KURBAN VE BAYRAM
KURBAN VE BAYRAM
Halit Özdüzen
Araştırmacı-Yazar
Kurban, sözlük anlamı yakınlık olan, Arapça “kurb” kökünden türetilmiş olup, insanı Allah’a yakınlaştıran sunu demektir. Kurban ve adağın çeşitli türleri varsa da, burada Kurban Bayramında kesilen kurbanın üzerinde durulacaktır! Hz. İbrahim yerine getirdiği ibadetle, putlara ve ilahlaştırılan insanlara değil, sadece Yüce Allah’a keserek, tevhid ehli olduğunu göstermiştir! Kurban kesen Müslüman, aynı zamanda inananların atası,
gani gönüllü ve cömert Hz. İbrahim’den, torunu Hz. Muhammed’e intikal eden, çok güzel ve kadim davranışlardan birini de sergilemektedir. Bu eylemiyle Rabbine: “Ben senin için her türlü maddi ve manevi fedakarlığa hazırım ”, şeklinde bir mesaj iletmektedir!... Kurban, önceki Peygamberler döneminde de yapılan bir ibadet olmakla beraber, Hz. İbrahim’in “… en sevdiğim şeyi Allah’a kurban edeceğim” diyerek, Rabbine verdiği söz ve rüya olayından sonra gösterdiği sadakatin nişanesidir. Oğlu İsmail’in yüce Allah ve babasına teslimiyeti sonrası Hz. Allah tarafından Cebrail(A.S)le gönderilen kurbanlık koçla bu sadakatleri mükafatlandırılmıştır!.. O günden sonra eylem, her yıl aynı günde tekrarlanarak kurumsallaşır! Daha sonraki dönemde, kurban kesme Hz.İsmail ve kardeşi İshak ve oğulları tarafından devam ettirilmişti. İsrail Oğullarının Mısır çıkışı, Hz. Musa ve inançlıları tarafından da sistemli olarak uygulanmıştır. Kurban Yahudi ve Hıristiyan’larca kutsal olarak kabul edilen Aht-i Atik( Leviler X ile Tesniye XIV 3-21) bölümlerinde yer almaktadır. Bazı küçük Yahudi grublar bu ibadeti günümüze kadar devam ettirmişlerse de:MS.70’de başlayan Büyük Diaspora Dönemlerinden itibaren, çeşitli mahrumiyetler nedeniyle terk etmişlerdir! Hıristiyanlara gelince: Hz. İsa, Havariler ve onlara tabi olan ilk dönem İsevi cemaat arasında uygulamaya devam edilmiştir. Sonraki dönem-lerde:Günümüz Hıristiyanlığının mimarı sayılan Tarsuslu Pavlos, inançsız kesimlerden cemaatine taraftar toplayabilmek için, çıktığı misyon gezilerinde “Sünnet olma ve Kurban kesme”de insanların tereddüt geçirdiğini görerek , uygulamadan kaldırdığını bildirmiştir! Konu, Pavlus’un Hıristiyan dininin temel metinleri olarak kabul edilen, çeşitli milletlere gönderdiği mektuplarda belirtilmiş olup, eldeki insan yazımı Müjde/İncil’de yer almaktadır!... Pavlos’un bu ve başka uygulamaları sonrası, Havarilerin lideri Hz. Yakup tarafından İsevi cemaatle olan ilişkisi kesilmiştir. O günden sonra, yaptığı çalışmalarla Hıristiyan Cemaati kendi bildiğince oluşturmuştur!... Buna rağmen, yeryüzündeki bazı Hıristiyan cemaatlerde, kurban kesme ritüeli günümüzde de uygulanmaktadır!
Bir mali ibadet olarak Kurban, Müslümanların toplumsal kaynaşmasını sağlamaya yönelik, İslam Dininin uygulanmasını istediği ibadetlerden biridir. İmam Caferi Sadık ve öğrencisi Hanifi Mezhebinin İmamı Ebu Hanife, Peygam-ber Efendimizden gelen kuvvetli nakiller ve Kur’an-ı Kerim’de geçen Kevser Suresinin İkinci Ayetindeki :” Rabbine kulluk et ve kurban kes.” (108/2) İlahi buyruğuna dayanarak, vacip olduğunu belirtmiştir! Vacip: İslam’da Farzla Sünnet arasında terk edilmemesi gereken bir hükümdür!
