'İSLAM ÜMMETİ' DE NE?
“İSLAM ÜMMETİ” DE NE?M. Selami ÇEKMEGİL
Yenilerde, değer verdiğim ve gerçekten dostça iltifatlarına da mazhar
olduğum bir gençlik dergisi arka kapağında “İslam
Ümmeti”nin bayramını kutlayınca akademik doğruluk ve
yanılıp yanılmadığımı kontrol açısından bu konuyu öne getirme
lüzumunu hissettim.
Konuya girmeden önce bir intibaımı öncelikle belirtmek istiyorum: Kur’an‘ın dile getirdiği hayat gerçeklerini, ne yazık ki, İslam’a gönül verdiğini ve İslam’ı savunduğunu iddia eden, bir kısım strateji yoksunu yarı aydın, ağzı kalabalık çevreler tahrif ve tahrip etmektedirler çok kez.
Kur’an’ın ifadelendirdiği sosyolojik kurum ve kavramları ona en aykırı biçimde kullananlar ne yazık ki bu bilim dışı teolog çevreler ve bunların hayat verdiği din dışı felsefi çevrelerdir. Din dışı yönetimi Osmanlı’ya yakıştırmaya yeltenen, katolisizmin zirveye çıkardığı teokratik yönetimi İslam’a yamamaya kalkışan, sanki hatasızlık mümkünmüş gibi dünyaya altın bir medeniyet sunan orta çağdaki bize ait yönetimleri de -uygulamadaki bazı zaafları sebebiyle- İslam dışı göstermeye özenenler daha çok bunlar arasından çıktığı gibi İslamın öne getirdiği toplumsal kurumlara ilişkin önemli tanım ve kavramlar da bu çevrelerin kalem ve dillerinde hüviyet değiştirmekte, bunların entel özentili çalışmalarıyla bilim dışı ve keyfi anlamlara bürünmektedirler. Hatta bunlar çok kolaycı bir eda ile İslam’ın yıkılışından söz edebilmekte ve bundan da peygamberi yöntemi esas alan camiayı sorumlu tutabilmekte,, kanaatlerinin kanıtı olarak da “sünnet” dışı sapkınlıkların etkisi altındaki cahil şeyh ve taklitçi, tefekkürsüz hoca ve mollaları Sünni gibi gösterme tuhaflığı içinde olmaktan bilim adına mahcubiyet duymaktadırlar.
Nitekim
bunların bir kesiminin Kur’an’ın ifadelendirdiği “millet” kavramını “din”;
kavim vakıasını da millet şeklinde tercüme ederek Kur’an meallerinde bile
İslami anlamları nasıl ters yüz edip tabii olguları dejenere ettiklerini, hatta
Kur’an’da mevcut olmayan “recm”, taşla öldürme cezasını Kur’an’a yamamaya
kalkıştıklarını çok daha önceleri yayınladığım üç makalemde
incelemiştim.(*)
Bir
millet mensubu olmayı sanki kaçınılması gereken bir hata imiş gibi algılamaya
temayül eden ve İslam’ın bu alandaki bilimsel öğretisini doğru algılamayan
böylesi yarı aydın çevrelerin içine düştükleri kavram yanlışlıklarından biri de
“İslam Ümmeti” gibi uyduruk bir kavramı literatüre ithal etmeleri olmuştur.
Bunlar din dışı çevrelerin milletimizi İslam’dan farklı biçimde oluşturma
arzuları yolunda uydurdukları böylesi bir kavramı esas alarak, yine dindışı
çevrelerin malı haline getirdikleri Kur’ani millet kavramını unutturmak için
Batıcı felsefeciler gibi tanımladıkları
“milliyetçilik” akımlarını esas alan bir strateji izlemekte ve farkında olmadan
onların, ırkçı misyonuna hizmet etmektedirler. Ancak ne var ki bu tutumla
Müslüman kitlelerin millet oluşturma imkanlarını yok ederek Müslümanları “İslam
ümmeti” gibi, tanımı muğlak bir camiaya indirgeyen dar kapsamlı ve siyasi imajı
anlaşılmayan bir “ümmetçilik” cereyanına itmektedirler. Bu yanlıştır.
