ÖSS, OKS&OHSSS!..
ÖSS, OKS…OHSSS!..
Serdar ARSEVEN
Bu “yönetmelik”te, karnesi “çok iyi” ve “çok kötü” olana beş kuruş yoktur!..
Para, “orta”sı ve “geçer”i çok olan torunlara gider!..
Peki…
Bu işte bir terslik yok mu?..
Karnesini “pekiyi”lerle dolduranı ödüllendirmek gerekmiyor mu?..
Çekmegil, “Hayır” der:
“Notları çok yüksek olan, kafayı bir sürü lüzumsuz şeyle ütületmiş demektir!..
Ezberci eğitim sisteminde başarılı olan bu çocuk, pratik zekânın ve hızlı hareket kabiliyetinin belirleyici olduğu hayat mücadelesinde sıkıntı çekecektir!..
Notları çok düşük olana gelince…
O da, sınıfta kalmak suretiyle, hayat yolunda mesafe kat etme imkânını kaybettiğinden, benim ölçülerime göre başarısızdır!..
Ama karnesini ‘orta’ ya da ‘geçer’ notlarla dolduran, hem yürüdüğü yolda tökezlememiş oluyor…
Hem de, zihni parlaklığını muhafaza ederek, hayat mücadelesinde avantaj sağlıyor…
Bundan dolayı…
Ödülü, beynini ‘ütülenmekten’ koruyan torunuma veririm!..”
***
“Notları çok yüksek olan, kafayı bir sürü lüzumsuz şeyle ütületmiş demektir!..
Ezberci eğitim sisteminde başarılı olan bu çocuk, pratik zekânın ve hızlı hareket kabiliyetinin belirleyici olduğu hayat mücadelesinde sıkıntı çekecektir!..
Notları çok düşük olana gelince…
O da, sınıfta kalmak suretiyle, hayat yolunda mesafe kat etme imkânını kaybettiğinden, benim ölçülerime göre başarısızdır!..
Ama karnesini ‘orta’ ya da ‘geçer’ notlarla dolduran, hem yürüdüğü yolda tökezlememiş oluyor…
Hem de, zihni parlaklığını muhafaza ederek, hayat mücadelesinde avantaj sağlıyor…
Bundan dolayı…
Ödülü, beynini ‘ütülenmekten’ koruyan torunuma veririm!..”
***
Malûm…
Ortaöğretim Kurumları Seçme ve Yerleştirme Sınavı (OKS) sonuçları açıklandı…
Velilerde bir telâş…
Fen ya da Anadolu liselerinden birinde çocuk okutmak, ideal ya…
“İyi bir lise iyi bir üniversite, iyi bir üniversite iyi bir meslek demek”miş!..
Abartı!..
Çocuğunuzun puanı, herhangi bir fen ya da anadolu lisesini kazanmasına kâfi gelmiyorsa…
Ya da kazanabildiği hayallerinizdeki değilse…
Fazla takmayın!..
İyi bir lisenin, mutlaka iyi bir üniversite anlamına geldiği filan, yalan!..
Şuna bakın:
Geçen yaz, Karabük taraflarına doğru otobüsle gidiyordum.
Yanıma, on iki yaşlarında bir erkek çocuğu oturdu…
Gururla,
“Anadolu Lisesi’ni kazandım. Tatili hak ettim” dedi…
Babası pastanede kalfaymış, evleri kira…
Dershaneye bile gitmemiş çocuk…
Buna rağmen, yüzde 3’lük dilime girmiş…
“Nasıl becerdin” diye sordum…
Babasından elden düşme bir bilgisayar ile Sınava hazırlık CD takımı istemiş…
Her sabah namazının ardından, bir saat bilgisayar başında çalışmış…
Aslanlar gibi de kazanmış…
Bu sene üçüncü olan Ümit Yılmaz da, sıvacılık yapan bir babanın çocuğu…
Kendi imkânlarıyla hazırlanıp, başarmış!..
***
Ortaöğretim Kurumları Seçme ve Yerleştirme Sınavı (OKS) sonuçları açıklandı…
Velilerde bir telâş…
Fen ya da Anadolu liselerinden birinde çocuk okutmak, ideal ya…
“İyi bir lise iyi bir üniversite, iyi bir üniversite iyi bir meslek demek”miş!..
Abartı!..
Çocuğunuzun puanı, herhangi bir fen ya da anadolu lisesini kazanmasına kâfi gelmiyorsa…
Ya da kazanabildiği hayallerinizdeki değilse…
Fazla takmayın!..
İyi bir lisenin, mutlaka iyi bir üniversite anlamına geldiği filan, yalan!..
Şuna bakın:
Geçen yaz, Karabük taraflarına doğru otobüsle gidiyordum.
