İki gerekçeli karardaki tek ortak gerçek
İki gerekçeli karardaki tek ortak gerçek
Taraf - Istanbul - 26.10.2008
BİLAL SAMBUR* / AYM’nin açıkladığı her iki gerekçe metni, özgürlükçü ve hukuki bir ruhtan yoksun olduğu gibi resmî ideolojinin yargı kurumlarına hâkim olduğunu göstermesi açısından ilginçtir. Bu gerçek ışığında, resmî ideolojiyi soyut fikirler olarak anlamak yerine bir kurum olarak ele almamız gerekmektedir. Her iki gerekçe, ülkemizde hukuk ve özgürlüğün değil, en güçlü organın resmî ideoloji kurumu olduğu ortaya koymuş bulunmaktadır.
Anayasa Mahkemesi’nin başörtüsü yasağına kısmi çözüm getiren anayasa değişikliğini iptal etmesi ve Ak Parti’nin kapatma davasıyla vermiş olduğu kararların gerekçeleri peş peşe yayımlandı. Kararların gerekçeleri, hukuk, demokrasi ve özgürlük değerlerini benimseyenleri derin bir hayal kırıklığına uğratmış bulunmaktadır. Yayımlanan gerekçeleri okuduğumda, her satırda biraz daha boğulduğumu hissettim, yaşama sevincimi kaybettim ve geleceğe dair umutlarım biraz daha zayıfladı. Her satır bana sanki şunu söylemekteydi: ‘Bizim için sen özgür bırakılmayacak kadar önemlisin, bireysel özgürlük fikri çok tehlikeli bir uydurmadır, özgürlük ve demokrasiyi talep etmek yerine sana verilenle yetinmeyi öğren!’ Gerekçe metinlerinin bu buyurgan üslubu karşısında birey olarak ezilme ve bitme şeklinde çok acı bir tecrübeyi yaşamak durumuyla karşı karşıya kaldım. Çok ilginçtir, gene aynı metinlerde özgür ve adil bir yaşam için umutlarımızı korumamızı sağlayan bölümler de bulunmaktadır. Metinlerdeki özgürlük karşıtı ideolojik nitelikteki söylemin boğuculuğuna karşı mahkeme başkanı Sayın Haşim Kılıç’ın karşı oy yazıları, özgürlüğün ferahlık sesi olarak bizi yaşamla, insanla ve hukukla bütünleştirmektedir. Haşim Kılıç’ın karşı oy yazıları, çocuklarımıza bırakacağımız altın sayfalardır. Gerekçelerdeki o bölümleri çoğaltmalı, özenle saklamalı, evimize ve ofislerimize asmalı, kısacası onları kalıcılaştırmak için her şeyi yapmalıyız. Özgürlüğün yarattığı farklılık, bu gerekçeli metinlerde gücünü tekrar ortaya koymuştur. Özgürlükçü çizgide ilkeli ve tutarlı bu duruş sayesinde bugün bile hâlâ ‘Ankara’da yargıçlar var!’ şeklinde, imparatora karşı kendini savunabilen sıradan vatandaşın özgüveniyle haykırabiliriz. Bize hâlâ bunu söyleme imkânı verdiği için, hukuk, çoğulculuk ve özgürlükçü çizgiyi korumanın erdemini canlı olarak gösterdiği için Sayın Kılıç’a teşekkür borçluyuz.GEREKÇELERDEKİ HUKUKSUZLUK
Gerekçeler, Haşim Kılıç’ın karşı oy yazıları gibi değerli hukuk dokümanlarını bize kazandırmasının yanında ortaya hayati düzeyde bazı hazin gerçeklerin su yüzüne çıkmasına neden olmuştur. Anayasa Mahkemesi’nin devleti bireylere ve topluma karşı koruyan güçlü bir kurum olduğu olgusu bu gerçeklerin başında gelmektedir. Devletin güçlü koruyucu kurumları olmasına rağmen, bireyi ve sivil toplum kesimlerinin hak ve özgürlüklerini devlete karşı koruyacak güçlü kurumların olmaması, devletin lehine bireyin aleyhine derin bir dengesizlik hali yaratmaktadır.Yayımlanan metinlerde ifade edilen fikirler, mahkemenin zihin yapısına dair önemli ipuçları vermektedir. Kararın gerekçeleri, hukuk fakültelerinden mezun kişiler tarafından yazılmasına rağmen, metinlerin dayandığı bir hukuk felsefesinin olup olmadığı sorusu cevaplanmaya muhtaç durumdadır. Metinlerin dayandığı hukuk felsefesinin belli olmamasına rağmen, devletçiliğin ve resmî doktrinin derin bir şekilde mahkeme üyelerinin zihin dünyalarını şekillendirdiği açıkça ortadadır.
