BÜYÜK DOĞU, NECİP FAZIL - 1

BÜYÜK DOĞU, NECİP FAZIL - 1

Vahid Gönüldaş

Dergiler var fikir oymağı, dergiler var heyecan kaynağı. Kimi dergiler sanatı vasıta olarak kullanır; kimi dergiler sanatı gaye yaparak oyalanır. Bazı dergiler politika yapar; pek çok dergilerse siyasetten, çok yüzlülük anlar; kaçar.

Aslında dergi –efradını camî, ağyarını mani oluşuna uygun adıyla mecmua– bir mekteptir.

Doğru düşünmesini bilenin dergisi bir ekol olabilmelidir: ya da bir ekol olabilme yolunda bulunmalıdır.

Büyük Doğu 1943’lerde başlamış ve Necip Fazıl Kısakürek gibi güçlü bir kalemin ölümüne, günümüze kadar sürebilmiştir. Çeyrek asrı aşan bir dönem içerisinde hangi fikir, hangi tıp bir dergi manzarası arz etmiş; hangi merhalelerden geçerek davasına yol aramıştır? Bu suallere cevap aramadan önce, hemen söyleyelim ki, hamle hamle sıçrayan ve aksayan yönleriyle de olsa, sağda solda bu çapta bir mecmua; genç heyecanları besleyip beraberinde eğiten bir dergi görememişizdir.
Onu, tanımadığım munis tipli, iman gayretli biri tavsiye etmişti. Tanımadığım dedimse de, onunla ilk buluşmamızı kastediyorum. Yoksa o andan itibaren her buluşmamızda birbirimizi daha iyi tanıyorduk. Bu gençle, gerçi biz de o zamanlar gençtik, arkadaşlığımız şöyle olmuştu: Bir gün vitrinlerde gözüme “Millet” adında bir mecmua ilişmişti. “Allah’ ı tanımaktan utanan iki Türk ve Müslüman çocuğu” başlığı altında, o günün eğitim meyvelerinden söz açıyordu. Bu nasıl işti? Meraklanmıştım. Artık Millet mecmuasına devam etmeye başlamıştım. Bana elindeki bir dergiyi uzatarak “bırak bu davası belirsiz kısır heyecanların dergisini de bunu oku bunu” diye Büyük Doğu mecmuasını uzatmıştı. Bu sempatik ve şahsiyetli çıkış, beni ilk anda hayretle biraz sonra da takdirle karışık bir yakınlığa götürdü. Onu kıramadım. Parasını verip hemen bir Büyük Doğu aldım.

Artık iki dergiyi birden takip ediyordum. Mayıs 1946 tarih ve 27 sayılı Büyük Doğu’nun kapağında bir Türkiye haritası vardı. Üzerinde bir sürü yol gösterilerek şu başlık atılmıştı : “SANA MANA YOLU DA LAZIM!”

Bu yazıyı okumak için işyerine kadar gitmeye sabredemiyordum, yol boyu okumaya başladım:

<< YOL >>

“İsterseniz her yıldızla her yıldızın arasını çizeyim!... Meydana yine bu kadar yol çıkmaz!... Ey çaresiz insan; söyle, bunca yol arasında hangisi ulaştırıcı?... Yolun (bir) olduğundan kimsenin şüphesi yok: fakat herkesçe yolun kendisininki olduğunda da aynı şüphesizlik!.. O kadar tersine gitti ki, aslında şüphe felaketken şüphesizlik felaket oldu. (Bir)den başka her sayının aldandığı mutlak olan bir vaziyette namütenahi teselli!..

Yirminci Asrın ortasında insanoğlu, batılla batıl arası kaç nokta varsa hepsine birden bilet kesen, hepsine birden tren kaldıran cehennemi bir yol şebekesinin merkez istasyonundadır. Belki de yalnız Hakka giden hattır ki, işlememekte, üzerinde yorgun öküz arabaları dinlenmekte…

Yol, yol, yol… (Bir) in aşkına bunca sayı: ve (tek) in yüzü suyu hürmetine bu kadar yol!.. Ve cemaat, nebat, hayvan, her şey yolunda… suyun yolu, tohumun yolu, kuşun yolu var… Kıvılcım, rüzgar, bulut, ay, güneş, sapan taşı, hepsi yolunda.. Ya insan?..

“Bir incecik yolum gider Yemene..” diye acı acı düşünen Anadolu’nun dipsiz hassasiyeti içinden bakalım:

Batıllar arası bu korkunç yol dokumacılığı 1950 (gar)ının tepesine bir atom bombası inmeden önlemez. Belki de bu icadın hikmeti budur. Her şeyi o kadar dağıttılar ki; büsbütün berhava etmeden toplamak imkânı kalmadı.

Yolcu : (tek)in hangi yol olduğunu biliyorsan ; zahirde bunca yolun zahirde bunca elektrik lambası altında karanlıklar (metropol)ünden başka bir yere çıkmadığını görüyorsan ; ve bütün işlerin işte o (bir) e şan olduğunu seziyorsan; ver elini öyleyse, yol bizimkidir.”

(kriter, Kasım 83, sayı.37)

Devam edecek inş.
Vahid Gönüldaş
bilal surgec
26.03.2007

Bu yazıda mecmua tanımı çok güzel. İman heyecanı taşıyan bir kalemden çıktığı belli.

bilal surgec
26.03.2007

Bu yazıda Büyük Doğu'da bir yazıdan alıntı da yapıolmış olsa tyakdimi, mecmuanın tanımı bir ustanın elinden çıoktığı her halinden belli oluyor.

Yorum yazabilmeniz için üye girişi yapmanız gerekmektedir.