Bankalar iyi durumda, peki ya ekonomi?
Bankalar iyi durumda, peki ya ekonomi?
Cüneyt ARVASİ-29.04.09 T. Vakit
Bu bakış açısıyla, “eğer bankacılık sektörü iyi ise ekonomi mutlaka iyidir” zehabı aşırı finanslaşmış ekonomi yönetimlerinde baskın fikir haline gelmiştir...
Bu durumda krizin yol açtığı tahribat net olarak gözlenemiyor... Tedbirler de ancak tedbir olmaktan çıktıktan sonra alınabiliyor...
Bankacılık sektörünün net kârı bu yılın ocak-şubat döneminde bir önceki yıla göre yüzde 38 artışla 2 milyar dolar civarında gerçekleşti...
Öz kaynaklar neredeyse 90 milyar TL’ye dayandı... Sermaye yeterlilik oranı da yüzde 18 civarında seyretmeye devam ediyor (ideal kabul edilen değer yüzde 8’dir, Amerika’da şimdilerde bu oran yüzde 6’ların altındadır)... Sermaye kârlılığı ise hiç fena değil; yüzde 20’ler seviyesinde. Bu durumda krizin yol açtığı tahribat net olarak gözlenemiyor... Tedbirler de ancak tedbir olmaktan çıktıktan sonra alınabiliyor...
Bankacılık sektörünün net kârı bu yılın ocak-şubat döneminde bir önceki yıla göre yüzde 38 artışla 2 milyar dolar civarında gerçekleşti...
Kur riski düşük ve likidite oranları da gayet iyi görünüyor...
Diğer taraftan batı ülkelerindeki bankacılık sistemi topladığı fonların yüzde 65’ini krediye dönüştürebilirken, bu durum bizde hâlâ yüzde 30’lar seviyesinde seyrediyor...
Kısacası batı bankacılık sektörleriyle mukayese edildiğinde bizdeki bankacılık vaziyetinin ifrat derecesinde iyi olduğu rahatlıkla söylenebilir...
Fakat ortada bir çarpıklık var...
Bankaların kârlılığı artarak devam ederken aynı zaman dilimi içinde Türkiye’de genç nüfusta işsizlik oranı yüzde 21,5’e tırmandı ve en az yarım milyon kişi işini kaybetti... Toptan ve perakende ticaret alanında ciddi bozulmalar yaşandı... 27 bin perakendeci dükkânını kapatmak zorunda kaldı... 16 ayrı sektörde kapanan şirket sayısı 42 bini buldu... Kapasite kullanım oranları ve ihracat rakamları da düştü... Hemen her şey yarı fiyatına spota indi...
Peki, bu nasıl oluyor?
Ekonominin son 10 aylık verileri incelendiğinde kârlılık açısından dünyada yaprak kıpırdamağı bir dönemde bizim mali sektörün neredeyse altın çağını yaşadığı, buna mukabil reel sektörün ciddi bir erozyona uğradığı net olarak gözlenebiliyor...
Bu durumdan hareketle bankaların harika çocuklar, reel sektörün de işini bilmeyen çavuşlar tarafından yönetildiğini peşinen iddia etmek mümkün müdür?
Hayır...
Ortada ağır bir mali piyasa krizi veya serbest rezerv açığı yokken bankaların durduk yere kredi-risk alarmı verip piyasalara orantısız güçle çullanması, krizin etkilerini katlayarak arttırdı...
Eh, bankacılık kârları da o nispette ballı oldu tabii...
Geçen aylarda bankalarla muhatap olanlar ne çektiklerini iyi biliyorlar... Bankaların kredi vermeme, kredileri vadesinden önce geri çağırma, çekini vadesini beklemeden tahsil etme, dehşet temerrüt faizi politikaları karşısında tamamen savunmasız kalan toptancı ve perakendeci yılların gayreti ve emeği ile oluşturduğu sermayesini mecburen yok bahasına tasfiye etti...
Haliyle üretken ekonominin gereksiz yere ezilmesi kredi risklerini abartan bankalara fazladan kâr olarak yansıdı...
Eğer ticaret odaları ayağa kalkmasaydı durum daha da kötüleşecekti kuşkusuz...
Hülasa Türkiye’de malî ve reel sektörler arasındaki ilişkinin çarpıklaştığı bir dönemden geçiyoruz...
Ekonomiye finansal rant gözlükleriyle bakma inadı ve ısrarı krizin doğru yönetilememesinin en mühim sebebi olmuştur...
Bu işleri çalışma ofislerinden yönetmek mümkün olsa da arada bir çıkıp sokakları dolaşmak, esnafın bir bardak çayını içmek ve derdini dinlemek de faydalıdır...
Aksi takdirde o çaylar genel seçime kadar soğuyacaktır...
Yorum yazabilmeniz için üye girişi yapmanız gerekmektedir.