SÜNNİLİK MEZHEP DEĞİL, İSLAMIN KENDİSİDİR

SÜNNİLİK MEZHEP DEĞİL, İSLAMIN KENDİSİDİR
Raci DURCAN

10 yıl kadar önce, internet yeni yaygınlaşmaya başladığı günlerde rağbet ettiğim şeylerden biri de yabancılarla sohbet (chat) yapmaktı. Fazla yurtdışı seyahati yapmamış olmam ve yabancı dilimin akıcı bir konuşmayı desteklememesi gibi nedenlerle yazılı sohbet (chat) yaparak bu açığımı kapatabileceğimi düşünmüş olmalıyım. Bu sohbetlerde karşılaştığım birini hiç unutamıyorum. 50 yaşlarda olduğunu tahmin ettiğim Brezilyalı bir bayanın Hristiyanlık propagandasına maruz kalmış, adeta bombardımana tutulmuştum. Özenle bulup söylediğim şeylerin üzerinde hiç durmuyor, belki
de okumuyordu bile. Muhtemelen daha önce hazırlamış olduğu metinlerden bana otomatik gönderimler yapıyordu. Brezilya gibi bir ülkeden böylesine dindar bir kadınla karşılaşmış olmak zaten yeterince şaşırtıcıydı. Kadın; hayatı bizlere Allah’ın verdiğini ve dolayısıyla kendimizi sadece O’na adayarak O’nun için yaşamamız gerektiğini söylüyordu. Konuşmanın bu noktasında iyice afallamıştım. Avrupa’da bile değil, Brezilya’daki bir kadın ülkemizdeki İslamcı söylemin bu başat fikrinden nasıl ve nerede haberdar olup etkilenmiş olabilirdi?


Hadiseyi çözmem vakit aldı tabii ki. Fakat fikri yapımda önemli düzeltmeler yapmam gerektiğini fark ettirdi. Adeta kendime gelmiş, toplumda ve bir derecede bende kök salmış olan düşünceleri sorgulama fırsatı bulmuştum. Bir etkilenme söz konusuydu tabii ancak başta düşündüğüm gibi onlar bizden değil; biz onlardan etkilenmiştik. Hristiyanlıktan hiç haberi olmayan, o konuda hiçbir şey okumamış insanların Hıristiyan temel mantığıyla düşünüyor olması şaşırtıcıydı. İslamcılık adı altında zihnimize yerleşen bu düşünce şekli hayatın hiçe sayılıp sahibine adanmasını öğütlüyordu. Hayatı neşeyle değil; günahkâr bir ruh haliyle hüzün içinde yaşamalıydık. Hıristiyanlığın belirgin görünüşü buydu. Biraz daha derinlemesine düşündüğümde bu anlayışın 1979 İran devriminden sonra toplumda hızla revaç bulduğunu fark ettim. O dönem moda haline gelen İran asıllı yazarların en çok işlediği konuların başında şehit olma arzusu geliyordu. Kerbela’yı kara bir gün olarak anıp her günü ve her yeri Kerbela ile özdeşleştirmek en şiirsel anlayıştı. Bu propagandadan ülkemiz gençliği başta olmak üzere herkesin nasibini aldığını zannediyorum.

O günlerden bu günlere kalan önemli yanlışlardan biri halen kulaklarımızda çınlamakta, çeşitli vesilelerle karşımıza çıkmaktadır. ‘La sünniyya La şiiyya, İslamiyya’ diye sloganlaştırılmış olan anlayış oldukça revaç bulmuşa benziyor. Ne zaman bir yerlerde mezhep tartışması olsa; sloganlaşan bu sözler aynıyla olmasa dahi zihniyet olarak önümüze sürülmektedir. Böylece Sünni Müslümanlık; Şiilik gibi basit bir mezhebi anlayış derecesine düşürülmektedir. Şimdiye kadar bu konuda ne resmi makamlardan (Diyanet) ne de entelektüel çevrelerde bir eleştiriye rastlamamak düşündürücüdür.

Sünni anlayış, basit bir mezhebi yaklaşım değil; modern İslami çizginin kendisidir.

Bilindiği gibi İslam, kesintiye uğramadan ilk insandan günümüze kadar gelen tarihi bir derinliğe sahiptir. Dönem dönem gelmiş olan peygamberlerin tebliğ ettiklerinde temelde bir farklılık yoktur. Hz. İsa, Hz. Musa ve diğer peygamberlerin çağırdıkları şey aynıydı. Aynı davetin uygulamalarındaki farklılık başka bir din ya da mezhep adı altında değil; sadece sünnet adı altında ifade edilebilir. Hz. Muhammed’in nübüvvetinden sonra diğer uygulamalar hükmünü yitirmiş ve haberdar olan herkese O’na uymak farz kılınmıştır. Müslümanlığı peygamber gibi tatbik etmenin adı sünnete uymaktır. Sünnete uyma amacı taşıyıp bu yönde özen gösteren her mümin Sünni (sünnete uygun) müslümandır. Kasten sünnete karşı çıkmak, peygamberin uygulamalarına aykırı davranmak İslam çatısı altında kabul edilemez. Peygamberin arkadaşlarına ve çizgisini takip edenlere bilinçli düşmanlık yapmak, adı ne olursa olsun Müslümanlık olarak tarif edilemez.