Müslüman kestiği kurban etini, fakir ve yoksullarla paylaşarak, onların da yararlanması sağlayıp ,İslam’ın “Sevdiklerinizi Allah yolunda infak edin (ihtiyaç sahiplerine dağıtın)” hükmünü yerine getirerek, önemli bir takva sergilemektedir! Rabbimiz yüce Kur’an’ın Maide Suresinde: “ (Kurbanların) Ne etleri, ne de kanları Allah’a ulaşır. O’na sadece sizin takvanız ulaşmaktadır.”( 5/27,28) Diyerek Kurban kesiminin amacını belirtmiştir! İbadetlerini samimiyetle ye-rine getirenler takvaya ulaşabilmekte, aksi durumda :“Kendin pişir, kendin ye”ye dönüşerek, bir Anadolu deyimiyle, buna ”İbadet Savmak” denilmektedir!
Kurban kesiminde üzerinde durulması gereken, bir başka konuda: Uygunsuz mekanlarda yapılan kesim ve hayvana yapılan eziyetin işkenceye varan boyutudur! Bu uygulama İslam’ın:”Hayvanlara ve canlılara eziyet edilmeyecek” temel ilkesine aykırıdır. Ayrıca yaşadığımız çağda, şehirlerin sağladığı mezbahane ve kesimhane olanakları göz ardı edilerek, maalesef kesim sırasında hala kırsal alanda yapılan uygulamalarla, çevre kirliliğine sebebiyet verilmektedir! Eğer bazı şehirlerde tesis ve kapasite sorunu varsa, Belediyelerce ilave tesisler yapılarak ,yaşanan bu çarpıklıklar önlenebilir! Bir zamanlar Hac’da kesilen kurbanlar, sıcak iklimde kokuşması sonucu ,greyderlerle çöle gömülüp, imha edilirdi; o durumda kurban, kurban olmaktan çıktığı gibi, ibadet de kabahate dönüşmekteydi! Müslümanların gösterdiği tepki sonucu, yapılan kombine ve soğuk hava depolarıyla, etlerin açlık sınırındaki yoksul ülkelere gönderilmesi sağlanmaktadır!..
Bayram anılmaya değer bir olgu veya olayı kutlama anlamında toplumsal bir kavramdır; yoksa atalarımızın dediği gibi ,“ Deliye her gün bayram” olmaktadır. Takvimlerdeki normal bir günü Bayram yapan ,insanların ona verdikleri önem ve yaşanan manevi atmosferdir! Unutulmaması gereken nokta, o günden amaç toplumun ” tuzu kuru” kesimiyle, fakir, yetim, özürlü ve her türlü yardıma muh-taç bölümünün kaynaşarak, aynı duyguları paylaşabilmesidir! Bunun yolu da onların ihtiyaçlarının giderilmesinden geçmektedir! Desteğe muhtaç kesimin onurunu zedelemeden kurban eti ve diğer ekonomik katkılarla , gönüllerinin alınması toplumdaki sosyo- kültürel bağları güçlendireceği gibi, Rabbimizin de hoşnutluğunu sağlayacaktır! Verecek bir şeyimiz yoksa, Bayramda onlara sergileyeceğimiz bir tebessüm ,bir dokunuş , ellerini öpme ve söyleyecek bir tatlı sözümüz de mi kalmadı?!
