey mi? Ve başka yönleri. Sizin anlattıklarınızdan öğreniyoruz ki Mehmet Akif, abide şahsiyet.. Her haliyle "bütün- kül" bir misyonun her haliyle bizzat yaşayan öğreticisi.. Bize bilmediklerimizi, farkında olamadıklarımızı öğrettiğiniz için teşekkürler. Bu garip, belki sizin anlattığınızı değil anlayamadıklarını yazıya döktü.. Kusur var ise bize ait. Allah cümle iman sahipleri ile beraber Mehmet Akif'e rahmetler eylesin. Milletimize de Mehmet Akiflerin arzu ettiği nesiller, güzel günler nasip etsin. Ağzınıza sağlık.. Düşünen beyninize kuvvet.. O, insanların evlerine hapsolduğu, -başkalarının kolayca mazeret üreterek gelmeyebileceği - karlı ve soğuk bir Ankara' Mart'ın da -tıpkı Akif gibi,- gelerek bizi bilgi sahibi yapıp,aydınlattınız. Teşekkürlerle..

Selami Çekmegil
13.03.2011

Tabi toplantıyı şereflendiren misafirler

Tabii o adım atılmaz kar ikliminde sıcak yuvalarından çıkarak Vakfa kadar gelen ve eleştirileriyle sohbeti değerlendiren saygıdeğer dinleyenlerime de... Onlara da yürekten teşekkürler... Selami ÇEKMEGİL

Selami Çekmegil
13.03.2011

Teşekkürler...

Teşekkürler değerli Necati kardeşim; benim söylediklerimi de Akifi'de benden çok daha iyi anlatmışın. Sana, Nevzat beye, Server vakfına ve yöneticilerine yürekten teşekkürler...

Yorum yazabilmeniz için üye girişi yapmanız gerekmektedir.