TÜRKİYENİN KENDİNE HAS ŞARTLARI

TÜRKİYEN’İN KENDİNE HAS ŞARTLARI

Necmettin EVCİ
Özgürlük, barış, hoşgörü, kardeşlik binyıllardır yaşanan Anadolu gerçekliğinin temel kavramlarıdır. Temel dinamik kavramlarıdır.

Müslümanlıkla beraber, bu dinamizm, kıtalar ölçeğinde bir iklime dönüştü. Ait olduğumuz medeniyeti kültürel, tarihsel bağlarından koparmanın imkânı yoktur. Buna kimsenin de gücü yetmez. Niçin? Bu ülkenin, bu medeniyetin, bu medeniyete ait insanların kendine has özellikleri, kendine has şartları vardır da onun için.

Bu ülke bizim. Biz kimiz? Biz, merkezinde Türkiye olan bir geniş kültür havzasının, kardeş halklarıyız. Biz görece farklarımızla birlikte, aynı ruh kökünde, aynı yaşam ve tarih realitesinde birlikte harmanlanarak bir üst kimlik, bir üst kültür oluşturmuş milletiz. Bu vatan bizim, hepimizin. Ve biz bu vatana, bu coğrafyaya aidiz. Hata bu kültür ve medeniyet havzasını din, dil, etnisite ayrımı gözetmeden bütün bir Osmanlı coğrafyasına teşmil edebiliriz.

Biz birlikte Türkiye’yiz. Türkiye birlikteliğimizle var olmaktadır, güç bulmaktadır. Bütün siyasal, sosyal bilimciler, bütün siyasetçiler, stratejistler, kültür tarihçileri, ekonomistler, bu temel parametreleri göz ardı ederek, ne analiz ne sentez yapabilirler. Bizim kendimize özgü gerçekliğimiz iyi kavranmalı, ona göre politikalar üretilmeli, programlar oluşturulmalıdır. İsteseniz de aksini yapamazsınız. Aksi bir tutum içinde olan tarihe, zamanın akışına, doğal gidişata ters hareket etmiş olur. Aksi tutum alanlar eğer bu gidişatı engellemek gibi beyhude bir çaba içindelerse, onlar sadece kendilerine karşı olurlar. Bırakın dövüşsünler kendi kendileriyle. Onlar olsa olsa yel değirmenleriyle savaşan Don Kişot’luk yaparlar. Bırakınız bu saçmalıkları kahramanlık bilerek biraz daha avunsunlar. Belki saçmalığın mantığını egemen kılmak isteyen kimi odaklardan, halklarıyla savaşmanın övünç madalyasını da alabilirler. Ama onların asıl değerleri, milletin nefret duygularıyla unutuşa terk ettikleri kimsesizliklerinde karşılığını bulacaktır. Bu güruhun hemen hepsi, içlerinde böyle bir kimsesizliğin kahredici, çorak ıssız bunalımını yaşamıştır. Bu niye böyle olmaktadır? Çünkü Türkiye’nin kendine özgü şartları bunu gerektirir.

Milletin hangi başarıyı nasıl taltif ettiği ayrı bir mesele. Ama şu kesin ki, bu millet haksızlığı, dayatmayı, şiddeti, anlayışsızlığı, zorlamayı ödüllendirme aymazlığı içinde olmadı, olmayacaktır. Kimse Türkiye’den, bu köklü tarihten, derin kültürden, bu asil ruhtan daha büyük, daha yüksek değildir. Türkiye’nin belirleyici vasfı İslâm’la oluşmuş özgürlük, kardeşlik tasavvuru, art niyetli bütün girişimleri etkisizleştirecek güçtedir. Bu bizim kendimize özgü şartlarımız, hususiyetlerimiz gereği böyledir. İşte o hususiyetlere arkanızı dönerseniz kendi tepelenmenizi görmek gibi pek az insana nasip olacak ayrıcalığın zevkini de yaşarsınız.
‘Tepeleyip geçeceksin’ diyorlardı.
Bu ne cüret? Sen kimsin, kimi tepeliyorsun?

Şimdi Türkiye kendi gerçekliğine uyumlu adımlar atmaktadır. Daha fazla hak ve özgürlük talebi ile demokrasi alanı genişletilmek istenmektedir. Kimin için? Elbette bütün bir Türkiye için. Şimdi anlı şanlı, kelli felli adamlar kalkmış demokratik açılımı engellemek için bir sürü lakırdı yapıyor, üstelik bu tutumlarına siyasi uzantılarından destek bulmuyor da değiller. Temel savları, Türk milletinin daha fazla hak ve özgürlüğe, demokrasiye hazır ve layık olmadığı şeklindedir.

Her açılma, büyüme, gelişme çabalarına ‘Türkiye’nin kendine özgü şartları’nı ısrarla karşınıza çıkararak gidişata ket vurmak isteyenler; sanılır ki, en iyisini, en güzelini, bünyemize en uygun olanı yapmak için hassas davranıyorlar. Düz bir mantıkla bile, bilakis bizim kendimize özgü şartlarımızı ortadan kaldırılmak istendiğini anlarsınız. Milli iradeyi engellemeyi amaçlayan anlaşılmaz bir oyunun köksüz, mesnetsiz gerekçeleri üretilmek istenmektedir. Hiçbir gerçekliği olmayan bahanelere bel bağlayanlar, ufkumuzu, yolumuzu kapatmaktan başka bir amaca hizmet etmiyorlar.

Biz Türkiye’nin kendine özgü şartlarının, bölgesinde ve dünyada belirleyici, etkin bir aktör ve güç olması ile irtibatlı olduğunu düşünüyoruz. Hangi sebeple daralmanın, küçülmenin, kardeş kavgasının, bizim kendimize has şartlar olduğu ileri sürülmektedir?

Aklımız, irademiz, varlığımız bağlanmak istenmektedir? Yoksa kendi ülkemizde garip olmak, ikinci sınıf vatandaş olmak, horlanmak, küçümsenmek, dışlanmak mıdır Türkiye’nin kendine özgü şartları? Her varoluş kararlılığında ikide bir aşılmaz kutsal duvarlar, bariyerler gibi toplumun önüne çıkarılan şartlar varsa eğer, bilinmelidir ki bu bizim belirlediğimiz şartlar değildir. Olsa olsa Türkiye’nin kendi dinamikleri ile var olmasından ürken dış güçlerin, dış gerçekliklerin şartlarıdır. Belki hatırlarsınız, geçmişte bir ABD başkan danışmanı ‘Türkiye kendi haline bırakılmayacak kadar önemli bir ülkedir’ demişti. Onlar kendilerince Türkiye’nin kendine özgü şartlarını belirlemiş olabilir. Ama Türkiye’nin kendine özgü şartları, Türkiye’nin başka güçlerin inisiyatifine bırakılmayacak kadar önemli bir ülke olmasıyla ilgilidir. Biz tüm yönleri ile bu ilginin ayrımındayız. Darbeleri, keyfi tutumları, yasakları, milli iradeyi kuşatmayı, ekonomik küçülmeyi, korkuyu, kaosu ‘Türkiye’nin kendine has şartları’na sığınarak yutturmak ve egemen kılmak isteyenler, gerçek manada kendimize has şartların gereği olarak, tarih dışına itileceklerdir.

Özgürlük, barış, hoşgörü, kardeşlik binyıllardır yaşanan Anadolu gerçekliğinin temel kavramlarıdır.
Gidişat engellenemez.
Türkiye’nin önünden çekilin!
Necmettin EVCİ
Yorum yazabilmeniz için üye girişi yapmanız gerekmektedir.