SUUU!..
SUUU!..
Ramazan TOPRAKLI
Ramazan TOPRAKLI

Sabah bir bakıyorum evde sular akmıyor. Bugün günlerden 8 Ağustos 2007
Çarşamba. 08.08.1968 tarihinde Karayollarında işe başladığım ilk gün
aklıma geliyor. Ne güzel bir tevafuk. Yarım saat sonra sabah ezanı
okunacak, ne yapsam acaba…? İnsanın duygularının kabarık, hayal gücünün
yüksek olduğu bir vakit… İn cin top oynuyor; her yer derin bir sükuta
boğulmuş… Düşüncelere dalıyorum…
Yarım maşrapa su ile abdest alıyorum… Tam o esnada Ezan-ı Muhammedi…
Allah-u ekber; Allah en büyük!.. Ondan büyük yoktur…
Cami dönüşü traş olayım diyorum. Traş olurken kullandığım fırça
üzerinde kalan sabun köpüklerini yıkamayıp bırakıyorum. Yüzümü de
sadece traş bıçağının değdiği yerleri üç-dört avuç su ile yıkamakla
yetiniyorum.
Çarşamba. 08.08.1968 tarihinde Karayollarında işe başladığım ilk gün
aklıma geliyor. Ne güzel bir tevafuk. Yarım saat sonra sabah ezanı
okunacak, ne yapsam acaba…? İnsanın duygularının kabarık, hayal gücünün
yüksek olduğu bir vakit… İn cin top oynuyor; her yer derin bir sükuta
boğulmuş… Düşüncelere dalıyorum…
Yarım maşrapa su ile abdest alıyorum… Tam o esnada Ezan-ı Muhammedi…
Allah-u ekber; Allah en büyük!.. Ondan büyük yoktur…
Cami dönüşü traş olayım diyorum. Traş olurken kullandığım fırça
üzerinde kalan sabun köpüklerini yıkamayıp bırakıyorum. Yüzümü de
sadece traş bıçağının değdiği yerleri üç-dört avuç su ile yıkamakla
yetiniyorum.
Resmi açıklamaya bakılırsa 72 saat sular akmayacak. Bakarsın 72 saat:
120 saat, belki de 150 saat olabilir. Kim bilir…
Tankerlere su alıp binanın deposuna bassak… Ya tankerle gelen su
kirli ise…? Acaba tankerler suyu nereden getiriyor? Kirlenmemiş
kuyuların suyunu kullanabiliriz… Derken geçen gün gazetede okuduğum
haber aklıma geliyor. Kuyulardaki sular da yavaş yavaş çekiliyormuş…
Düşünüyorum… Su kesintileri çıkar yol olmaz. Daha çok su israfına ve
suların kirlenmesine neden oluyor. Melih Gökçek'in ilk başkanlığında
Haziran,Temmuz, Ağustos aylarında su sıkıntısı vardı. Ben o zamanlar
ASKİ'de İçme Suları Daire Başkanı idim. Melih Bey'in emri ile
Ankara'nın muhtelif yerlerine 100 adet sondaj kuyusu açmıştık. Demirel
hemen ''yer altı suyuyla istediğiniz gibi oynayamazsınız'' demişti.
Koca Kurt, Devlet Eski Su İşleri Müdürü hemşehrim Demirel'in bu ikazını şimdi
daha iyi anlıyorum. Çünkü sondajlarla Akşehir Gölünü kurutmuştuk… Şimdi
sırada Beyşehir, Eğridir Gölleri var… Neyse; o günlerde Ankara'da %45 su
kaçağı vardı. Biz de eskimiş şebekeleri yenileyerek kaçağı %35 lere
indirmiştik. Halk bu kaçağın ne olduğunu pek anlamıyor. %12-15 arası
fiziki kaçak dediğimiz boşa giden su sızıntıları ki olabilir kaçak
budur. Avrupa'da bu rakam %5-8 arasındaymış. %20 civarında da
hırsızlık. Adam suyu sayaçtan geçirmeden gizli borularla iş yerine.