Yanıma, on iki yaşlarında bir erkek çocuğu oturdu…
Gururla,
“Anadolu Lisesi’ni kazandım. Tatili hak ettim” dedi…
Babası pastanede kalfaymış, evleri kira…
Dershaneye bile gitmemiş çocuk…
Buna rağmen, yüzde 3’lük dilime girmiş…
“Nasıl becerdin” diye sordum…
Babasından elden düşme bir bilgisayar ile Sınava hazırlık CD takımı istemiş…
Her sabah namazının ardından, bir saat bilgisayar başında çalışmış…
Aslanlar gibi de kazanmış…
Bu sene üçüncü olan Ümit Yılmaz da, sıvacılık yapan bir babanın çocuğu…
Kendi imkânlarıyla hazırlanıp, başarmış!..
***
Halkın teşhisi doğru:
“İş çocukta bitiyor!..”
Şu okul veya bu dersane…
Büyük ölçüde hikâye…
Etrafımdaki velilerin çoğunda hayal kırıklığı…
Ya da en azından çatlaklığı!..
Onca masraf yapmışlar…
Çocuklarını motive etmek için yapmadıklarını bırakmamışlar…
“Buna rağmen, olmadı” diyorlar…
“Yine de iyi bir yere girmesini sağlayacak puanı alamadı!..”
Bu aşırı hassasiyetin, aşırı himayeciliğin zarar verdiğini düşünüyorum…
“Başı boş bırakmakla, fazla sıkmak” arasında bir ölçü tutturmak lâzım…
Çocuk arkadaşlarıyla iyi geçinmeyi de, hakkını almak için kavga etmeyi de öğrenmeli…
İkide bir düştüğü için diz kapaklarından kan sızan,
akan burnunu kazağının koluna silen,
gazoz kapağına sahip çıkmak için kavgayı göze alabilen çocuklardık, biz…
Cam kırdığımız da olurdu…
Bilhassa, giriş katta oturan Sıdıka Teyze’nin camı, pek uygun gelirdi bize…
Kırardık kırmasına da…
Kaçmazdık…
Delikanlıca, öderdik camın parasını!..
Öyle icap ettiğinde, komşu mahallenin çocuklarıyla birbirimize girerdik…
Barışı da, diplomatik yollardan temin ederdik!..
Anlamadığımız dersleri, komşunun “lise mezunu kızından” öğrenirdik…
Sınıfta kalmazdık, hiç…
Geçmeye yetecek kadar çalışırdık…
Okulda matematiğimiz çok iyi ya da çok kötü değildi ama, bakkalın verdiği para üstünü saymadan, hesabı doğrulatmadan ayrılmazdık…
Otobüste yaşlılara yer verirdik…
Başımızda dikilen, “süslü püslü bir kokana” ise…
Uyur numarası yapmayı bilirdik!..
Ulu orta kayısı yemezdik, “alamayanların canı çeker” diye…
Hiçbir kayısıya da, çekirdeğini kırıp içindekini almadan “bitti” nazarıyla bakmazdık!..
***
“İş çocukta bitiyor!..”
Şu okul veya bu dersane…
Büyük ölçüde hikâye…
Etrafımdaki velilerin çoğunda hayal kırıklığı…
Ya da en azından çatlaklığı!..
Onca masraf yapmışlar…
Çocuklarını motive etmek için yapmadıklarını bırakmamışlar…
“Buna rağmen, olmadı” diyorlar…
“Yine de iyi bir yere girmesini sağlayacak puanı alamadı!..”
Bu aşırı hassasiyetin, aşırı himayeciliğin zarar verdiğini düşünüyorum…
“Başı boş bırakmakla, fazla sıkmak” arasında bir ölçü tutturmak lâzım…
Çocuk arkadaşlarıyla iyi geçinmeyi de, hakkını almak için kavga etmeyi de öğrenmeli…
İkide bir düştüğü için diz kapaklarından kan sızan,
akan burnunu kazağının koluna silen,
gazoz kapağına sahip çıkmak için kavgayı göze alabilen çocuklardık, biz…
Cam kırdığımız da olurdu…
Bilhassa, giriş katta oturan Sıdıka Teyze’nin camı, pek uygun gelirdi bize…
Kırardık kırmasına da…
Kaçmazdık…
Delikanlıca, öderdik camın parasını!..
Öyle icap ettiğinde, komşu mahallenin çocuklarıyla birbirimize girerdik…
Barışı da, diplomatik yollardan temin ederdik!..
