M. Said Ağabeyim...
M. Said Ağabeyim...
Şeyho DUMAN
Ağabey,
Seninle 1956 tarihinde tanışmıştık. Van müftüsü Merhum Hamdi Efendi'nin oğlu hocamız Şehabeddin Damirler vasıtasıyla… O mütevazı terzi dükkanında. O günün meşhur bir çok insanının uğradığı o mekanda… Başta siz olmak üzere merhum Alaeddin ve Feyzi gibi dirayetli kalfaların makas ve ölçülerinden çıkacak iyi bir elbiseye sahip olmak için bir çok ünlünün uğrağı olan o mekanda… Her öğlenden sonra dükkana gelmeyi adet haline getirdiğimizi bilen müşterilerin daha fazla o vakitte orada bulunmayı tercih ederlerdi. Ölçüleri alırken gösterdiğin o hassasiyet, düşünce ve tefekkür dünyana da yansımış olmalı ki, daha sonraları bu saha ağırlık kazandı. Bu yönünle tanınır hale geldin. Makası kullanırken sahip olduğun usul,
Şeyho DUMAN

Ağabey,
Seninle 1956 tarihinde tanışmıştık. Van müftüsü Merhum Hamdi Efendi'nin oğlu hocamız Şehabeddin Damirler vasıtasıyla… O mütevazı terzi dükkanında. O günün meşhur bir çok insanının uğradığı o mekanda… Başta siz olmak üzere merhum Alaeddin ve Feyzi gibi dirayetli kalfaların makas ve ölçülerinden çıkacak iyi bir elbiseye sahip olmak için bir çok ünlünün uğrağı olan o mekanda… Her öğlenden sonra dükkana gelmeyi adet haline getirdiğimizi bilen müşterilerin daha fazla o vakitte orada bulunmayı tercih ederlerdi. Ölçüleri alırken gösterdiğin o hassasiyet, düşünce ve tefekkür dünyana da yansımış olmalı ki, daha sonraları bu saha ağırlık kazandı. Bu yönünle tanınır hale geldin. Makası kullanırken sahip olduğun usul,
tefekkür dünyana fazlasıyla yansımıştı. Daha iyi bir elbiseye sahip olmak için gelen Turgut ve Yusuflar gibi birçok ünlü de senin rihlet ettiğin yerdedirler. Onlar da buradan göçüp gittiler. O mütevazı dükkanın gibi, evin de her zaman İslam düşüncesinin ıstırabını çekenlerle dolup taşardı.
Geceleri çoğu kez sabaha kadar okur, sabah namazını kıldıktan sonra uyur, öğleyin kalkar dükkana gelirdin. Kim bilir Elmalı Hamdi Efendi'nin, Hasan Basri Çantay'ın tefsirlerini ve Osmanlıca olan İslam Tarihi'ni kaç kez okudun.
Malatya Müftüsü merhum İsmail Hatip Erzen'in ilmiyle yakışır şahsiyetinin senin ve bizim üzerimizdeki tesiri oldukça büyüktü.
İslam düşüncesini içten kemiren haşerenin teşhisinde etkili rolü ortaya koyan Hoca Efendi yöremizdeki İslam düşüncesinin berraklaşmasında büyük faydalar sağladı. İnsanlara tapmayı ve rabıta yapmayı İslam’a aitmiş gibi telakkilere karşı çıkan ve mücadelesinden dolayı çeşitli saldırılara maruz kalmaktan kurtulamayan Müftü Efendi'nin sa’yinin semeresini ilk olarak yöremiz insanı devşirdi. Bu meyveyi devşirenlerden biri de siz oldunuz. Hakkın yerleşmesi için gerekirse her fedakarlığa katlanmayı göze alan Müftü Efendi bu çabasının meyvesini defterinin kapanmamasına sebep olduğu inancını taşıyorum. ("İnsan öldükten sonra amel defteri kapanır ancak üç şeyden dolayı devam eder …” Hadis-i Şerif-i)
Evet seninle o yıllarda tanıştık. Bir yıl sonra ilk takım elbiseyi senin elinden çıkandan temin ettim. Acele bitirilsin diye Cemil Seylan kardeşimize göndermiştin. Maliyede memur bu kardeşimiz ikinci iş olarak böylesi siparişleri karşılıyordu. Sonraları Malatya Ekolü olarak tanınacak ve birçok insanın düşünce dünyasını aydınlatacak bazı kimselerinkini de altüst edecek olan Fikir Kulübü'nü kurduk. Haftanın cumartesi akşamı burada tespit edilen konu üzerinde herkes görüşünü beyana mecbur edilirdi, birinci turda… İkinci turda tenkide uğramamak için kelime ve cümleler seçiminde fazlasıyla titiz davranılırdı. Orası bir okuldu… Mantığın her türlü kuralı orada neşvü nema bulurdu. Bu seviyeye ulaşamayanlar bazen sinirlenerek orayı terk etmek durumuna da düşerdi. Fehmi kesik olanlar oraya iftira ederek çıkıp gider, fehimsizliklerini ilan ederlerdi.