Oteline alıyor ve kullanıyor. Bu konuda işletme daire başkanı bir
arkadaşımın feveranı hala aklıma geliyor ama ben canımı sokakta bulmadım…
Meğer bir otelin gizli bir boru ile kaçak su tükettiğini, yaptıkları
denetimde görmüşlermiş. Lakin otelin kaba dayıları karşılarına geçip
tehditler savurmuşlar… Sıkı mı?..
Düşünüyorum… Ne yapsak acaba? Derken rahmetli dedemin torunlarını
etrafına toplayıp nesihat ederken ''yavrularım yokken bir şey
tutulmaz; varken tutulur. Yokken neyi tutacaksın?'' diye yerden bir
avuç toprak alarak göstermiş. Toprağı yere attıktan sonra avucunu
sıkmış ha sıkmış… '' istediğin kadar sık, neyi tutacaksın? Avucumda bir şey yok
ki…” dermiş. Bu olayı rahmetli babam anlatırdı. Bize nasihat olsun diye.
Olmayan suyun neyini tasarruf edeceğiz. Varken tasarruf etmedik. Har
vurup harman savurduk… Bu tasarruf düşüncemi 1994'te Fatih Karaca'ya
anlattığımda benim müdürüm Tuncer Tunçtürk bana itiraz etmişti. “Biz ne
kadar su satarsak o kadar para kazanacağız…” diye. “Siz ise tasarruftan
bahsediyorsunuz” demişti. ASKİ'de hala çalışıyorsa şimdi buradan
Tuncer'e sesleniyorum: olmayan suyu hadi sat bakalım! olmayan suyu sat ki
Aski bol bol para kazansın. ASKİ kazandığı paralarla Konya, Eskişehir,
İstanbul ve Çubuk havaalanı yollarını genişletti. Bir genişletme
yetmedi üç defa genişletti. Arıttığımız su ile çimleri suladık. Boş
göletleri doldurduk.
Önceleri hiç aklıma gelmeyen şeyleri düşünüyorum… Fiziki kaçağı
%1’lere indirsek. Barajlardan buharlaşmayı yok edebilsek… Barajların
üzerini mi kapatsak ne?
Suyumuzun, elektriğimizin, çevremizin belediyenin; devletin malı değil
bizim, malımız olduğunu yani Milletin, hatta gelecek nesillerin malı
olduğunu bir idrak edebilsek…
Durmuş Günay'ın dediği gibi tabiata sakınarak dokunabilsek…
Karaağaçlı rahmetli Fahri Küpçü'nün dediği gibi hürriyetlerin etrafının
mukaddesatla çevrili olduğunu bir anlayabilsek.
Aslında çevremizin mukaddes olduğunu, her şeyin hesap üzerine
olduğunu bir düşünebilsek.
Hesabı bozmak istemekle kendimize zarar vereceğimizi bir kavrayabilsek…
Galiba olayı çözüyorum…
Allah bizi terbiye ediyor. Değilse söz bize tesir etmiyor. Nasihat
tesir etmiyor. ''Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir; tekdir ile uslanmayanın
hakkı kötektir''
Derinden bir ses duyuyorum:
''Bazen açlık, bazen susuzluk, bazen hastalık, bazen esaret…''ile
terbiye oluyorsunuz.
Ah; birde obur olmasam. Başıma bir iş gelmeden az yiyebilsem… Ne güzel olurdu.
Bana yardım edin arkadaşlar. Bana yardım edin hane halkım. 08.08.2007
saat 08.00
Ramazan TOPRAKLI
Derinden bir ses duyuyorum:
''Bazen açlık, bazen susuzluk, bazen hastalık, bazen esaret…''ile
terbiye oluyorsunuz.
Ah; birde obur olmasam. Başıma bir iş gelmeden az yiyebilsem… Ne güzel olurdu.
Bana yardım edin arkadaşlar. Bana yardım edin hane halkım. 08.08.2007
saat 08.00
Ramazan TOPRAKLI
Yine bkz.
