ŞEYTANLA YAŞAMAK
ŞEYTANLA YAŞAMAK
Müslüman’ın temel becerilerinden biri de şeytanla yaşamayı başarmasıdır.
İslam’ı anlamaya çalışırken zorlandığım konulardan başında; şeytanın yaratılışı ve insanı saptırma çabalarına Allah tarafından izin verilmiş olması geliyordu. Bu konunun toplum tarafından tam anlaşılmadığı kanaatini taşıyorum.
Müslümanların Hac ibadetini tamamlamalarında zorunlu kılınan olaylardan biri de şeytan taşlamaktır. Buradaki taşlama hadisesi bana hep ilginç gelmiştir. Çünkü taşlama sonuçta bir yok etme değil; geçici olarak uzaklaştırma eylemidir. Müslüman şeytanı kati olarak yenmeyi, öldürüp yok etmeyi değil de onu yanından kovmayı amaçlamaktadır.
Bir mühendisin mekanik bir düşünceyle yetiştiriliyor olmasından mıdır bilmiyorum bana her zaman sorunları kökünden çözmek kesin bir yöntem gibi görünmüştür. Bu mantıktan hareketle şeytanı kati olarak yenip daha sonraki hayatın günahsız ve itaatkar bir kul olarak tamamlamak daha anlamlı görünmüştür. Fakat bunun için insana bir yol verilmediğini fark etmek zor değildir. İnsanı bekleyen; şeytanla daimi bir kapışma; bazen mağlubiyet ve acı, sonrasında zafer ve daha bilenmiş bir bilinçle hiç bitmeyecek olan savaşa devam etmektir.
Konuya tam vakıf olunmadığında, şeytanın yaratılışının insanın varlığına aykırı olduğu zannedilebilir. Nasıl öyle anlaşılmasın ki o Adem’i cennetten yeryüzüne indiren günahın müsebbibi; azmettiricisidir. Dünyada karşımıza çıkan her zorlukta insanoğlunun bu hadiseyi hatırlayıp hayıflanmaması elde midir; ardında da şeytana lanet okumaması!..
Doğrusu kendi adıma Adem’in yaptığından niçin ben sorumlu tutularak yeryüzünde bunca zorluğa muhatap kılındığımı çok düşünmüşümdür. Siyasi olaylarla bu kadar yakından ilgilenmeseydim belki bu konunun kendimce çözümünü bulmam mümkün olmayacaktı.
Öğrencilik döneminde aynı evi paylaştığımız arkadaşlardan hukuk tahsil edenler olması bazı konuları anlamama yardım eden unsurlardan biridir. Mesela Krallar bize mutlak güç sahibi insanlar şeklinde öğretilmişlerdi. Onların halka vergi koyarken tepkiden çekinip mantıklı gelecek isimler altında halkı vergilendirdikleri Hukuk Fakültesi ders kitaplarında öğretiliyordu; siyasi partilerin birbirilerine rakipmiş gibi görünüp aynı mihrak tarafından güdümlendirildiği de… Böylece muhalif partinin yaptıkları sadece iktidarın daha da güçlenmesine yol açıyordu. Öyle ya! Bir yerde bir güç odağı varsa ve her şeye hâkimse niçin başka bir güce müsaade etsin? Belki hayatta kalmasına müsaade eder ancak kendisiyle başa baş bir mücadeleye niçin göz yumsun? Bir güç rakibini tam yenmeden nasıl kendini emniyette hissedebilir ki?
Kavramlar tam yerine oturmayınca insan, şeytanı Allah’ın karşıtıymış gibi algılayabiliyor. Hâlbuki O, Allah’ın değil; insanın düşmanıdır. Allah’ım emriyle serbest bırakılmıştır. Kâinatta hiçbir şey eğlence olsun diye ve faydasız yaratılmadığı için şeytanın varlığı da insan için büyük nimetlerden biridir; ki bazen bizim aklımızı çeler, yanlışa sürükler ve sonrasında Rabbimizin büyüklüğünü, ilmini ve kudretini daha iyi kavrarız.
Müslümanlığı seçen kişi şeytanla yaşamayı kabullenmiştir. Şeytanın varlığının sebebini anlamayanlar hayatı da kavrayamazlar. Şeytanı kabullenen Müslüman hiçbir şeye militanca; yani yok etmek üzere düşman olmaz. Şeytanın varlığını anlamak onu yüce gönüllü, bilge bir kişi yapacaktır. Bu varlığı kabullendiğinizde hayatta hiçbir şey size acı ve gerçekmiş gibi gelmeyecektir. Nasıl bir tiyatro sahnesinde oyuncular, oyun içinde birbirinin boğazına sarılmışken oyundan sonra dost oluyorlarsa… Oyuncular oyundan sonra dost olurlar çünkü ortadaki şeyin bir oyun, bir eğlence olduğunu bilirler. Bunun gibi Müslüman da şeytan dahi olsa ona militanca düşman olmaz. En fazla kendisini kötülüğe yönelttiğinde onu taşlayarak yanından kovar.
Hayatı ve Rab'bimizi idrak etmeyi kolaylaştırsın diye şeytanı yaratıp serbest bırakan Allah ne büyük bir ilimin sahibidir! Rabbin yöntemini kavrayıp bunu insan yönetme (politika) sahnesinde kullanan akıl ne yaman bir akıldır!..
Buyrun sema yapalım birlikte...
Yazara katılmak mümkün değil... Şeytanı yok etmek zaten beni ademin harcı değil ki... Yazar diyor ki: "Müslümanlığı seçen kişi şeytanla yaşamayı kabullenmiştir". Ben de diyorum ki: "müslüman şeytanla yaşamayı kabullenmez ve kabullenmemelidir de". Sait Çekmegil evine televizyon sokmayarak ne yapmıştır? Şeytanla birlikte yaşamayı reddetmiştir. Bu belki militanca bir düşmanlıktır ama cennette öncüler arasına sokacak bir olgudur ve bunu yapabilenlere ancak gıpta edilir. Sayın yazarı ve beğenilerini ifade eden Burhan Beyi bir kez daha tefekkür etmeye davet ediyorum.
teşekkür
kıymetli kardeşim çok güzel kendine özgün yorumlarını dikkatle izliyorum ve istifade ediyorum.inş bu çalışmalarını bir kitapta toplar ve insanların istifadesine sunar.