İdeolojinin hukuka hâkim olması problemi, doğal olarak hukukçunun niteliği sorununu beraberinde getirmektedir. Sahici anlamda hukukçu, bir ideolojiye ya da dine mutlak olarak inanmış ve inandığı doğrular için hukuku araçsallaştıran ‘kesin inançlı’ biri değildir. Kesin inançlı hukukçu, belki de en kötü hukukçudur. Kesin inançlı olmanın aksine hukukçunun bütün ideoloji, inanç ve dinlere gözü kapalı olması gerekmektedir. Ancak bu gözü kapalılık, hukukçunun insani gerçekliklerden soyutlanması anlamına gelmemektedir. Aynı zamanda hukukçu, insani olan hiçbir şey bana yabancı olmamalıdır diyen kimse olmalıdır. Bütün ideolojiler ve inançlar karşısında kesin inançlı olmayı engellemek için kör, ancak insani olan her şey karşısında gözleri sonuna kadar açık hukukçu tipini gerçekleştirmek, her hukukçunun önündeki en büyük meydan okumadır. Her hukukçu bu iki hususu maksimum düzeyde gerçekleştirdikçe özgürlük, çoğulculuk, hak ve adalet değerleri çizgisinde daha ilkeli ve tutarlı durmayı başaracaktır.Kararların gerekçelerinde, özgürlük ve hukuk açısından çok tehlikeli bir görev devletin doğal hakkı olarak ifade edilmektedir. Bireyin kul olmaktan çıkarılması, ortaçağ fanatizminin sona erdirilmesi, toplumun hurafelerden kurtarılarak akıl ve bilimin öncülüğünün benimsetilmesi gibi kavramlar kullanılarak devlete, toplumu dinden özgürleştirme görevi verilmektedir. Toplumun dinden özgürleştirilmesi gerektiği kadar aynı ölçüde toplumun resmî ideolojiyi içselleştirmesi ve benimsetilmesi görevi de devletin doğal hakkı sayılmaktadır. Dinden özgürleşmek şeklinde bir tercihte bulunmak, her bireyin doğal hakkıdır. Ancak dinden özgürleşip seküler bir ideolojiyi benimseyip benimsememeye de karar vermek de aynı şekilde bireylere bırakılması gereken bir konudur. Devletin toplumu dinden arındırıp yerine aydınlanma düşüncesi, reform hareketi, pozitivist felsefeden miras kalan bilimci ve akılcı bir ideolojiyi dayatmak gibi bir görevi ve hakkı bulunmamaktadır.
CUMHURİYET-ŞERİAT İKİLEMİ KURMAK YANLIŞToplumun dinden özgürleştirilmesini ve seküler bir ideoloji olarak resmî doktrinin onun yerine ikame edilmesini devlet kurumlarının doğal hakkı ve görevi sayan bir anlayış, hukuk ve özgürlükle bağdaşmayan illiberal bir zihin biçimidir.
Mahkeme, AK Parti’nin laiklik karşıtı odak olduğunu kabul etmiş ve başörtüsünü de laiklik karşıtı dinî ideolojinin siyasi simgesi olduğuna karar vermiştir. Her iki metin, cumhuriyetin karşıtı olarak şeriatı konumlandırmaktadır. Şeriat, bu metinlerde, dinî fıkıh olmanın ötesinde teokratik düzen anlamında kullanılmaktadır. Cumhuriyet-şeriat karşıtlığı üzerine kurulu gerekçeler, şeriat, tutuculuk, taassup ve statiklikle özdeşleştirirken; cumhuriyeti ve laikliği bilimsellikle, akılcılıkla ve ilerlemeyle aynılaştırmaktadır. Şeriat-cumhuriyet karşıtlığı temelinde ifade edilen bu söylem, tek parti ideolojisinin en belirgin özelliklerinden birisidir. Cumhuriyeti laisizmle özdeşleştirmek de sağlıklı değildir. Ancak günümüz dünyasında cumhuriyeti şeriat karşıtlığı temelinde savunmak ya da laisizmle özdeşleştirmek yerine, cumhuriyetin niteliklerinin ne olması gerektiği sorusunun gündeme getirilmesi gerekmektedir. Cumhuriyetin insan hakları, hukukun üstünlüğü, bireysel hak ve özgürlükler ve liberal demokrasi çerçevesinde niteleyen, onun içini bu değerlerle dolduran hukuki ve özgürlükçü bir bakış açısına çok ihtiyaç vardır.Sonuç olarak her iki gerekçe metni, özgürlükçü ve hukuki bir ruhtan yoksun bulunmaktadırlar. Resmî ideolojinin yargı kurumlarına hâkim olduğu, her iki gerekçede ortaya çıkan en temel gerçektir. Bu gerçek ışığında, resmî ideolojiyi soyut fikirler olarak anlamak yerine bir kurum olarak ele almamız gerekmektedir. Her iki gerekçe, ülkemizde hukuk ve özgürlüğün değil, en güçlü organın resmî ideoloji kurumu olduğu yalın gerçeğini net bir şekilde ortaya koymuş bulunmaktadır.
* Doç.Dr.; Din ve Hürriyet Araştırmaları Merkezi Direktörü / bilal sambur [bsambur@yahoo.co.uk]
* Doç.Dr.; Din ve Hürriyet Araştırmaları Merkezi Direktörü / bilal sambur [bsambur@yahoo.co.uk]
Problem with activation - help me
Hello, I dont know if I am writing in a proper board but I have got a problem with activation, link is not working... [url=http://activationlink.co/]http://activationlink.co/[/url],
Problem with activation - help me
Hello, I dont know if I am writing in a proper board but I have got a problem with activation, link is not working... [url=http://kriter.org/index.php?option=com_content&task=view&id=1000&Itemid=1?a79723d2c4b58dc5d49d83cf862f5b9b]http://kriter.org/index.php?option=com_content&task=view&id=1000&Itemid=1?a79723d2c4b58dc5d49d83cf862f5b9b[/url],