ABD Sayıştay Başkanı David Walker Amerika'ya Roma'nın akıbetini hatırlattı: http://www.kriter.org/index.php?option=com_content&task=view&id=468&Itemid=1
Bahtiyar kardeşime:
Alara hanıma ve Raci kardeşimize katkılarından dolayı yürekten teşekkürler; yorumlarına katılıyorum. Bahtiyar kardeşimize de böyle düşündürücü bir tartışmaya yol verdiği için gönülden müteşekkirim. Dikkate değer ki: Son Bizans Kralı Konstantin’in 28-29 Mayıs gecesi Ayasofya’da halkına hitaben yaptığı konuşmasının şu kısmı oldukça manidardır ve bugün bize de hitap etmektedir: “… Batı Roma İmparatorluğu ahlaksızlığının cezasını çekti; Doğu Roma imparatorluğu da ahlaksızlığı sebebiyle inhitat etti ve bugünkü hale geldi. Eğer ahlaksızlığı bırakır fazilete sarılırsanız, Allah’ın bize yolladığı şu haklı cezadan belki kurtuluruz …” bkz. http://www.kriter.org/index.php?option=com_content&task=view&id=437&Itemid=52
Neyin cezası?
Bu konuda okuduğum en değerli yazı Selami Çekmegil ağbi'nindir. Hangi yazısında olduğunu şimdi hatırlayamadım fakat Allah'ın adaletli olduğundan bahisle, bir konuda yapılan hatanın bedelini başka birşeyle ödetmiş olmayacağını söylüyordu. Buna göre Gölcük depremi, sulu tarım razisine bina yapmanın cezasıdır. Savaşta yenilmek, iyi hazırlanmamanın; bilimde geri kalmak ona yeterince önem vermemenin cezası olabilir. Sanırım Bahtiyar(hanım ya da bey??) konuya bu açıdan bakarsa daha doğru teşhiste bulunmuş olur. Toranto'lular susuzluk cezası çekmiyorlar anlaşılan ancak temizlenirken su yerine kağıt kullanmalarının cezasını çektiklerini zannediyorum. Bir prof. ABD deki yaşlı kadınların büyük kısmının sırf bu yanlış alışkanlık nedeniyle hastalıkla pençeleştiklerini söylüyor. Allah adil ve cezalandırandır. Sadece bizler hangi cezanın hangi yanlış hareket karşılığı olduğunu karıştırıyoruz o kadar... Raci D.
yanlış...
Yazıda, su konusundaki yanlışlarımızdan dolayı Allahın cezasımı acaba deniyor. Bu şekliyle sayın Bahtiyarın yorumu isabetli değil. Suyu yanliş kullananlar elbetteki cezalarını görürler. Normalin dışına çıkarak Tabiatın dengelerini bozanlar elbetteki bir ceza çekerler. Alara Dilhan
Bahtiyar"dan muhalefet şerhi:
Liberal İzmirliler mail grubundan Bahtiyar rumuzu ile yukarudaki yazıya yorumsal eleştiri getirilmiştiri Şöyle: "Galiba olayı çözüyorum... *Allah bizi terbiye ediyor. Değilse söz bize tesir etmiyor. Nasihat tesir etmiyor. ''Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir; tekdir ile uslanmayanın * *hakkı kötektir''* (Ramazan Toprak) Allah'in bu sekilde insanlari terbiye edip-etmedigi noktasinda emin deyilim. Bunlarin Sunnetullah geregi oldugu noktasinda da dogrusu suphelerim var...Yani bu sekilde dusunursek, eger simdi Allah "*ozelde Ankaralilari genelde Turkiyelileri"* susuzlukla terbiye ediyorsa; Toronto'da yasayanlar cok mu terbiyeliler ki suyumuz bol, havamiz temiz, deprem diye birsey gormedim 10 kusur senede...Ekonomi deseniz tikirinda, demokrasi kaymakli tatli burada...Enflasyon:%2,1...... issizlik %1,5,...... Toronto'da 100'e yakin cami, 1000'in uzerinde cesitli kiliseler...vs. vs. Bence bu konuyu acmakta/tartismakta yarar var diye dusunuyorum. Bunlar ilahi adalet geregi mi oluyor, yoksa ilahi adalet geregi mi 80 kusur senedir bu halk surum surum surunuyor? bilemiyorum.. Bahtiyar http://f521.mail.yahoo.com/dc/launch?.rand=2ramvg2jsj5gd