Ankarada Dayım Var -II-
Ankara’da Dayım Var -II-
Şefika
LEYLA(*)
Evvelki gün frekansını bilmediğim bir radyo kanalına rastladım. Canlı yayında dinleyicilere bağlanılıyor, dayılar anlatılıyordu. Dayılar günü imiş, ilk defa duydum. Klasik kutlama mesajları veriliyordu. İhmal edilen büyüklerin hatırlanması için düzenlenen bu günleri belki de takip edemediğim için kutlamıyorum. Gerçi bazıları bu günlerin özellikle unutturduğunu söyleyip “onlar yılın her günü annem, babam, dayım” vs. der ise de bu defa bunların arkasına sığınmak istemedim. Konu çok önemli idi. Gönlümde şen bir bülbül olarak şakıyan dayıma yazmaya vesile olsundu kaç zamandır istiyordum. Çünkü böyle bir dayı başka ne gördüm ne duydum.
Evvelki gün frekansını bilmediğim bir radyo kanalına rastladım. Canlı yayında dinleyicilere bağlanılıyor, dayılar anlatılıyordu. Dayılar günü imiş, ilk defa duydum. Klasik kutlama mesajları veriliyordu. İhmal edilen büyüklerin hatırlanması için düzenlenen bu günleri belki de takip edemediğim için kutlamıyorum. Gerçi bazıları bu günlerin özellikle unutturduğunu söyleyip “onlar yılın her günü annem, babam, dayım” vs. der ise de bu defa bunların arkasına sığınmak istemedim. Konu çok önemli idi. Gönlümde şen bir bülbül olarak şakıyan dayıma yazmaya vesile olsundu kaç zamandır istiyordum. Çünkü böyle bir dayı başka ne gördüm ne duydum.
Biz tam yirmi bir yeğeniz o ise tek. O hep Ankara’da idi ama her zaman
benim kalbimde yaşıyor… Son yıllarda artık yaşım icabı mı nedir, saklamam
gerekenleri açık ediyorum bazen; dayımı sevmem emredilen başkalarından daha
çok seviyorum…
Bir bakardık Malatya’da dayım, çoğu zaman bir iş icabı gelir günübirlik
dönerdi. Zaten işi olmasa da uzun süre bir yerde nasıl dursun, hep delikanlı,
hep enerjik, yarım saat bir tarafta uyur mesaiye devam eder. Gözümü açalı
elinde kırmızı kâğıtla kaplı çikolatalı gofretle gelirdi yeğenlerinin yanına,
hiç unuttuğunu hatırlamıyorum. Her daim o gofretler sizi hatırlatır bana
dayı. Kökleri çok derinlerde olan sevgimin tohumlarından biri de onlar idi
belki. İçe dönük dünyamı sizde şekillendiriyordunuz. Lisanınız çok fasih,
sözünüz öz. Biliyorum size fikir danıştığımda söz, dönüp dolaşmayacak gücünü
sizin dilinizde sunacak. Belki bir kelime, belki bir cümle, fakat aranan
anlam içinde. Muğlâklık yok, net olmanın önemini sizin diyaloglarınızda çok
iyi anlıyorum. Bunu siz Kur’anın hadimliğini yaparken de gözlemliyorum.
Ayetlere bir çoban safiyetiyle yaklaşılarak akademisyenlerin yanlışları
ayıklanıyor…
Bir defasında Müteşabihler üzerine yorum yapan bir araştırmacının
görüşlerine, kafa karıştırmak günah diye çok kızmıştı. “Hadi” kelimesinin
anlamını öğrendiğimde kafa karıştırmanın hakikaten günah olacağını daha iyi
idrak etmiştim. Kur’an nazil olduğu dönem çölde yol gösterenlere “hadi”
denirmiş, onlarsız yola çıkılmazmış, “yehma” denen çok tehlikeli bölgelere
hadiler dahi giremezmiş. Yön tayin etmeyi imkânsız kılan değişimler yaşanırmış
oralarda. Kişilerin algısına göre farklı anlaşılabilecek meselelere
iddialı yaklaşımlar da İslam’ın öğrenilmesine engel olur. Bilmem doğru
anlamış mıyım, eğer yanlışım varsa zaten dayım ya telefonun ucunda veya
yanımızda bir söz bir işaretle halleder, gördüğünüz gibi sevgimin köklerinde
ne tohumlar var.
Evet, yirmi bir yeğen demiştim, beşte kendi çocuğu nasıl yetişirdi pek de
bilemem ama mavi boncuk dağıtırdı tabi. Benim sevgim gibi sadece fıtri değil,
metot üzere, bilinçli dağıtır sevgisini. Dayımın meşhur birincileri vardır:
Damatları, gelinleri; hiç kimse onlarla yarışamaz. Tek jüridir hem de çok
cevvaldir, o an, o kişi, o anki olayla bilgece kararını verir. Mesela beni
gördüğünde birincisin Leyla der, Büşra’yı gördüğünde de ona dermiş meğer.