Sünni İslam anlayışı, Hz. Muhammed’in uygulamalarını dinin esaslarından kabul eder. Sünneti kabul etmek müslümanın tercihine bırakılmamıştır. Ancak halkı Müslüman coğrafyalarda yaşamayan ve peygamberimizden bihaber insanların da bir Müslüman gibi düşünüp yaşayabileceğini kabul ediyoruz. İşte bu gibi kişiler Sünni olmasalar da Müslüman olabilirler. Fakat İslam coğrafyasında yaşayan herkesin bir şekilde Hz. Muhammed’in sünnetinden haberdar olduğunu kabul etmemiz için neden yoktur. Bu coğrafyada mutlaka birileri O’nun gibi namaz kılıyor, oruç tutuyor ve zekat veriyordur. Camilerde mutlaka Bilal Habeş gibi ezan okunuyordur. İşte bu bilgiler çerçevesinde bilinçli olarak Peygamberin sünnetine aykırılık, peygamberin öyle yaptığına inanarak karşı gelmek Müslümanlık olarak tarif edilemez. Peygamberi izlediğini söyleyen insanlara da sırf bu nedenle düşmanlık yapmak aynı hüküm dâhilindedir.

Ne şiiyiz ne Sünni; Müslümanız adı altında sloganlaşan zihniyet, aynı zamanda Müslümanlar arasında meydana gelen siyasi çatışmalardan da beri durmayı amaçlamaktadır. Bu anlayışın bu kadar kabul görmesinin altında yatan etmenlerden birinin de bu olduğunu düşünüyorum. Mesela Hz. Ali ile Hz. Ayşe arasında vuku bulan savaş, bu zihniyet tarafından kabul edilemezdir. Vaka’lar doğru değerlendirilemediğinden İslam tarihine şüphe ile yaklaşmaktalar. Yanlış değerlendirmelerine neden olan şey; temelde şii yaklaşımın bilinçaltına gün geçtikçe daha çok etki etmesindendir. Kerbela hadisesinin bu kadar çok ve uzun süredir gündeme getiriliyor oluşu Müslümanlar arası her mücadelenin bu olaya benzeyeceğe endişesine yol açmıştır. ‘Ancak kardeş’ olmaları beklenen Müslümanlar arası silahlı mücadeleden kaygılanılması, uzak durulması elbette yadırganamaz. Fakat bir hadise olmuşsa artık olmuştur ve tarih haline gelmiştir. Yanlış olan, artık tarih olmuş bir hadiseden sonra olayın taraflarını yargılamaktır. Şii yaklaşımın çok kolay yaptığı "Yezid" hakkındaki suçlamalardan cesaret alan bazıları, Hz. Ali ve Hz. Ayşe arasında vuku bulan savaştan dolayı utanç duyduklarını ifade edebilmektedirler. Günümüz ortamında ‘Müslüman’ adı altında siyaset yapan bazılarıyla siyasi mücadele yapanlardan bu ifadeleri dinlemek şaşırtıcıdır. Kendilerini mecbur hissettikleri bir mücadeleyi Hz. Ali ve Hz. Ayşe’ye yakıştıramamaktadırlar. Biraz daha dikkatli olsak, Hz. Ebubekir’in zekât vermeyi ret edenler üzerine ordu gönderdiğini görebileceğiz. Müslüman olmak demek başka bir müslümanın her yanlışına ve haksızlığına katlanacağız anlamına mı gelmektedir? İnsan günahkârdır ve Müslüman da günah işleyebilir, haksızlık yapabilir. Zulüm işleyen, haksızlık yapan müslümanı bu haliyle kardeş kabul etmemek değil; bilakis zulmüne engel olmamak günahtır. Yanlış olan onun bu haliyle savaşmamak değil; kardeş bilip bağra basmaktır. Kötülüklerin üzerini örtmektir. Sünnete uygun hareket etmek isteyen Müslümanlar Hz. Ebubekir, Hz. Ali ve Hz. Ayşe gibi o yanlışla mücadele eder, savaşırlar. Sünni Müslümanlık bunu gerektirir.