Kur’an “İslam Ümmeti” şeklinde bir kavram kullanmamıştır. İlim
dilinde ve orijinal islam literatüründe de böyle bir kavrama pek fazla
rastlayacağımızı sanmıyorum. Kur’an, 7. surenin 34.ayetinde “her
ümmetin bir eceli olduğundan ve ecelleri gelince onların ne bir an geri
kalabileceklerinden, ne de öne geçebileceklerinden” söz ediyor. Oysa
ki İslam ezelden ebede akan bir gerçekliktir. Nasıl ecelsiz bir kavramla eceli
olan bir varlık tanımlanabilir? Kur’an 10.surenin 47.ayetinde “her
ümmetin bir elçisi vardır. Elçileri gelip de bunlar onu
yalanlayınca...” diyor. Oysa ki bütün elçiler Kur’an’a göre İslam için
gönderilmiştir. Nasıl olur da bütün elçilerin ihyaya memur olarak
gönderildikleri din-i İslam tek bir elçinin ümmetine indirgenebilir? Düşününüz
ki Kur’an 2.surenin 134.ayetnde “ işte bunlar bir ümmetti, gelip
geçtiler, kazandıkları kendilerinindi. Sizin kazandıklarınız sizin
olacak...” diye anlatmaktadır.
Belli ki “İslamÜmmeti” tabiri bu çevrelerde din gayretiyle, bilim dışı
kullanılan, Kur’an’a aykırı bir kavram; galat (yanlış) bir kullanımdır.
Oysa ki aydınlara duşen “galat-ı meşhur(yaygın yanlış) lugat-ı fasihten(açık ve
düzgün) yeğdir” diyerek halkın dedikleri yanlışlara inmek yerine, halkı
Kur’an’ın aydınlık kavram ve tanımları ile aşina kılmak ve onları Kur’ani
ilkelere yükseltmek olmalıdır. Halkın aydınlanması ne kadar güzelse,
aydınların avamileşmesi de o kadar çirkin ve kötü görülmelidir. Ne var
ki bizim halkımız, Müslümanlarımız bu konularda da (diğer konularda olduğu gibi
bazan) çok daha doğru bir anlayış içinde ve aydın özentilerine nazaran
çok daha Kur’an’a uygun konuşmaktadır. Halkımız fevkalade yüce bir idrak ve
sezgi ile tabii ve sosyolojik yasalara uygun eğilimler içinde milletini,
kavmini, dinini ve ümmetini birbirinden tefrik(ayırt) edebilen bir telaffuz ve
yaklaşım içindedir. Mesela ona “kimin ümmetisin” diye sorulsa
cevabı gayet net ‘Muhammed Ümmeti” olur; yoksa “İslam Ümmeti”
değil. Çünkü o ilmihalinden ahirette “Hangi millettensin?” sorusu sorulduktan
sonra kendisine “Kimin Ümmetisin?” sorusunun sorulacağını öğrenmiş ve ona
göre “ Muhammet Ümmetindenim” deme inceliğini taşıması
gerektiğini öğrenmiştir. Nitekim biliyoruz ki:”Ümmet bir peygambere
inanan, onun getirdiği, şeriata inanan insanların topunu ifade
eder.”(*)
O halde
bizim dinci aydınımız neden Muhammed Ümmetinden olmuyor da kendini İslam
Ümmetinden olarak tanımlıyor? Hangi bilimsel eser böyle bir ümmetin sosyolojik
tanımını sunuyor? Sunsa dahi Müslüman’ın konumu, lafzını ve manasını Allah’ın
kıyamete kadar mahfuz tutacağı Kur’an’a uygun konuşmak değil
midir?