Anlamadığımız dersleri, komşunun “lise mezunu kızından” öğrenirdik…
Sınıfta kalmazdık, hiç…
Geçmeye yetecek kadar çalışırdık…
Okulda matematiğimiz çok iyi ya da çok kötü değildi ama, bakkalın verdiği para üstünü saymadan, hesabı doğrulatmadan ayrılmazdık…
Otobüste yaşlılara yer verirdik…
Başımızda dikilen, “süslü püslü bir kokana” ise…
Uyur numarası yapmayı bilirdik!..
Ulu orta kayısı yemezdik, “alamayanların canı çeker” diye…
Hiçbir kayısıya da, çekirdeğini kırıp içindekini almadan “bitti” nazarıyla bakmazdık!..
***
Şimdi…Çocuklarımıza sahip çıkıyoruz, sözüm ona!..
Onları, gece gündüz imtihan stresinde tutarak…
Beygir misali, yarıştırarak!..
Logaritma cetvelini ezberlemekle birlikte,
parasının pulunun hesabını bilemeyen!..
Politikacının meşhur tabiriyle, “iki kazı güdemeyen” çocuklar yetiştiriyoruz…
“Sorumlu ebeveyn havalarında!..”
Onları, gece gündüz imtihan stresinde tutarak…
Beygir misali, yarıştırarak!..
Logaritma cetvelini ezberlemekle birlikte,
parasının pulunun hesabını bilemeyen!..
Politikacının meşhur tabiriyle, “iki kazı güdemeyen” çocuklar yetiştiriyoruz…
“Sorumlu ebeveyn havalarında!..”
İlkokul 3. sınıfa kadar hergün yeni bişeyler öğrenirdim. 4. sınıfta yeni bişeyler öğrenmek için can atardım ama fazla bişey olmazdı. 8.sınıfa kadar sürekli ilkokul 3 ü tekrar ettik. Arasıra tek tük farklı dersler. 5. sınıftan sonra da farklı hocalar. Lise de çok farklı olcak dediler. Yine aynı yine aynı yine aynı. Matematik 2 dersinde farklı bişeyler öğrenirdik. Onu da kimse öğrenemezdi. Ezbere alıştığı için ezberlerdi unuturdu. Ben unutacağımı bildiğim için ezberlemedim Yine de bitirdim :) Yeni nesile sesleniyorum. İlkokul 4 e kadar çalışın. Sonra kendinizi bir meslek konusunda geliştirin.
düzeitiyorum
Türkiye'de ilkokulda okuyan bir öğrencinin haftada ders ve okulla ilgisi 80 saatir
Türkiye'de ilkokulda okuyan bir öğrencinin haftada ders ve okulla ilgisi birer saatir Japonya'da bu sayı 120 saatir. Türkiye'de ilk mektepte bir öğrencinin muhatap olduğu kelime sayısı bir kaç bini geçmezken bu sayı Almanya'da , Japonya'da onbinlerle ifade edilmektedir. Türkiye'de katsayı hinlikleri olmazsa en adil sınav öss ve oks sınavlarıdır.
“Notları çok yüksek olan, kafayı bir sürü lüzumsuz şeyle ütületmiş demektir!.. Ezberci eğitim sisteminde başarılı olan bu çocuk, pratik zekânın ve hızlı hareket kabiliyetinin belirleyici olduğu hayat mücadelesinde sıkıntı çekecektir!.. Notları çok düşük olana gelince… O da, sınıfta kalmak suretiyle, hayat yolunda mesafe kat etme imkânını kaybettiğinden, benim ölçülerime göre başarısızdır!.. Ama karnesini ‘orta’ ya da ‘geçer’ notlarla dolduran, hem yürüdüğü yolda tökezlememiş oluyor… Hem de, zihni parlaklığını muhafaza ederek, hayat mücadelesinde avantaj sağlıyor… Bundan dolayı… Selami Abi'nin bakış tarzına hayran olmamak elde değil. İfade tarzı espirili gözükse de doğruluk payı var. Bir de gazetelere yansıdı ÖSS de ilk yüze giren derce sahibi hiç bir öğrenci Türkiye'de kalmıyor yurt dışına gidip özellikle Amerika'da yaşıyormuş. Bu korkunç bir beyin göçüdür.Kimse mevcut tartışmalardan dolayı bunu görmüyor. Güçlü imparatorluklar böyle beyinleri merkezlerine taşıyarak güçlerini daha da takviye etmişlerdir. ÖSS'den OKS'den şikayet etmemeliyiz. Sanki şikayet ederek tembelliğe çanak tutuyormuşuz gibi geliyor. Üç ay okullar tatil. ÖSS olmasaydı Anadolu insanı üniversite eğitimi alamazdı. Anadolu'nun eğitim düzeyi artmazdı. KPSS sınavı olmasydı Anadolunun gariban insanı memur olamazdı.Optik bilgisayar torpil tanımıyor.