OSMANLI...MANEVÎ TEMELLER ÜZERİNDE YÜKSELMİŞTİ
OSMANLI DEVLETİ MANEVÎ TEMELLER ÜZERİNDE YÜKSELMİŞTİ
İsmail YOZGATLI/
Osman Gazi’den beri Osmanlı padişahları hep evliya ile birlikte yaşamış, onların dualarını almış ve bizzat kendilerine de kerametler atfolunmuştur. Osman Gazi kendi rüyası ve kayınpederi Şeyh Edebali’nin müjdeleri ile cihangir bir devlet kuracağına inanıyordu. Sultan Murad Gazi’nin kerametleri rivayet edilmiş, Yıldırım Bayezid ve II. Murad Gazilerin zaferleri de Emir Sultan’ın kerametlerine atfolunuyordu. Fatih Sultan Mehmed zaten Hz. Peygamber (s.a.v.)’in övdüğü bir komutan oluyor, II. Bayezid velilik sıfatı ile tanınıyordu.
Yavuz ise çok yüksek manevî vasıfları, İslâm ruhu ve vatanperverliği ile milletin kalbinde yerleşmişti. Dünyada hiçbir devlet, Yavuz ayarında her dakika volkan gibi kükreyen bir hükümdara malik olmamıştır.
Osmanlı padişahlarının din ve cihad yolunda hizmetleri o kadar büyük, âlim, veli ve şeyhlerle kaynaşmaları o derece kuvvetli idi ki, bunların birçoğu dünya zevklerinden uzak kalmış, sadece din ve devlet, mülk ve millet uğrunda yaşamışlar ve bu sebeple de hayatları bir ruhaniyet halesi ile çevrilmiştir. Bu durumda kendilerine keramet ve velilik sıfatlarının atfını artık tabiî bulmak gerekir.
MEKKE VE MEDİNE’NİN HİZMETKÂRI PADİŞAH
Yavuz, yıldırım sür’ati ile Mısır ordularını 24 Ağustos 1516’da Merci-Dabık’da, 26 Mart 1517’de Ridâniye’de kazandığı zaferlerle imha etti. Artık Memlûk devleti kalmamış, bütün Arap ülkeleri Yavuz’un hâkimiyetine girmişti. Mekke ve Medine Emiri, bu mukaddes şehirlerin anahtarlarını “Sahib ül-Haremeyn” unvanı ile Yavuz’a teslim ediyor, fakat dindar Padişah bu unvanı saygısızlık sayarak “Hâdim ül-Haremeyn” şeklinde düzeltiyordu. Mekke’nin ve Medine’nin sahibi ya da hâkimi yerine, hâdimi, hademesi, hizmetkârı denilmesini istiyordu.
Yavuz, cihan hâkimiyeti davasında çok kuvvetli bir simadır. Kendisini Rodos seferine teşvik edenlere söylediği: “Ben Cihangirliğe alışmış iken, siz himmetimi küçük bir adanın fethine hasretmek istiyorsunuz” demesi pek meşhurdur ve durumunu çok güzel izah eder. Ayrıca dünya haritasını incelerken: “Yazık, dünya bir cihangire yetecek kadar büyük değilmiş” demiştir.
“ALLAH SENİ YAVUZ’A VEZİR YAPSIN!”
Yavuz dindarlığı ve adaleti yanında şiddet ve hiddeti ile de meşhurdur. Onun devrinde adam adama, “Allah seni Yavuz’a vezir yapsın” diye beddua edermiş ki, vezir olanın kellesinin kolayca gideceği düşünülürmüş. Yavuz kararlarında ne kadar acımasız idiyse, âlimlere de o nisbette saygılı idi. Meşhur Müfti Zenbilli Ali Efendi, onu yanlış kararlarından döndürdüğü gibi, bir defasında da selam vermeden huzurunu terk etmişti. Kendisini ikna edici sözü kabul ederdi.
Devrin büyük âlimi Kemal Paşa-zade atını sürerken Padişahın üzerine çamur sıçratınca çok üzülmüş; fakat haşmet ve azametin timsali Padişah, “âlimlerin çamuru ile iftihar ettiğini” ve kaftanını da bu sebeple muhafaza edeceğini söylemişti. Âlimler kadar devlet adamlarının da kadrini bilirdi. Mısır’ın fethi sırasında Sinan Paşa’yı kaybedince: “Mısır fetholdu amma Sinan gitti” diye feryât etmiştir.
KADİRŞÎNAS HÜKÜMDAR
Yavuz’un şiddet ve gazabından korkan ve her an ölüm tehlikesi geçiren Piri Paşa bir gün usanarak: “Padişahım, önünde sonunda bir bahane ile beni öldüreceksin, bari bir gün evvel olsa da şu daimi korkudan halas etsem (kurtulsam)” sözleriyle üzüntüsünü belirtince, bu söze bir hayli gülen Yavuz: “Benim dahi bu mana murâdım, lâkin yerini tutar bir adam bulunmaz, yoksa seni murâdına eriştirmek kolaydır” sözleriyle kadirşînaslığını göstermişti.
Samimi dindar olan Yavuz, israfa ve lükse de karşı idi. Bir gün Şehzade Süleyman (Kanuni) huzuruna çok süslü bir elbise ile girdiği zaman: “Süleyman anan ne giysin!” diyerek tepkisini göstermiştir.
Şîrpençe’den mustarip olduğu bir zamanda, Eyûb türbesini ziyaretle sefere başlamış, fakat hastalığı mani olmuştu. Acılar içinde kıvranırken nedimi (hizmetkarı) Hasan Can’a: “Bu ne haldir, Hasan Can!” deyince; Hasan Can ona: “Şimdi Hakk’a teveccüh zamanıdır” demiş. Bunun üzerine Yavuz: “Bunca zamandan beri kiminle biliyordun, Cenâb-ı Hakk’a teveccühte bir kusur mu fehmeyledin!” demiş ve Hasan Can’dan Yâsin Sûresi’ni okumasını isteyerek, kendisi de okumağa devam etmiştir.
Sevgili gençler! Sözlerimiz arasında Yavuz gibi insanları başarıya götüren sırları tesbite çalışıyorsunuz değil mi? Şunu bilelim ve hatırımızdan çıkarmayalım ki, başarı öyle kendiliğinden gelen bir şey değildir. Azmin, iradenin ve bir program dahilinde, planlı olarak sürekli çalışmanın eseri olarak gelmektedir.