Bir gün Yeni Cami'de vaaz ediyordum. Gençliğin de verdiği bir heyecanla cemaatin hoşuna gitsin ve konuyu daha da iyi anlatayım diye Gazali'nin İhya’sından O'nun hadis diye naklettiği bir sözü ben de hadis diye anlatmıştım. Vaazımı bitirdikten sonra çıktık. Başta Şavataların dedesi olan Hacı Ali ve birçok dinleyici etrafımı sarıp yaptığım konuşmamdan dolayı beni tebrik ederlerken sen; hadis diye okuduğum sözün kaynağını sorarak o cemaatin yanında beni -mevzu bir sözü hadis diye naklettiğimden dolayı- tenkit etmiştin. O anda nefsime zor gelmişti ama sonradan bu tenkidin bana ne faydalı olduğunu anladım ve hayatım boyunca bu ikazınızı unutmadım. Bundan sonra bu ikazınız vaaz konularımı hazırlarken daha dikkatli olmayı öğretti.
Söğütlü Cami'nin yanındaki çay ocağında birkaç meslektaşımla oturuyorduk. Yalanın zararlarını aramızda konuşuyorduk. Kuran ve hadisler ışığında bildiklerimizi serdediyorduk. Siz de oradan geçiyordunuz. Bir çayımızı içmenizi teklif ettik. Selam verip oturdunuz. Konumuza devam ediyorduk. Bu arada siz bize yalanın ne olduğunu, yani tanımını sordunuz. Yalan nedir diye sordun. Hiç birimiz doğru dürüst bir cevap verememiştik. Biz sadece yalanın sebep olduğu kötülükleri anlatıyorduk. Muhtasaru'l Meani'deki yalanın tarifini okumuş olmama rağmen pratize edememiştim. Yalanın kalbin taşıdığı inanca ters düşen bir şeyi dilimizle ifade etmek olduğunu anlatmıştı bize o kitap. Çayınızı içtiniz ve kalkıp gittiniz. Oradakiler hepsi senin bir doğruyu tespit için yaptığın uyarılara teşekkür edecekleri yerde yine tenkit oklarının sivriltilmiş uçlarını sana doğru tevcih ettiler; ben onlara gerekli ikazlarımı yaparak "O'na teşekkür etmemizi" söylemiştim.
Diyebilirim ki cühelanın cehillerinden kaynaklanan saldırılarında hayatın boyunca kurtulamadın. Ama sen "Onlar kınayanların kınamasından korkmazlar" mesajını kendine düstur edinmiştin.
"Vahye Göre Büyük Zulüm" adlı eserini beraber incelemiştik. Orada Hasan Basri Çantay'ın "İstiğnada insan kendisini mal ile yeterli gördüğü için haddini aşar" yorumuna itiraz etmiştim. "Istiğna"nın sadece mal ile olacak bir şey olmadığını mutlak olarak insanın kendisini yeterli görmek olduğunu söylemiştim, kitabınıza Hasan Basri Çantay'ın görüşünü tercih ettiniz…
Ilk hastalığın zuhur ettiği dönemde seni Malatya'da ziyaret etmiştim. Bereketli bir ömür yaşadığını, dolu dolu bir hayat geçirdiğini, zamana and ile başlayan Asr Suresi'nin tefsirini ele almıştık. Bundan çok memnun olmuştum. Size dua etmiştim. Geçen yıl Ramazan ayında seni Istanbul'da Ercan'ın evinde birkaç arkadaşla ziyaret etmiştik. Hafızanızı kontrol edemiyordunuz. Ilahi fıtri kanunun değişmezliğini gördüm. Beni tanıdığınızı zannediyordum. Sorduklarımıza yarım bir şekilde cevap veriyordunuz.
Said Ağabey, beşerin tabi olduğu değişmez ilahi fermana boyun eğerek aramızdan ayrıldınız. Son görevimi yerine getirmek istiyordum, nasip olmadı. Allah'ın mağfiretine nailiyyetini O'ndan diliyorum. Tekrar buluşmak umudu ile….
Şeyho DUMAN
Kur’an Öğretmeni
(Genç Birikim Dergisi ,Temmuz – Ağustos 2004 / 65. Sayı‘dan alıntıdır)
Yorum yazabilmeniz için üye girişi yapmanız gerekmektedir.