Dikkat
edilirse Bakara Suresi’nin 135 nci ayetinde, mü’minlere, “doğru yolda
(hanif) olan, şirkten arınmış millete” mensubiyeti emreden Kur’an,
Hz.Adem’den Hz.Muhammed’e kadar bütün peygamberlerin duyurusunu yaptığı dinin
adını İslam koyarken literatürümüzde Hz.İsa’nın ümmetinden, Hz.Musa ‘nın
şeriatından sözedilmiş, o şeriatların ve ümmetlerin çapı ve çevresi
isimlendirildikleri peygamberler ile sınırlandırılmıştır. Mesela,
Kur’an 22.Surenin 67.ayetinde “Her ümmet için biz bir ibadet tarzı belirledik;
onlar onu izlerler” derken, 16.surenin 93 ayetinde:” Allah dileseydi, elbette
ki sizi bir tek ümmet yapardı..” diye beyan buyuruyor. Şu halde ümmet belli bir
peygamberin getirdiği şeriata tabi kimseleri ifade ederken, İslam bunların
tümünü kapsayan dinin adı oluyor.Bu tanıma göre “Muhammed Ümmeti” de Hz.İsa
gibi Müslümandır ama onun getirdiği şeriatle sorumlu tutulmamışlardır. Doğruya
yönelme her devirde insana Müslüman olması için Allah’ın doğuştan yüklediği
(fıtri) bir mükellefiyetten, 20.asırda Türkiye’de veya Amerika’da yaşayan bir
Müslüman’ın Hz.Musa’nın ve Hz.İsa ‘nın şeriatına tabi bir ümmet olması
anlamsızlık ifade edebilecektir. Ya da Hz.İsa’nın ümmetinden bir fert pekala
benim milletime mensup bir müslüman olarak doğru yolda bulunmuş olduğu halde,
Muhammed ümmetinden bir kişinin Hz.İsa ‘nın ümmeti olması düşünülemez
bile.
O halde
niçin teolog yarı aydınlarımız da dindışı felsefecilerin etkileri altında
“İslam Ümmeti” diye uyduruk bir kavramla konuşma ihtiyacı hissediyorlar? Henüz
kendilerine empoze edilen modası çoktan geçmiş keyfi tanım ve tariflerin
aldatıcı etkisinden kurtulamadıklarından; mensup olduklarını bilinçli şekilde
anlatamadıkları “millet”in şerefli ülküsünü ihata (anlayış) ve idrak
edemediklerinden ve o onuru hak ederek taşıyamadıklarından. Henüz ümmet
bilincinden millet şuuruna geçebilecek bir siyasi fikir düzeyine
erişemediklerinden...
Hala
kendilerini, hergün dinlerine söven ve şerefli ülkülerini aşağılayan küfürcü
hilkat (yaradılış) garibeleriyle (ki, şaşılacak şey) aynı milletten sanarken
Muhammed Ali Clay gibi Müslümanlarla ayrı milletten sayıyorlar da
ondan...
Bu
dağınıklıktan kurtulmamızın yolu merhum Mehmet Akif Ersoy gibi doğru ve düzgün
konuşmamızı da gerektiriyor, sanıyorum.
(*) Ragıp İsfehani’nin Müfredatı’ndaki tanıma göre bir zamanın,
bir mekanın ihtiyari veya ihtiyarsız bir araya getirdiği topluluğa da ümmet
denirmiş.
Teşekkürler...
Emek mahsulü değerlendirmeniz, zarif iltifatınız, derine nüfuz eden bakış tarzınız için yürekten teşekkürler Fahri bey. ana fikirde iştirakimiz doğruda olduğum konusunda bana bir ışık oldu. Saygıyla.. Selami Çekmegil
millet mi? ümmet mi?
Öncelikle, elinize sağlık demek isterim, kanımca çok önemli konuya ve isabetle girmişsiniz. Ümmet kavramını sorgulayan yazınız, peygamberlerin ümmeti olur, İslam ümmeti olmaz saptamanız, 'din-ler arası diyolog süreci' vb denen 'projelere' aykırı düşmüyor mu? Hz. Muhammedin dininden, İbrahimi dinlere 'terfi' edenlere bir cevap mahiyetinde mi? İslam alemi, İslam ümmeti mi olmuş? Cahillikten mi kaynaklanıyor? Siz, millet ve kavim kavramına da vurgu yapıyor ve biz Hz.Muhammed'in ümmetiyiz, Hz.İsa' nın değil diyorsunuz, doğru mu.? "Din destek mi, köstek mi" yazınıza ilişkin de birkaç söz etmek istiyorum: Dini konularda, ne gerektiği kadar bilgi birikimine nede sonuç fikirlere haizim. Ama ulaştığım bir temel var ki, yazınızın içinde alelade bir satır gibi yer alıyor. Yanlış anlamayın lütfen, her bir cümleyi, sözcüğü özenle seçtiğinizin kurduğunuzun farkındayım. Esaslı bir farkı, cesaretle ortaya koymuşsunuz: bilerek inanmak, bilmeden iman etmek.. "İnsanın doğasını (fıtratını) yansıtması." Ne güzel tarif.! Yani, yaradılışı anlayabilmek, sırrına varabilmek. Peki, nasıl olacak.? Allah'ın hikmeti deyip geçilmemiş, yolu gösterilmiş..