İslam , sosyal yardımlaşma ve dayanışmayı ibadet olarak kabul ederek, toplumsal kardeşlik ve Ümmet şuurunu aşılamaya çalışmıştır; “Komşusu aç iken tok yatan Müslüman’ı tehdit eden” ulvi düşünce, İnsanları Fitre,Zekat, Sadaka ve Kurban gibi toplusal ibadetlere yönlendirerek, sosyalleşmesini amaçla-mıştır! Sürekli kendi egosunu düşünerek-bırakınız komşuyu- ,en yakın arkada-şını, dostunu, hatta ebeveynini yılda iki bayramda da olsa arayıp, sormayarak, sadece e-maillerle geçiştiren insanın, vazgeçtik İslam ve Türk Kültürünü, tarih öncesi hangi ilk çağ kültüründe, kendine nasıl bir yer bulduğu merak konu-sudur !(?)
Birkaç yıldan beri ülkemizde Bayram tatil olarak algılanıp, havalar uygunsa, şehirler boşaltılarak , insanlar tatil yörelerine akın etmektedir! Bunun nedeni, son kuşakların toplum merkezli yaşamdan, birey merkezli yaşama geçmiş olmasında aranmalıdır ! Değişim :Toplumu etkileyen küreselleşme yanında , vahşi liberal ekonominin yarattığı travmalar sonrası , maddi ve manevi kültürümüzün uğratıldığı erozyondur! Burada en büyük etken, çocuklarımıza kendi yüksek terminal değerlerimizi öğretmede yetersiz kalan aile, okul ve buna seyirci kalan kamu otoritesidir!... Ayrıca bu oluşumun hızlanmasına çanak tutan, bazı kitle iletişim araçları ve üniversitelerde çöreklenerek, büyük patronun belirlediği rolü üstlenip, kutsal değerlerin içini boşaltarak, yozlaştırmaya çalışan, kimliğini kaybetmiş zavallılar da sayılabilir!
Bütün bu olumsuzluklara rağmen ümitsizliğe kapılmaya gerek yoktur! Tarihte bundan çok daha kötü ve zor dönemlerden geçmiş olan İslam toplumları gibi, günümüz Müslümanları da öz kaynaktan alacağı güçle, yeni dinamikler oluşturarak, bu zorlukları de aşacaktır! Yeter ki iman, ihlas ve dinamizmimizi kaybetmeyelim! Unutulmaması gereken, şafağın gecenin en karanlık anında belirmeye başladığıdır! Kim bilir, belki de yeni Bayram şafağının bahçıvanları, çoktan yola koyulup, Hz. İbrahim’in bahçesine tevhid tohumları ekmeye başlamıştır bile!...
Çağımızın bunca stresiyle boğuşan insanımızın bayramda tatil yapıp , dinlenmek hakkıdır; ancak bunlar, toplumsal ödevlerimizi yapmamıza engel olmamalıdır!...
ihtirazi kayıt!..
Yazarın "...Ayrıca yaşadığımız çağda, şehirlerin sağladığı mezbahane ve kesimhane olanakları göz ardı edilerek, maalesef kesim sırasında hala kırsal alanda yapılan uygulamalarla, çevre kirliliğine sebebiyet verilmektedir!.." ifadesine katılamıyorum. Kurbanın bu yolla gözlerden uzaklaştırılması kanımca unutturulması eyleminin bir başlangıcı, çocukları kurban ibadetine yabancılaştırma çabasının bir tezahürüdür. Başka mahzurları da var tabii. Hayvana eziyet etmemek bir ilke tabii, ama benim müşahedem toplu (çok kez kapalı ve mekanik) kurban kesme yerlerindeki vahşet görüntüleri insanlara da eziyet olmaktadır. Çözüm nedir onu düşünmek lazım; çözüm için ibadettir. Saygı değer yazara verdiği güzel bilgiler için içten teşekkürler.. saygıyla.. İlhami Melitenli
