BU HALİYLE YARGI...

BU HALİYLE YARGI (Kapısına Kilit
Vurulsa Devlet Daha Karlı Çıkar)

Nusret ÇİÇEK

İnsanlığın özündeki asıl beklentisi adil bir hukuk düzenidir; hakların alındığı, verildiği, sabahına emin adımlarla ulaşılan bir düzen…
Şüphesiz hiçbir devlet yargısız olamaz, ama işler çile ve de karamsarlığa dönüşünce zararın neresinden dönseniz karlısınız, o zaman dönün ve de kendinizi yenileyin…
Devlet ve millet olarak adalet konusunda kayıplarımız pek çok.
Her şeyden önce bu mekanizma sağlıklı ve de verimli çalışmıyor…
Ne alan memnun ne veren…
Sorun bakalım, hangi vatandaş yargının bugünkü gidişatından memnun?
Memnun olamayınca da, insanımızın çaresizlikten baş vuracağı tek kapı kalıyor: Çeteler…
Alacağını o kapıya havale ettiğinde, daha kısa sürede sonuç alacağı düşüncesinde.
Çetebaşınn birisi de bana aynı şeyi söylemişti: “Allah rızası için çalışıyoruz, devletin beceremediğini biz beceriyoruz kötü bir yol mu?”
Nasıl yanı?
“Önce yakasından tutup silkeleme, olmazsa, ya kolunu ya da bacağını kırarak, erkekse ödemesin…”
Adama bak, ne kadar rahat konuşuyor, üstelikte sevap işliyormuşçasına!.. Ama devlet, kimselerin ne yakasını silkeliyor, ne de kolunu bacağını incitiyor…
Görüyorum ki adalete giden yollar balyalarla, sorunlarla tıkalı…
Baktım ki Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı her hafta Cuma günleri öğleden sonra savcıları DİKSİYON dersine çağırıyor. Tuhaf…
Savcının diksiyon dersi ile ne alakası olabilir?
Diyelim ki güzel konuşup vatandaşı ikna edecekler. Vatandaş ikna olmak değil, mahkemenin kapısından biran önce hakkını alıp evine dönmek istiyor…
Bu hantal yapıyı anlatmaya nereden başlasak ki?
Duruşma saati mi dediniz?
Hepsi değil, ama mahkemeler size “saat 9,30’a duruşmada hazır olun” diye, davetiye gönderdiğinde, sabahın köründe yollara düşüyorsunuz, otobüs, taksi…
Avukatlar hele alelacele…
Tam saatinde kapıdasınız ama, sıra bir türlü gelmez, bekle ha bekle…
Saat olmuş 12…
Mübaşirin sesi: “Bekleyenler saat 14’e…”
Çekip gitseniz, arkanızdan yakalama müzekkeresi yetişir; polis, karakol, kelepçe…
Hadi vatandaşın ocakta yemeği yanmıyor diyelim, acelesi yok, avukatların zamanları o kadar çok ki(!) beklemek onlar için hiçbir şey sayılmaz, avukat değil mi beklesin…
Zaman israfı yargıda en hafif bir kayıp…
Duruşmalar, ah o duruşmalar…
Söylemek bana çok ağır gelse de, gerçek o ki, avukatlar sanki suçlunun bir parçasıymış gibi muamele gördüklerine şahit oluyorum.
Az da olsa, bazı hakimlerimizin avukat azarlamak makam hakkı!
Özellikle iş çokluğu yüzünden kimileri de celseyi “eski savunmalarımı tekrar ederim” diyerekten geçiştirdiklerinde savunmanın hiçbir anlamı kalmıyor.
Ha varsın, ha yoksun, o zaman savunmanın da kapısına kilit vurun gitsin …
Bir de “dediklerimi hakim yazmadı” şeklinde, iddianız varsa, hiçbir şey tutturamazsınız, hakim zapta ne yazmışsa doğrudur, aksi yanlıştır…
UYAP, hem mahkemelerin sıkıntılı sistemi hem de vatandaşa git gel kapısı.
Bu meret, bir gün çalışır, bir başka gün çalışmaz…
Hangi çağda yaşıyoruz ey yetkililer, aklı başında bir iletişim kurulamıyor mu?
Ciddi bir konu olduğundan söylemeden geçemeyeceğim, bazı hakimlerimiz uzmanlık açısından gerçekten çok yetersiz, bazıları da, dosyaları okumadıkları kanaatini veriyor...
Elimde Ankara idare mahkemelerinden verilme iki ayrı karar var; konuları, talepleri aynı, sonuçları ayrı ayrı. Olamaz mi? Olur da, iki kararı da aynı hakim verirse(hem de mahkeme başkanı) olmamalı. Demektir ki, dosyayı okumadan kararını vermiş…
Aksaklıklar saymakla bitmez…
Barolardaki meslektaşlarımız, kendi konuları dururken bakıyoruz ki cüppelerini giyerek ikide bir doğru Anıtkabir’e… Ne o? “Atam izindeyiz…”
İyi de kardeşim, sen önce önündeki işine baksana, aynadaki halini görsene…
Dikkatimi çektiği için söylüyorum:

Hrant Dink’in davasında duruşma salonuna nasıl ki “kapalı devre” kameralar kurulmuşsa, ülkenin tüm davaları da en az Ermeni vatandaş Hrant’in davası kadar önem arz ettiğinden, duruşma salonlarına acilen kapalı devre konulmalıdır.
Yetkililer bu sayede mahkemelerde neler olup bittiğine vakıf olurlar, vatandaşın hakları zayi olmaz, aleniyet sağlanmış olur, kimin ne yaptığı anlaşılır…
Dahası dahası dahası biter mi?..
Yargıdaki seçimler nedeniyle guruplaşmalar, atamalardaki adaletsizlikler, üye seçimlerindeki ilkesizlikler hakim ve savcıların kronikleşmiş sorunları…
Hangisini sayalım? Görülen o dur ki, bu kervan yürümüyor, gitmiyor, kalıyor, bekliyor… Ya yürütülsün, ya da durdu duracak, başka çaresi yok. (27.2.2008, VAKİT'ten)

Nusret ÇİÇEK
E.Hakim
Nusret ÇİÇEK - VAKİT'TEN
Yorum yazabilmeniz için üye girişi yapmanız gerekmektedir.