Besbelli ki o an göze yakın olanın sıcaklığını hissettiğindendir diye hüsnü zan
etmekteyim tabi… Böyle hikmetli işlerden sual edeceğimden veya birinciliği
kaybettiğime üzüldüğümden değil elbet. Maazallah biricik dayımız bizi
kandıracak değil ya… Sade yeğenler mi onların eşlerini de zikredelim. Laf
aramızda onların eşlerine daha bir muhabbetli, daha mültefit. Bir deneyin
isterseniz. İnsanlık hali, bir ihtilafı söz konusu edin, aileye dâhil olan
gelin veya damat her nasılsa fırçadan hali kalır. Neyse bu hususu
detaylandırmayayım. Her halükarda dâhil olanlar zaten layık buna. On yıldır
yakınında onu gözleyen bir yakını ayrıca da bunun sebeplerini açıklamıştı
bana.
Müthiş bir özelliğini daha dayılar gününde anmadan geçemeyeceğim: Şiir...
Şiiri anlamanın en pratik yolu, dayımın şiirden seçtiklerini okurken
dinlemek olabilir. Bu konuda iddialıyım şair ne demiş, şiir ne imiş, sohbet
nasıl şiir olurmuş, TRT deki programdan izlemenizi öneririm. Şiir yazıyor mu
bilmiyorum, sorduğumu da hatırlamıyorum ama kalem ile yazmadıysa şayet, önce
dedesi Sanih’in divanıyla, sonrasında onun Said oğlunun nushuyla, hakikat
ehli bir duruşa sahiptir zaten. Şairlerde olması muhtemel bir şaşkınlığa
yer olmadığındandır yazmayışı zannımca. Şimdilerde tamamlamaya çalıştığını
söylediği ömrü ise şiirlerin en güzellerindendir.
Bazıları şakıloz da derlermiş Malatya’da Hoca zadelere; dayım son
temsilcisi olabilir mi? Nasıl olur bilemem: o girince yüzler güler, diller en
güzel şarkıları terennüm ederdi. Ben küçükken, annem, abim derken nice
ağabeyler dökülür hala dilinden. Seri oluşu, pratikliği gerginlikten uzak
tutar muhitindekileri. Çözülmesi gereken bir problemle karşılaştığı zaman
bakar; günah var mı içinde, yok. Öyleyse kolayına geleni yapardı. Bu formülü
denemeyenlere tavsiye ederim, insana neşe veriyor. Kardeşlerinin dediğine
göre bazen sinirlenirmiş, hem de esaslı, ben şahit olmadım. Aman
kardeşlerine kızmasın da... Başta anne yok, baba yok, el kapısı bir yandan,
varları yokları bir ağabey. Öyle bir ağabey ki ışıltılı mavi gözlerinin
menevişleriyle şefkatin resmini çizer, yüzü gülmese de gözbebekleriyle
güler. Menfi hiçbir anlamı istese de yüklenemeyeceğini düşünürüm ben...
Kardeşler, yeğenler, torunlar daha kimler, Allah’tan dayıma
emanetler...
Babası onun yanında olmasını, terzilik yapmasını istemiş. Hangi baba
istemez böyle bir oğlu yanında... Oğul çok sıkılmış ama. Şu Hitler amma
akılsız adammış, Yahudileri fırınlarda yakacağına terzi yapsaymış ya demiş.
Böylece müsaadeyi almış… Efendibabamız onu andığında onu gördüğünde bir başka
güler; onun da gözleri ışıldar, bizim Selami diye bahsederdi. Kendisine
benzeyen, yetişen bir torunu var mı acaba dayımın. Bunu ümit etsem de dayım
kadar orijinal bir kişilik daha olması muhal benim gözümde. Sizin de böyle
bir dayı görmediğinize zaten eminim ben…
Büyük balık denizde yaşar diyor. Ankara da ikamet ediyor, ben sıladan hiç
çıkmadım, arada bir büyük denizlerde yaşayanlara ziyaretler yaparız, onlar da
arada bir bizim küçük göllerimize. Gittikçe azalıyor, sılaya ziyaretler.
Efendibabamız vefat ettikten sonra esbat yarışmaları da son yıllarda bitti
artık. Böyle yapmasalar iyiydi. Büyük balık göremiyoruz, buralar akvaryuma
dönüyor; biz de süs balıklarına. Bir defasında tesettürle ilgili bir görüş
beyan etmişti, anlayamadım açıklama istedim: bir salon ve konuyu merak eden
başka kimseler de olursa Malatya’da anlatacağını söyledi. Hala anlayamadım,
kimse cevabını da bilmiyor burada. Allah’tan ki yeni kriter.org var belki orda yazar bu konuyu bir gün.Kriter.org da benim gurbetteki yakınlarımdan haber
aldığım sılam. Ayrıca ne zaman bilgi, haber eksikliğiyle hayıflanırsam açar
bakarım. Sık sık, bazen sabah-akşam, sözün özünü, hasını, haberin lazımını
okurum. Olmasa da olur yazılara yer verilmez pek. Artık habereveti de okuyorum
çünkü orda da yazıyor. Var mı sizinde bildiğiniz böyle bir dayı.
Kendisine bildirmeden, söylediği şarkıları kaydettiğimiz eski kaseti ara
sıra dinlerken merak ederim bazen: dayım hala otomobili uçar giderken, kaçan
talihinin peşinden gidiyor mu diye…
Şefika LEYLA
(*) facebook sayfasından
alıntıdır...
Yorum yazabilmeniz için üye girişi yapmanız gerekmektedir.