Halit Özdüzen, gayretli bir araştırmacıdır. Onu dört yıldır tanıyorum dört senede dört çalışmasını yayınladı. Alevilik,Tasavvuf,Mevlana ve Esmaül Hüsna.Önceki üç üç eseri ile ilgili yazmıştım. Esmaül Hüsna’ya gelince ciddi bir çalışma. Müslümanları Hıristiyan ve Yahudilerden ayıran temel fark, Allah sıfatları hakkındaki anlayıştır. .Bir de önceki çalışmalarda Allah’ın 99 sıfatı veya ismi tespit edilmişti. Halit Özdüzen bu çalışma ile bu ismi 117 olarak tespit etmiştir. Bu makalesi de yerinde olmuş. Yazıda bayramın asıl anlamındaki sapmaları yazarımız çok iyi vurgulamış. Sosyal alanda bir bozulma süreci yaşıyoruz. İki asır önce batıda yoğunlaşan sanayileşmenin, göçlerin sonunda ailelerin çekirdek aileye dönüşmesi sanki doğal bir sonuçmuş gibi algılamışız bu algı bugün varlığını hala devam ettiriyor. İnsanların birbirini tanımaması, selam, vermemesi uygarlaşmanın değil bencilliğin bir sonucudur. Bülent Sayın tenkitlerine de katılmıyorum. Halit Özdüzen’in o konuda şöyle eleştirileri olmuştur: “ Tasavvuf müessesesi içerisinde aşırılıklar, sapkınlıklar, bu yolu istismar edenler, dünya metaına dönüştürenler yok mudur? Elbette vardır. Bu kuruluşların da içerisinde bulundukları toplumun parçası oldukları düşünülürse, fetret veya geçiş dönemlerinde diğer kesimlerde görülen bir çok rahatsızlık maalesef “ İnsan-ı Kamil” ler yetiştiren bu güzide müesseselerde de görülmüştür.İncir ağacının bazı meyveleri-nin çürümüşlüğü yüzünden ağaç suçlanmayacağı gibi, en modern cihazlarla teçhiz edilmiş ve standartlara uygun fabrikalardan da bazen –hatalı- defolu ürünler çıkabilmektedir.”(Aşk Yolcusu, sf. 24, Ötüken Yayınları 2006, İst.)
halit Özdüzen
Halit Özdüzen'i şahsen tanımıyorum. Ancak Alevilikle ilgili küçük hacimli, bir kitabını okudum. Araştırmaya dayalı bir kitap. Tasavvufla ilgili de bu kitap da yazmış ancak tasavvufun hep pozitif yanlarını yazmış. Biraz Tenkit yapsa iyi olurdu. Bunu şunun için söylüyorum:Üsteki yazı güzel bir yazı ifadelerimi üstadın şu cümlesinden cesaret alarak yazıyorum "Hz. İbrahim’in bahçesine tevhid tohumları ekmeye başlamıştır bile!..."Geçenlerde siyaseti ile birlikte gündeme girmiş bir şeyhin Makaltını okudum rasmen kendini insanlar üzerinde Allah'tan sonra tek tasarufçu olarak görüyor. Halit Bey Boğaziçi mezunu. Bu yönü ile orjinal belki de Boğaziçinde okuyan ilk Adıyamanlıdır o. Şimdi üstat hizmet yapmaya hevesli görünüyor ve de gayretli. İslam tarihinde fıkıhla uğraşanlarla, bilimle uğraşanlardan hiç bir bidaat hurafe günümüze kadar gelmemiş ancak pağanist anlayışa varan davranış şekilleri budizmin ve hinduizmin kalıntılarını arı duru İslam'a sokan mistiklere karşı üstat Özdüzen'den yorum bekliyoruz.Şehri Adıyaman'da bazılarının tarikat sermaye tenkitini haklı çıkaracak, minacık bir köyde kurulan dergahın nasıl ticaret merkezi haline gelişini öğrenmek isteriz. Hem bir lokma bir hırka diyeceğiz hem de Adıyaman'dan daha kalabalık kuyumcular çarşısnı kuracağız. Halit Özdüzen'in Ben Doğuyum şiirini de okudum ve çok sevdim.Şekil ve ses olarak enfes bir şiir.Bu şiir abartma gibi olmasın o bölgedsen çıkmış bir Ahmet Arif'in şiirinden aşağı değil üstedir. Doğunun tarihini çok güzel özetlemiş.Eğer Halit özdüzen gündene girerse bu çalışması ile girer.Sesli bir çalışması var mı bilmiyorum. Bu şiiri internette yazarından dinlemek isteriz.