IRKÇILIK İTTİHAT VE TERAKKİ İLE BAŞLAMIŞTIR!..

OSMANLI DÖNEMİNDE IRKÇILIK İTTİHAT VE TERAKKİ İLE BAŞLAMIŞTIR!..
Ali KAÇAR, Genç Birikim

İslam’da ve İslam’ın egemen olduğu toplumlarda görülmeyen ırkçılık/milliyetçilik/asabiyet hastalığı, Osmanlı İmparatorluğu’na Batıdan bulaşmıştır. Batıda ise, 1789 Fransız ihtilali ile birlikte ortaya çıkan bu hastalık, bu yıl itibariyle dünyaya yayılarak diğer toplumları da etkilemeye başlamıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılma sürecini çabuklaştıran nedenlerden birisi beceriksiz ve işbirlikçi yönetimler ise, diğer bir nedeni de bu ulusçuluk/milliyetçilik/asabiyet anlayışı olmuştur. Osmanlı
İmparatorluğu’nda ulusçuluk/Milliyetçilik/asabiyet anlayışı, Batılılaşma hareketleri ile eş zamanlı olarak meydana gelmiştir. Padişah III. Selim döneminde başlayan, II. Mahmut ve diğer padişahlar dönemi ile devam eden Batıl(ı)laşma hareketi, Batılı ülkelere eğitim amacıyla giden öğrencilerin ülkeye tekrar dönmeleri ile ivme kazanmıştır. Başlangıçta Jön Türkler olarak başlayan ve daha sonraları İttihat ve Terakki Cemiyeti olarak şekillenerek faaliyetlerine devam eden Kürt ve Türklerden oluşan Osmanlı muhalefeti, nihayet 27 Nisan 1909’da Abdülhamid’i tahttan indirmişlerdir.

Abdülhamid’in tahttan indirilmesi ile birlikte ülke içerisinde, dış emperyalist güçlerin de kışkırtmasıyla darbeler ve azınlıklar tarafından etnik amaçlı kargaşalıklar birbirini takip etmiştir. Yer yer iç isyanlara dönüşen bu kargaşalıklar, gerek Afrika’da ve gerekse Balkanlar’da etnik kopmalara/ayrışmalara ve toprak kayıplarına neden olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu’nun Balkan Savaşları’nda yenilgiye uğraması ve emperyalist dış güçlerin kışkırtmaları, İmparatorluktaki farklı etnik kökenli halkların uluslaşma sürecini hızlandırmıştır. Bunda, İttihat ve Terakki’nin ırkçı, diğer kavimlere karşı düşmanca davranışı ve bütün dünyadaki Türkleri birleştirme amaçlı Turancı tavırları da etkili olmuştur. Bütün bu kargaşalık ve etnik kalkışmalara rağmen Kürtler başlangıçta ayrışma, Osmanlı İmparatorluğu’ndan kopma gibi düşünceleri olmamıştır. Lokal bir takım ulusalcı/milliyetçi grupların istekleri ise Kürtlerin tamamını kapsayıcı tarzda bir ‘milli kimlik’e dönüşmemiştir.

Birinci Dünya Savaşı’nın bitmesiyle birlikte, işgalci devletler harita üzerinde cetvelle sınırlarını belirledikleri Osmanlı Topraklarını kendi aralarında paylaşmaya başlamışlardır. Paylaştıkları bu topraklarda, kendi güdümlerinde/mandalarında 20’den fazla devletçik kurmuşlardır. Araplar, kendi aralarında onlarca devlete bölünürken, Türkler de küçültülmüş ve adına Misak-ı Milli sınırları denilen sınırlar içine hapsedilmişlerdir. Kürtler ise Türkiye, İran, Irak, Suriye ve Sovyetler Birliği arasında pay edilerek, kendilerine güdümlü de olsa bir devlet olma imkânı bile verilmemiştir. Kurulan bütün bu devletlerin yönetimleri ise, hangi emperyalist devletin hegemonik sahasına giriyorsa, o emperyal devlet tarafından belirlenmiş ve desteklenmiştir. Bu durum, yeni kurulmakta olan Türkiye Cumhuriyeti için de, Irak, Suriye ve diğer devletçikler için de geçerli idi.!..

Osmanlı İmparatorluğu’nda, İslam’i uygulamalardaki bütün eksikliklerine rağmen ırklar arasında herhangi bir ayırım yapılmamış, hiçbir ırkın kendi dilini, kültürünü yaşaması engellenmemiştir.

Not: Yukarıdaki metin Genç Birikim dergisinin Ocak, 2011 sayısının "Her Kavim Allah'ın Bir Ayetidir" başlıklı yazısından alıntılanmıştır. Teşekkür ederiz. editör.

Ali KAÇAR, Genç Birikim
Yorum yazabilmeniz için üye girişi yapmanız gerekmektedir.