Yüzyılımızın sayılı fikir adamlarından Ali İzzet Begoviç, peygamberimizin hayatı göz önünde olmadan sadece Kurana bakarak şimdiki gibi sarih bir din anlayışına sahip olamayacağımız söylemektedir. Dinimize açıkça saldıramayanlar bizleri tarihimizden uzaklaştırarak bir muğlâklığın, anlaşılmazlığın içine mi yuvarlamak istiyorlar?
Sünni Müslümanlığa bir mezhep yaklaşımı gösterenler ‘peki o zaman İslam neredeydi? Nerededir?’ sorusunu cevaplandıramazlar. Peygamberin en yakın arkadaşlarına yapılan ithamlar, bu dinin peygamberden sonra yaşanıp yaşanmadığı konusunda Müslümanları şüpheye itmektedir. Şiilik ile Sünnilik eşit ya da muadil iki farklı ekol olarak adlandırılamaz.
Sünnilik bir mezhep değil; ilk insandan beri var olan İslamı Peygamberimiz gibi yaşama arzusunun beyanıdır.

Raci DURCAN
girisim
13.01.2010

Selahattin Kardeş çok önemli bir noktaya temas etmiş. Müslümanları ayırmamak, aynı çatı altında toplamak çok önemlidir. İslamı reddetmedikleri halde sadece vergi vermedikleri için Hz. Ebubekir savaş açmıştır. Sünneti takip eden Yavuz Sultan Selim dahi bu şekilde davranmıştır. Gücü oldukça Müslümanlar, ‘müslümanım’ diyenlerin ayrı baş çekmesinin önüne geçmelidirler diye düşünüyorum. Raci D.

admin
13.01.2010

ALEVİLİK SÜNNİLİKTEN AYRILAMAZ!..

ALEVİLİK SÜNNİLİKTEN AYRILAMAZ!.. Dr. SADETTİN BİLGİÇ Eski Milli Savunma Bakanı http://www.kriter.org/index.php?option=com_content&task=view&id=633&Itemid=48

selahaddin
11.01.2010

Selam

Bilal abi ''Hıristiyanlğın doğdu zaman ki saflığının bozulmasının en önemli nedeni ne olursa olsun taraftar bulma gayretidir.'' Cümleniz hangi akademik araştırmaya dayanıyor? Yazıya tek itirazınızın modern kelimesiyle kalmasıda ilginç! Rus rivayetide masal. İslamın o kadar mükemmel esaslarını anlayan akıl sahibi ruslar bu mükemmelliği alkole mi es geçmişler.Bu nasıl müslüman alimler ki rusları red etmişler, tedric neden düşünmemişler? Yani bu örnekten yola çıkıp bir takım müslümanları red etmek mi istiyoruz.

abdulhamid
06.01.2010

Zaten Siilerde Sünni de haberleri yok

bilal sürgeç
06.01.2010

taraftar bulma endişesi

Hıristiyanlğın doğdu zaman ki saflığının bozulmasının en önemli nedeni ne olursa olsun taraftar bulma gayretidir. Dünya tarihinde hayatı en iyi bilinen bir İslam Peygamberi varken bidat ve hurafe icad etmek en büyük zulümdür.

bilal sürgeç
04.01.2010

bu yazı okunmalı

Bir rivayet anlatılır:Ruslar hıristiyanlığı kabulden önce İslam hakkında bilgi alıp İslam'ın alkolü yasak eden kuralının kaldırılması durununda müslüman olacağını bildirirler bu istekleri o zamanki müslüman alimler tarafından red edilir. Hakikatin kitleye ihtiyacı yok.Kitlenin hakka ihtiyacı var. Dünya üzerinde bütün insanlar yanlışa sapsa tek insan Hak yolundan ayrılmaz. Bu yazının geniş kitlelerce okunmasını istiyorum.Tek itirazım var o da şu: Sünni anlayış, basit bir mezhebi yaklaşım değil; modern İslami çizginin kendisidir. "Raci Bey bu cümele içerisine "modern" kelimesini koymamalıydı.

Sanih
01.01.2010

Prof: Devlet şimdi Sünnilikle çatışıyor

http://www.kriter.org/index.php?option=com_content&task=view&id=1049&Itemid=5

kubha
26.12.2009

Darısı 2010'a!!!

2009'u iyi bir olayla hatırlayabilecek olmamıza seviniyorum. Bu yazı 2009'un bence en önemli olaylarından biri. 20 yüzyılda Mehmet Akif, Said Nursi, Sait Çekmegil gibi iman abidelerinin eserlerinin devamı niteliğindeki bu yazıdan dolayı yazarını canı gönülden tebrik ediyorum. Allah bu yazıyı anlayabilecek, kavrayabilecek nitelikteki dostlarımızın sayısını artırsın. Amin!

kubha
24.12.2009

Tebrikler

İyiyki sayın yazar ve editör, geçimlerini % 100 sanatlarından ve bilgilerinden kazanıyor da bu yazıyı yazabiliyor ve yayınlayabiliyorlar.

Yorum yazabilmeniz için üye girişi yapmanız gerekmektedir.