Eski ilaçları severim....

Eski ilaçları severim....
Dr. Murat Kınıkoğlu
Hastalar, doktorlarının tıptaki gelişmeleri yeteri kadar takip edip etmediğini merak ederler. Örneğin benim, her muayeneye geldiğinde kendisi ile ilgili yeni bir ilacın çıkıp çıkmadığını soran bir hastam var. Acaba yeni ilaçlar ve tedavi metotları için bu kadar istekli olmalı mıyız?

Eskiden biz doktorların, yeni bilgilere ulaşmak için, kütüphanelere gidip saatlerce yabancı tıp dergilerini karıştırması gerekirdi, şimdi ise İngilizce bilmek ve bilgisayar kullanabilmek tüm araştırmalara ulaşabilmemiz için yeterli. Bence günümüz tıbbında doktorların sorunu “yeni ilaçlara ve tedavi metotlarına ulaşamamak” değil. Esas sorun; bize sunulan bilgilerin hangisinin doğru, hangisinin ticari (para kazanma amaçlı) olduğunu ayırabilmek...
Tüm sektörlerde olduğu gibi dünya ilaç piyasasında da büyük bir rekabet var. Tahmin edeceğiniz gibi bu firmalar “Ne yapsak da insanlar için faydalı bir ilaç çıkarsak...” demiyorlar “Ne yapsak da daha çok para kazansak...” diyorlar. Öncelikli amaç; yeni ilaçlar ve yeni teknolojiler geliştirmek için araştırmaya harcadıkları paraları (ilaç başına ortalama 1 milyar dolar) bir an önce kara dönüştürmek. Yeni bir ilaç veya teknoloji bulunduğu zaman patent hakkı firmada olduğu için ilk yıllar buluşcu firmadan başka kimse para kazanamıyor. İlaç eskiyip de patent hakkı kalkıp herkes üretebilir hale gelince fiyatı düşüyor ve ilaç artık kârlı olmaktan çıkıyor. O zaman ne yapıyorlar biliyor musunuz? Yeni bir ilaç bulduklarını söyleyip eski ilacı üretimden kaldırıveriyorlar. Doktorlar istediği kadar “Aman etmeyin tutmayın, bu ilaç çok iyiydi hastalar çok memnundu, fiyatı da çok ucuzdu, herkes alabiliyordu...” desin kimse dinlemiyor. (Tabii, bu arada doktorlara eski ilacın yerine piyasaya sürülen yeni (ve pahalı) ilacı tanıtmak için gerekli çalışmalar yapılmış oluyor...)

Bildiğiniz gibi bir ilacın yan tesirlerinin belirlenebilmesi için piyasaya sürülmeden önce hayvanlar ve insanların üzerinde belirli bir süre denenmesi şartı vardır. Bu araştırmalara rağmen piyasaya sunulan ilaçların bazıları, binlerce kişiyi öldürdükten sonra “pardon” denilerek geri toplatılıyor. Dünyada her yıl 2 milyon kişinin ilaçların yan tesiri yüzünden hastaneye yattığını ve bunlardan 100 bininin ilaç yan etkileri yüzünden öldüğünü bilmenizde fayda var.

Daralmış kalp damarlarına konulan çelik stentleri duymuşsunuzdur. 2003 yılında çok daha pahalı olan “İlaçlı stentler” piyasaya verildiğinde, üretici firmalar doktorlara “ilaçlı olanlar tıkanmıyor hastalarınıza bunlardan takın” dedi. Bir düşünün, anjiyo oluyorsunuz ve size şöyle bir soru soruluyor: “Kalp damarınıza bir stent yerleştirmemiz gerekiyor, tıkananından mı takalım yoksa tıkanmayanından mı?” (İlaçlı isterseniz stent başına 2-3 bin dolar fazla ödüyorsunuz.) Tabii pek çok insan maddi güçlerini zorlayıp “yeni” olanı, yani “tıkanmayanı” tercih etti. Veeee... Yılda 6 milyar dolarlık satış yapan firmalar iki ay önce “pardon” dediler: Cleveland Clinic kaynaklı araştırmaya göre meğer yeni teknoloji ilaçlı (pahalı) stentlerde pıhtılaşma riski ilaçsız olanlara göre 4-5 misli daha fazlaymış...

İşte bu gerçekler yüzden ben “eski ilaçları” seviyor, yeni çıkan ilaçları ve tedavi metotlarını bir süre kuşkuyla izliyorum. Sizlere de yeni ilaçlar, teşhis ve tedavi metodlarına karşı biraz dikkatli olmanızı öneririm...

Özetle demem o ki, “en yeni” olan her zaman “en iyi” olmayabiliyor. Bilmem ikinci kez evlenenler bu fikrime katılacaklar mı?




Cep telefonları...

Cep telefonları hayatımızın ayrılamaz bir parçası oldu. Yaydığı radyasyonun beyin kanserini artırdığını ima eden yayınlar var ama geçmiş olsun; telefonlarımız artık gözümüz, kulağımız gibi vazgeçemeyeceğimiz bir organımız. Değil ihtimaller, kanser yaptığına dair kesin kanıtlar bile olsa ondan ayrılamayacak hale geldik. Cleveland Clinic Üreme Araştırmaları Merkezi’nin bildirdiğine göre günde 4 saatten fazla cep telefonu kullanan erkeklerin sperm sayısı hiç konuşmayan erkeklere göre % 41 daha düşük çıkıyor. Cep telefonlarının konuşma ve bekleme esnasında yaydığı radyasyonun böyle bir etkiyi yapabileceği düşünülüyor. İş icabı düzenli olarak cep telefonu kullananlarda bir cins beyin tümörü olan “glioma” gelişme ihtimalı %40 daha artıyor.

Önerilerim:

1- Çocuklarınızı telefonlarını pantolon ceplerinde taşımamaları için uyarın.

2- Evde ve iş yerinde telefonlarınızı vücudunuzdan uzakça bir yerde tutma alışkanlığını edinin. Örneğin cebinizden çıkarıp masanın üzerinde gerektiğinde uzanabilecek bir mesafeye koyun.

3- İmkan varsa normal telefonu cep telefonuna tercih edin..

(25 Mart 2007 tarihli Akşam Gazetesinden)
Dr. Murat Kınıkoğlu
irfan tekneci
23.03.2007

teşekkürler.

Zor olan insanın ekmek teknesi yani mesleği ile ilgili olan bilgileri paylaşma cömertliğini sergilemesi. Sn. Kınıkoğlu'nu kutluyorum.

Yorum yazabilmeniz için üye girişi yapmanız gerekmektedir.